Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Temmuz '08

 
Kategori
Gelenekler
 

Su ile özel ve derin ilişkimiz!

Su ile özel ve derin ilişkimiz!
 

Fotoğraf:www.mertduman.blogcu.com


Su deyip geçmemeli. Su hayattır. Onsuz gezegenimizde yaşam mümkün olmazdı. Pek “ deniz çocuğu “ sayılmam ama “ su “; akar ya da duru su, deniz, göl ya da nehir kenarı olmadan her nedense tatil hayallerim çocukluğumdan beri hem öksüz hem de yetim kalmış gibi gelmiştir bana hep.

Yine “ su" ya, denize gittim ve geldim. Birde baktım ki, yarı farkındalıkla yarısı da ayırdında olmaksızın hoş ve ilginç çağrışımlar biriktirmişim. Dönüşte önce annem, ardından da çok ilginçtir ki ünlü bir otobüs firmamız “ arkamdan su dökerek uğurladılar “ beni. Tamam, annenin oğlunun arkasından " sular gibi akarak gitsin de gelsin ” diyerek bir kova su dökmesi eski ve güzel geleneklerimizden birisi de, “ bu küresel ve sığ benzerlikler çağında ne denli aykırı ve o denli de hoş bir şirket uygulaması ” dedim kendi kendime, diğerine.

Tatil dönüşü, o, yosun kokulu derin maviliklerde, somut ve soyut kirlerimden arınmış, bedenen ve ruhen temizlenmiş, filizlenmiş ve güçlenmiş gibi hissettim yine kendimi.

Su ile özel ve derin maceramız bağlamında bu durumları “ balık burcuyum! “ diye kolaylıkla geçiştiremeyeceğimi de derinden derine seziyordum. Freud ve izleyicilerinin “ ana rahmine dönüş özlemi “ açıklamaları ya da hem bedenimizin ( “ micro cosmos ” ) hem de yaşadığımız gezegen olan dünyamızın ( “ macro comos ” ) dörtte üçünün su ile dolu oluşunun mistik, metafizik tesadüfü ile de yetinemezdim. Günümüzde, küresel ısınma ve kuraklık (1), su kaynaklarının kıtlığı, buzulların erimesi ve su kirliliği gibi güncel sorunlar ve buna dayalı gerekli sorgulamalarla sıkça gündeme gelen bu konuya ben,tarihsel, geleneksel ve biraz daha özgün bir bağlamda kısaca değinmeye çalışacağım.

Biz bugün bedensel ve fiziksel temizliğin su ile yapıldığını düşünen bir algılama yapısına ve yaşam tarzına sahibiz. Ama atalarımız olan eski Türkler aslında tam da bizim gibi düşünmüyorlardı. Onlar için su, saflık ve bereket sembolüydü; ateşin karşıtıydı. Su, hem ateşi söndürdüğü hem de ağaçları ve bitkileri yetiştirip büyüttüğü için ondan üstündü atalarımıza göre. Zaten su, ateş, toprak ve hava insanlığın, antik çağlardan başlayarak çok uzun bir dönem büyük bir anlam ve güç atfettikleri dört temel maddedir. Bu çerçevede, " eski Türk inanışında “ Gök Tanrı ”yı yansıtma ve onunla konuşma özellikleri taşıyan su, diğer taraftan zeki ve üstün yöneticilere atfedilen “ engin bilginin de sembolü “ydü. Hala çok bilgili kişilere derya, deniz denilmesi de bundan ötürüdür " olsa gerek.(2)

Suya verilen olağanüstü önem nedeniyle tüm Türkiyat incelemeleri; Orta Asya Türk topluluklarının suyu kirletmemek için olağanüstü çaba sarf ettikleri; bu nedenle bedenlerini, çamaşırlarını, bulaşıklarını bile suda yıkamadıkları konusunda tam bir fikir birliği içindedirler. Su, ancak kutsallıkla ilgili, hayati önemdeki sembolik durumlar gerektirdiğinde yıkanma amacıyla kullanılabilir. Örneğin doğurgan olabilmek için. Günümüzde Anadolu’nun bazı yerlerinde suya tükürmenin ve suya sıvı dışkının atılmasının yasak olma âdeti hala hüküm sürmektedir. Suyun kusallığı, kendisine su ikram edilen büyükler tarafından söylenen " su gibi aziz olasın evladım!" deyişiyle örtülü bir şekilde günümüzde de yaşatılmaktadır.

Atalarımız suyun saflığına ve kutsallığına inanmalarının yanı sıra onun temizleme, arındırma gücü olmadığını da düşünmekteydiler. Hamam geleneğine aykırı olan bu düşünce bağlamında ateşi, temizleme gücü açısından daha etkin bulmaktaydılar. İnsan düşünmeden edemiyor; acaba piknik yerlerindeki çöp ve atıkları yakarak temizleme ve anız yakma ısrarının yol açtığı periyodik orman yangınlarının kökeni genlerimizde ve alt beyinlerimizde gizli bu inanca kadar uzanıyor mu?

Eski Türkler, suyu hayatın kaynağı olarak görür, onu temizlik gibi basit bir dünyevi amaçla değil, ab-ı hayat ( hayat suyu ) olarak sonsuzluğa erişebilmek için kullanmayı seçerlerdi. Yeniden diriliş aşamasında kolaylık olsun diye kabirlerini de mümkün olabildiğince suya yakın yerlere yaparlardı.

Meğer arkamızdan dökülen suyun en az 2500 yıllık kutsal, özel ve saf bir anlamı varmış!

Şu dünyanın ve ülkemizin son çeyrek yüz yıldır gidişatına bakıyorum da; nerelere gidiyor ve sürükleniyorsa, her ikisinin de arkasından bir iç deniz dolusu su dökecek annelerimiz gibi adil, masum, özverili ve iyi niyetli bir güce ihtiyaç var diye düşünmeden edemiyorum bazen!

İ.Ersin KABOĞLU,

21 Haziran 2008, Ankara

(1) http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=SonDakika&Kategori=turkiye&ArticleID=969837&Date=22.07.2008&ver=36

(2) Erol GÖKA, “Türk Grup Davranışı, Aşinakitaplar, 2006.İst. s.139–141

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..