Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '07

 
Kategori
Felsefe
 

Ölümün içindeki yaşam

Ölümün içindeki yaşam
 

Hepimizin bildiği bir söz vardır: "Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için, hemen ölecekmiş gibi öbür dünya için çalış." Her ne kadar bir çok defa bu sözün kaynağının Peygamberimize ait olduğu söylense de, şahsen ben buna inanmıyorum.

İlk bakışta oldukça estetik ve şık bir öneri gibi görünen bu söz bence içinde çok büyük bir boşluğu barındıyor: "Dünya ve ahiret, birbirinden ayrı iki farklı ortamdır. İkisini tanımlayan dinamikler tamamen birbirinden bağımsızdır. Bu dünya için çalışırken yapman gereken şeyin, öbür dünya için yapman gereken şeyle bir ilişkisi yoktur."

Temelinde siyah yada beyaz bulunan bu basit mantığın getirisi o kadar kötüdür ki aslında. Yaşam ile ölüm sonrası yaşam birbirinden kopuktur. Burada hırs ve güdülerle çevrili bir dünya vardır. Orada yüce ve tam da anlaşılmaz bir dünya. Eğer gerçekten mutlu olmak istiyorsan, gençken bu dünyanın çıkarabildiğin kadar tadını çıkar, belli bir yaşa gelince de elini eteğini dünyadan çek öbür dünyaya çalış, çalış ki sevabın günahından fazla olsun.

Sonuçta ortaya neye inandığı tam olarak belli olmayan, dünyayı algılayışı son derece sönük, belli bir yaştan sonra hiçbir şey üretmeyen, sevgi ve tutkuyla değil, korkuyla yönlenen insanlar topluluğu çıkmakta.

Aslında sorunun temelinde bizzat Tanrı'yı algılayışımız ve tanımlayışımız var. Tanrı, bizden ve yaşantımızdan kopuk, sadece yaptığımız hareketleri iyi ve kötü olarak yargılayan, uzak ve uzakta bir varlık. İşin aslı kendisi hakkında en çok konuştuğumuz ama en az düşündüğümüz varlık.

Oysa yaşam her ayrıntısıyla bizzat Tanrı'yı ve Tanrı'ya ait olanı tanımanın, tatmanın, yaşamanın ve deneyimlenin biricik fırsatı değil mi? Dünya denen bu simgeler diyarında yaptığımız veya başımıza gelen her eylem ve olay, ona
ait bir ipucu değil mi? Bir resim çizdiğimizde içimizde beliren estetik, bir nağme dinlediğimizde içimizde akan esinti, yeri geldiğinde sevmeyi tatmamız, yeri geldiğinde korku ve hayal kırıklığını tatmamız, bir muhtacı gördüğümüzde yardım eli uzatmamız, bir yazı yazarak içimizdekileri başkalarıyla paylaşmamız, kısaca bir bütün olarak yaşam, Tanrı'nın nefes alış verişinden başka nedir ki?

Kim demiş simgeler dünyasını aşarak varlığın özüyle bütünleşen biri için zaman çizgiseldir? Kim demiş; bakışıyla, dokunuşuyla, düşünüşüyle her an ona ait bir gizemi deneyimlediğini hisseden bir varlık için dünya ve ahiret diye bir ayrım vardır?

Dünya ahiretin içinde, ahiret dünyanın içindedir. Ölüm, ölü olanlar içindir...

 
Toplam blog
: 72
: 1949
Kayıt tarihi
: 11.10.06
 
 

Yazar 1975 Ankara doğumludur. Monterey Postgraduate School / California'da bilgisayar bilimi dalı..