Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '13

 
Kategori
Sosyoloji
 

Yalnız yaşayanlar artıyor! Yurtta ve cihanda...

Yalnız yaşayanlar artıyor! Yurtta ve cihanda...
 

Görsel kaynak: www. posta.com.tr


Yalnız insan merdivendir / hiçbir yere ulaşmayan /  Sürülür yabancı diye dayandığı kapılardan / Yalnız insan deli rüzgâr / Ne zevk alır ne haz verir / Dokunduğu küldür uçar / Sunduğu tozdur silinir"  

Fransız yazar Louis Aragon 'Yalnız İnsan' adlı şiirini yazdığında bir gün gelip yalnızların bu denli popüler olacağını düşünmüş müydü bilinmez… Ancak öyle görünüyor ki bugün yalnız insanların ne dokundukları kül oluyor, ne sundukları toz olup siliniyor. Tam tersine yalnız yaşayan insanların tüketim alışkanlıklarının - evli veya birlikte yaşayan ailelere göre-  giderek artması onları küresel arenada giderek daha popüler kılıyor. 

Yalnızlığıyla da çok kalabalık olabilir insan!" diyense F. Kafka. O, bunu söylerken, yalnızlığını kalabalık kılmayı bilmeyen, telaşlı bir kalabalık içinde yalnız olmasını da bilemez anlamında kullanmıştır. Bu ise insanı kalabalıklar arasında tüketime sevk eden anonim telaştan uzak kalabilme yeteneğine işaret eder! B u sözü (işlerine geldiği anlamda) ciddiye alıp konuyu yönetim kurulu masalarına taşıyan birçok marka ise, özel üretimlerle, pazarlama stratejileriyle yalnızların peşinden koşmakta... 

Rakamların büyülü dünyası

Dünyada,

Bu konuda büyük resmi görmemize yardımcı oluyor. Merkezi İngiltere'de bulunan Euromonitor International şirketinin yaptığı araştırmada, dünyada 1996'da yalnız yaşayan insan sayısı 153 milyon iken 2011'de bu rakam 277 milyona yükseldi. Yani 15 yılda yalnız yaşayan insan sayısı  %81 artmış durumda. Ağırlıklı olarak  'yalnızlar ulusu' olarak adlandırabileceğimiz ABD bu konuda iyi bir örnek teşkil etmekte... 1957 yılında Michigan Üniversitesi tarafından yapılan bir bekârlık anketinde, katılımcıların yüzde 80'i yalnız yaşayan insanları 'garip', 'tuhaf', 'hasta' gibi kelimelerle nitelemişti. O dönemde nüfusun yüzde 70'inin evli olduğu bir ülke için çok da garip değildi sonuçlar. Bugün ise çok şey değişmiş durumda. Ülkede nüfusun yüzde 51'i yalnız yaşıyor.  Bizdeki oranın dokuz kat fazlası! Toplam hanelerin yüzde 28'inde ise tek kişi bulunuyor

Türkiye'de de 

Yakın zamanlara kadar insanlar evli değillerse, iş ve sosyal yaşamlarındaki adımları, en hafif şekliyle hep görünmez bir duvara çarpma durumundaydı. Genelllikle 30'lu yaşların başlarına değin sizden sabırla " artık birşeyler yapmanız gerektiği" beklendiği için sorun olarak pek hissettirilmeyen bu durum, bu görünmez duvar, 30'ların ilk çeyreğinden sonra ilerleyen her yaşta varlığını daha da bir belli ederdi... Bu konum, neredeyse bir tür fiziksel özürlülük hali gibi, egemen ya da aday küme tarafından yaşamdaki eylemlerde biraz riskli, uçarı, birkaç basamak daha altta ve kısmen de “tehlikeli” olarak algılanabilme riski taşımaktaydı. Örneğin, bu "evli egemen kültür"de evli değilseniz ya da ayrılmış konumdaysanız, spor, sanat ya da bilim alanlarında çok özel bir yeteneğiniz  de yoksa ne denli saygın, çalışkan ve s-empatik olmaya çalışırsanız çalışın, zirve yada yakınındakilerin sığındıkları bu klişenin görkemli mabedine girmeniz oldukça zordu!

 Oysaki son dönemlerde

Yalnız yaşayanların sayılarındaki artış artık iyiden iyiye dikkat çekiyor! Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)'in (2011 yılı) rakamlarına göre Türkiye'de, yalnız yaşayanların sayısı son sekiz yılda neredeyse iki kat artarak 665,7 binden 1 milyon 141,3 bine çıktı ve toplam hanehalkı sayısının yüzde 6'sına ulaştı. Yaş gruplarına göre bakıldığında; yalnız yaşayanların her iki cinste de 30-64 yaş grubunda.
 

Türkiye İstatistik Kurumu’nun geçen yıl Ağustos ayının üçüncü haftasında yayınladığı hanehalkı tüketim harcaması araştırması, tüketim harcamalarının yanı sıra aile yapısındaki değişimlere ilişkin çok ciddi bazı gelişmelere de yer vermişti. TÜİK’in verilerine göre tek yetişkinli ailelerin sayısı bir yılda yüzde 44 gibi yüksek bir oranla artış kaydetmiş. (1)

Tek kişilik aile tanımının içine tek başına veya çocuğuyla tek yaşayanlar, yani boşanmış veya eşinden ayrı yaşayanlar giriyor. 2011 yılı itibariyle ülkemizde toplam hanehalkı sayısı, yüzde 2.68 ve 503 bin 465 adet artarak 19 milyon 311 bini aşmış durumda... Toplam hanehalkı sayısı 503 bin artarken tek yetişkinli aile sayısındaki artış 758 bin ile toplamdan yarı yarıya daha fazla... Bu artışın yaklaşık 78 binini tek başına yaşayanlar oluşturmuş. Asıl artış ise eşinden ayrılarak çocuğuyla yalnız yaşayan ailelerde ve buradaki artış ise yaklaşık 681 bini bulmuş.

Tek yetişkinli aile sayısı kriz öncesi 2008 yılından bu yana yüzde 86.3 arttı. Oysa bu süre içinde toplam hanehalkı sayısındaki artış sadece yüzde 8,5. 2008–2011 arasında hanehalkı sayısı 1,5 milyon artarken, bunun dörtte üçünden fazlasını tek yetişkinli aile sayısındaki artış oluşturmuş durumda.

Tek yetişkinli ailelerin toplam hanehalkları içindeki payı, neredeyse Başbakan’ın ideal aile tipi olarak teşvik ettiği üç ve daha fazla çocuklu aileleri yakaladı.Tek yetişkinli ailelerin toplam içindeki payı yüzde 9.15’ten yüzde 12.84’e çıktı. Üç ve daha fazla çocuklu ailelerin toplam içindeki payı ise yüzde 13.93 ile yalnız yaşayanların payından sadece 1.09 puan daha fazla.

Yalnız yaşayanların sayısında patlama yaşanırken ataerkil aile sayısında sürekli bir düşüş yaşanıyor. Aataerkil (veya geniş) aile sayısı 146 bin ve yüzde 4.5 azaldı.2011’de en fazla düşüş yüzde 49 ve 388 bin ile bir arada yaşayan aile sayısında görüldü. Bir arada yaşayan aile sayısı, krizin vurduğu 2009 yılında 500 binlik yüksek bir artış göstermişti. Aynı yıl ataerkil aile sayısının artmak yerine azalması, krizde işsiz kalanların baba evi yerine akraba ve dostlarına sığındıklarını gösteriyor. Bu da aile bağlarındaki bir zayıflamanın göstergesi…

Tüm bu veriler, krizin artçı etkilerinin aile kurumunu sarsmaya devam ettiğini gösteriyor.

İlk kez 2000 yılında yapılan nüfus sayımında ortaya çıkan ve sayıları her yıl artan  bekârların çokluğu klasik düşünen uzmanları ise ürkütmekte...  2000 yılındaki rakamlara göre 18 milyon civarında olan ve sayıları gün geçtikçe artan 'Türk' bekârlar, ekonomik ve toplumsal sorunlara neden oluyor. Ekonomist Osman Altuğ, 2005 yılında, 2004 yılı verileri itibariyle "20-24 yaş grubunun sadece 2 milyon 30 bini evli. Geri kalan 3 milyon 996 bini bekâr. Diğer  yandan 15–19 yaş grubunda 6 milyon 23 bininin bekâr”  olduğunu belirterek bekârların evlenmeleri halinde ekonominin canlanacağını söylerken sosyal güvenlik uzmanı Fehim Üçışık, devletin bekârları evlendirmesinin bir anayasal görev olduğunu ve bunu yerine getirecek olan hükümetin yıllarca iktidarda kalabileceğini iddia etmişlerdi.(2)

Bireyselliğin dayanılmaz yükselişi:

Sosyolog Jean-Claude Kaufmann, 20'inci yüzyılda aile hayatından yalnız yaşama doğru yaşanan kayışı 'bireyselliğin dayanılamaz yükselişi' olarak yorumluyor. Görünen o ki, kendi krallığının içine gömülmüş bir halde, mücevherleriyle ayna karşısında provalar yapmak isteyenler giderek artmakta...

Bu durumun oluşmasında özellikle iletişim teknolojisindeki son (10-15 yıldaki) gelişmelerle yeni sosyal faaliyetleri ve -sanal da olsa- uzakları yakın eden gelişmeler, tıptaki yaşlılığa -her açıdan- meydan okuyan gelişmeler, ilişkilerde sadakatsizliğin artık birkaç tuş ve kameraya basmakla başlayan sürat ve yaygınlığı da önemli etkenler arasında... Ayrıca geçen süreç içinde  "sosyal devlet" kazanımlarının dünya ölçeğinde iyice zayıflaması sonucu artan belirsizlik ortamında iş ve aile yaşamlarını düz bir çizgi halinde sürdürebilmenin daha da artan güçlüğü de kanımızca önemli!

İngiliz yazar Ewan Morrison'a göre ise; bu durum sadece basit bir moda değil, duraklama evresine giren kapitalizmin kendini ayakta tutmak için oynadığı son koz. 1960'lardan 20'inci yüzyıla kadar bekârlık, yalnız yaşamak kapitalist düzene, burjuva konformizmine (uyarcılığına) karşı bir başkaldırış olarak görülüyordu. Fakat bekârlık ve evli olmak yer değiştirdi. Artık bekârlık ve yalnız yaşamak aslında var olan düzenin devamını sağlıyor.

Morrison'a göre bu 'özgürlük' aslında sadece planlanmış bir değişiklik. Yalnız yaşayanların daha çok harcama yaptığını söyleyen Morrison şöyle devam ediyor: "Çünkü var olan düzende her şeyi tüketebileceğimiz kadar tükettik ve geriye tüketecek bir şey kalmayınca düzen artık birbirimizi tüketmemizi bize dayatmaya başladı. Çünkü boşanmak piyasayı canlandıran bir olgu... " (3) Yazara göre boşananların sayısı giderek artarken, sistem boşananları büyüyen bir pazar olarak görüyor. Kişisel özgürlüğün, kendine yetebilmenin önemli olduğu dikte edilerek insanlar boşanmaya cesaretlendiriliyor, boşanmak normalleştiriliyor. Çünkü insanlar boşandıklarında iki ev, iki araba, iki çamaşır makinesi ve iki TV satılıyor. İşte tam da bu sebeplerle çekirdek ailenin şaşalı dönemi miadını doldurdu; piyasa tarafından hedef kitle olarak kullanıldığı dönem sona erdi. (4)

Sonuç yerine;

Küreselleşme, kentleşme, artan kültür ve gelir düzeyi ile bunlara bağlı serbestlik düzeyi siz ne derseniz deyin, ne dilerseniz dileyin, yaşam biçimlerini zaman içinde belli bir yöne doğru ister istemez dönüştürmekte...  Cari iktisadi-siyasi-sosyal sistem, öylesi kurnaz ki evlendirirken de kazanıyor, boşatıp yalnız yaşatırken de...  Ve altyapı (teknoloji ve iktisadi sistem) üstyapıyı (kurumsal ilişkiler, aile vb.) bir kez daha belirlemekte, hem yurtta hem de cihanda…  

İ.Ersin Kabaoğlu,

4 Şubat 2013, Ankara

Kaynakça:

(1) http://www.haberturk.com/yazarlar/ismet-ozkul/769097-aile-kurumu-eriyor-yalniz-yasayan-sayisi-patlama-yapti

(2) http://arsiv.sabah.com.tr/2005/02/28/cp/gnc104-20050227-102.html 

(3) ABD Federal Tüketici araştırmasına göre; 2010 yılında ortalama bir bekar 34 bin 471 Dolar harcama yaparken, bu tutar evli ve çocuksuz olanlar için 28 bin Dolar. Evli ve çocuklu olanlar ise kişi başına 23 bin 179 dolar harcamış.  Çalışan İstatistikleri Bürosunun rakamlarına göre bekarların ekonomiye yıllık katkısı 1.9 trilyon dolar!

 (4) http://www.dunya.com/bekarlarin-saltanati-markalari-cezbediyor-163022h.htm

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..