Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '08

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Taç giymiş Antalya dağları

Taç giymiş Antalya dağları
 

Gelin gibi olmuş Antalya.

Dün sabah, bulutlar yapışmıştı dağ eteklerine.
Ve dağların dorukları görünmüyordu.
Akşama doğru açan güneş, dağ doruklarını tiril tiril bir şekil de ortaya çıkarmıştı.
Ve taç giymiş gelin gibi olmuştu Antalya.
Bey dağlarının dorukları karla kaplıydı.
Bembeyaz olmuştu Bey dağları.
Ve ışıl ışıldı.
Antalya’yı seyre dalmıştı karla kaplı Bey dağları.

Meğer ne de çok sever mişim karı.
Ve karın yağışını.
Karı çok severim ama yıllar var ki dolu dolu bir kar yağışını seyredemedim.
Şöyle ağız tadı ile kar üzerin de oynayamadım.
Karın üzerinde yuvarlanmayalı yıllar oldu.
Kartopu oynamayalı bilmem kaç kış geldi geçti.
Kardan adam yapmayalı bir yirmi yıl olmuştur.
Bu sene de oynayamayacağım kar da.
Ama dağ doruklarında ki karı doya doya seyredeceğim.

Bu mevsimlerin sembolüdür Bey dağı doruklarının karla selamlaması Antalya’yı.
Ve bütün bir kış, doruklarındaki karla seyre dalar Bey dağları Antalya’yı.
Hiç erimez karı.
Taa ki Nisan ayına kadar.
Nisan ayı gelince, karlar erimeye yüz tutar.
Ve dereler dolup taşar.
Şırıl şırıl akar dereler.
Yolunu bulur.
Ve denize bırakır kendisini.

Geçen sene kar yoktu.
Öyle dişe dokunur bir kar yoktu.
Ve tarımla uğraşan köylüler hayli rahatsızdı bu durumdan.
Ve hangi köylü ile konuştuysam, dertliydi.
Su yokluğundan yakınıyordu.
“Böyle devam ederse, halimiz harap” diyorlardı.
Şimdi yüzleri gülüyordur Antalya köylülerinin.
En azından, bostanını sulayacak suyun varlığı, zihinlerinin rahatlamasına neden olmuştur.

Eylül ayının ortalarıydı.
Bir dağ köyüne gitmiştik.
Oturup manzara seyrine dalmıştık.
Köy de oturan yaşlıca bir kadın geldi yanımıza.
“Yumurta ister misiniz?” diye sordu.
Köy yumurtası olduğu için “isteriz” dedik.
Evine davet etti.
Taş evdi.
Evini gezdirdi.
Ve “Siz böyle ev görmemişsinizdir” dedi.
“Görmedik” dedim.
Yumurtaları getirdi Gülsüm teyze.
Adı Gülsümmüş.
Sayıp, paketledi yumurtaları.
Etrafta tavuklar adeta kaynıyordu.
Her yan tavuk doluydu.
Ve bir de bostanı vardı Gülsüm teyzenin.
Bostanına girdik.
“Koparın, yiyin” dedi.
Biberler, patlıcanlar, kabaklar, domatesler, salatalıklar.
Hem de tap taze.
Koparıp koparıp yedik.
Yıkamadan.

Ve Gülsüm teyze başladı yakınmaya.
Bu sene mahsul alamamış.
Su olmadığı için.
Hiç su yok muş.
Ve sebzenin tadı da yokmuş Gülsüm teyzeye göre.
Ekinlerinin çoğu kurumuş.
Ancak bu kadar olmuş.
“O da kime yetecek” diyor.

Bu sene bereketli olur kanısındayım.
Çünkü karla kaplı dağların dorukları.
Tacını giydi Antalya.
Ve köylüsünü susuz bırakmayacak gibi.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..