Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mart '09

 
Kategori
Bilim
 

Yaratılış ve evrim kuramı...

Yaratılış ve evrim kuramı...
 

İlkel ve kontrolsüz doğa koşullarında, canlının temel taşı olan şu hücre yapısı tesadüf olabilir mi?


YARATILIŞ VE EVRİM KURAMI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER...


Önce, "evrim" sözcüğünün anlamına bakalım.

Türkçe sözcüklerde, "evrim" sözcüğüne verilen anlam "zaman içinde birdenbire olmayan, kesintisiz, niteliksel ve niceliksel gelişme süreci; bir canlıyı ötekilerden ayırt eden biçimsel ve yapısal karakterlerin gelişmesi yolunda geçirilen bir dizi DEĞİŞME olayı, tekamül" şeklindedir.

Değişme kavramı...

"Evrim" tanımı içinde bir de "değişme" sözcüğü veya kavramı vardır. O zaman, bu değişme kavramı nedir?

"Değişme" sözcüğü ya da kavramı üç şekilde ele alınabilir:

Birincisi; bir şeyin yerine başka bir şeyin geçmesi, kısaca iki şeyin yer değiştirmesidir. Bu değişmede, yeri değişenler niteliksel bir değişme ya da gelişmeye uğramazlar. Bu değişme, yavaş ya da hızlı olabilir.

İkincisi; bir şeyin zaman ve çevre koşullarına göre değişmesidir. İnsanın ve ağacın büyümesi gibi. Bu tür değişmelerde dışarıdan karışma -beslenme ve sulama gibi- değişimin sağlıklı olması için yapılır. Bu tür değişmede, birincisinden farklı olarak, bir gelişme vardır. Dışarıdan yapılan karışma, değişmenin ve gelişmenin süresini ne uzaltır ne de kısaltır. Bu değişme türünde "evrim" anlamı vardır.(Buradaki "evrim" doğa bilimi kapsamındadır. Siyasal açıdan ise, "devrim"in karşıtıdır)

Üçüncüsü; "dönüşüm" yoluyla değişmedir. "Dönüşüm", bir durumdan ya da biçimden başka bir duruma, başka bir biçime girmedir. Suyun buza dönüşmesi gibi. Bu tür değişmede dışarıdan karışma -müdahale- , değişmeyi niteliksel bir yapı değişikliğine götürebilir; değişme süresini kısaltabilir. Yani, suyun buza dönüşmesi için kışı beklemeye gerek yoktor; soğutucu ile bu iş kısa sürede gerçekleşebilir.(Bu değişim türü, yukarıda belirttiğim gibi, siyasal açıdan "devrim" olarak nitelenebilir)

x x x

Şimdi, (konuyla ilgili olabileceğini düşündüğüm bu altyapı açıklamasından sonra) İngiliz biyolog Charles Darwin'in "Evrim Teorisi"ne geçiş yapabiliriz...

Peşinen şunu söylemek zorundayım; bilimadamları da bizler gibi birer insandır, onların her söylediğini ve yazdığını doğru kabul etmek gibi bir düşüncemiz olmamalıdır. Onların da, her insanın olduğu gibi, farklı siyasi, sosyal ve felsefi görüşleri, peşinden sürüklendikleri ideolojileri ve hatta önyargıları vardır. Onların doğrusunu, genel doğru gibi körükörüne kabullenmek de doğru değildir.

19'uncu yüzyılda, Charles Darwin'in, özellikle felsefi alanda büyük bir yankı uyandıran "Evrim Kuram"ı, insanın evrimdeki yerinin sorgulanmasına neden omuştu; aslında bu sorgulama, insanın kendi içinde de olasa, yapılmaktadır. Örneğin ben, kendi içimde bu sorgulamayı yapmaktayım. Bu bloğu yazmaktaki amacım da, kendi kendime yaptığım bu sorgulamayı arkadaşlarımla paylaşmak ve eğer yorum ve katkı yaparlarsa düşüncelerimin ne denli doğru ya da yanlış olduğunu anlamaktır.

Bloğumda, bilimsel ve dinsel verilerin dışındaki görüşlerimi, lütfen "Bilim Teknik Dergisi" kapağının değiştirilmesi gibi bir kenara atmayın ve bu görüşlerimi, bazılarınıza ters gelse bile "demokrasinin, düşünce ve düşünceyi ifade etme özgürlüğü" kapsamında değerlendirin.

Darwin, "insanoğlunun da yeryüzüne diğer hayvan türlerinin tabi olduğu mekanizmaya göre gelmişti; yani 'Kitabı Mukaddes'in söylediği gibi Tanrı'nın yaratıcı iradesiyle değil, atası durumundaki türlerden(özellikle maymundan) gelmiştir(1) işeklinde bir iddia ortaya atmıştır. Yani, Darwin, bütün canlı türlerinin, Tanrı tarafından yaratıldığı düşüncesine karşı çıkıyordu.

Darwin'e göre; tüm canlı türleri ortak bir atadan türemiştir. Canlı türleri arasındaki çeşitlilik, zaman içinde çevreye uyum gösterek farklılaşmışlardır. Yani, tüm canlılar Allah tarafından ayrı ayrı yaratılmamışlar, doğa şartları sonucu oluşmuş ve zaman içinde dönüşüme uğrayarak birbirlerinden farklılaşmışlardır.


Bundan şunu anlıyoruz; yani Darwin diyor ki, günümüz insanı, evrim karşıtlarının ya da özel anlamda İslam'ın kabul ettiği gibi bugünkü şekliyle oluşmamıştır. Ona göre bu oluşum, bir atadan gelmiştir ama, bu ata insan türünün atası değildir. Darwin'e göre bu ata, insan için, benzeştirdiği "maymun" türünün atasıdır.

Darwin, canlı türlerinin ve bu arada insanın yaratılışında bir "yaratıcı"nın rolü olduğunu kabul etmez ve canlı türlerinin(canlının yapı taşı olan "hücre" dahil) tesadüfen ortaya çıktığını savunur.

Evrim karşıtı olanlar bu iddiaya ne diyorlar?

Yapılan kazılar ve araştırmalardan elde edilen bilgilere dayanan "evrim karşıtları", canlıların yeryüzüne birdenbire, eksiksiz ve kusursuz bir biçimde ortaya çıktığını iddia ederler. Evrimci olmalarına rağmen, bazı paleontololar(fosil bilimciler), yeryüzü tabakaları ve fosil kayıtları detaylı olarak incelendiğinde yeryüzündeki canlı hayatın birden bir ortaya çıktığını söylerler(2).

Genelde evrim karşıtları ve özelde Tanrı inancı taşıyanlar, insanlığın "Adem ile Havva"dan başladığını ve Adem ile Havva'nın bir evrim ve başkalaşım sürecinden geçmeden bugünkü insan şeklinde yaratıldığına inanırlar ve kabul ederler.

BENİM DÜŞÜNCEM...

Ben, ne Darwin'in "içinde başkalaşın olan evrim teorisine" ne de "canlıların ve bu arada insanın, başlangıçta bugünkü şekliyle ortaya çıktığı" şeklindeki görüşe pek sıcak bakıyorum. Dolayısıyla, insanlığın başlangıcının, bugünkü şekliyle bize sunulan "Adem ile Havva"ya dayandırılmasını da içimden sorguluyorum.

Ben, bütün canlıların bir evrim sürecinden geçtiğini kabul ediyorum; ama bu "evrim" sürecinde, Darwin'in ileri sürdüğü bir "başkalaşım" olduğunu yani bir türden başka bir türe geçtiklerini kabul etmiyorum.

Bana göre, bütün canlılar, bir değişim ve gelişim sürecinden geçmişlerdir. Ancak bu değişim sürecinde , "başkalaşım" değil, "gelişim ve tekamül" vardır.

Şöyle ki...

Kainatın oluşmasıyla (bu oluşumun, ister Tanrı tarafından gerçekleştirildiğini, ister öncesiz sonrasız var olduğunu ve de olacağını düşünün) Güneş'ten kopan yamuk yumuk bir parça, hem Güneş'in ve hem de kendi etrafında dönmeye başlar. Bu dönüş sırasında, hem sıcaklığından kaybeder hem de dönüşün yarattığı sürtünme ile yuvarlaklaşır; ve adına Dünya dediğimiz bir gezegen ortaya çıkar.

Dünya'nın ve diğer gezegenlerin de içinde bulunduğu "Güneş sistemi"nin hareketliliğinde bir saniyelik bir sapmanın ya da bir anlık gecikmenin bütün sistemin dengesini altüst edebileceği de unutulmamalıdır.

Darvin, evrim kuramını ortaya attığı 1859 ve sonraki yıllarda, evrenin oluşum konusunda acaba neler biliyordu? Akıl almaz bu denge düzenini de bir "tesadüf"e mi dayandırıyordu acaba? Doğrusu, bunu da bilmek isterdim.

Oysa ki Darwin'den 100-120 yıl sonra dünyaca ünlü fizikçi ve evrenbilimci Stephen W.Hawking, "Zamanın Kısa Tarihi"(Büyük Patlamadan Kara Deliklere) adlı kitabında, Evren'in "her şeye gücü yeten varlığın gücü" ile başladığını söyler ve "bilim tarihinin, tümüyle olayların keyfi bir tarzda oluşmadığını, tanrısal olsun olmasın belli bir kurulu düzeni yansıttığını" belirtir(3).

Evren'in nasıl başladığını Tanrı bilebilir ama biz, şöyle ya da böyle başlamasına ilişkin belli bir neden bulamayız diyen Hawking, yine de Evre'in niçin yaratıldığı konusunu da merak eder.

Dünya, dönmeye ve soğumaya devam eder; bu arada uzayda meydana gelen atmosferik olaylar sonucunda üzerinde denizler, göller, akarsular, dağlar görülmeye başlar. Daha sonraki milyon yıllarda, "toprak, güneş, hava ve su"yun etkisiyle ağaçlar, otlar, yeşil düzlükler, insana ve diğer canlılara faydalı meyveler ortaya çıkmaya başlar...Ve nihayet içinde insanın da bulunduğu canlılar dönemi başlar. Yani, başlangıçtan beri devam eden bir süreç vardır.

Canlıların oluşumu, bana göre bugünkü oluşum şekli gibidir. Anne karnında başlayan değişimin ve oluşumun, doğadaki benzer bir ortamda aynı şekilde gerçekleşmesidir. Bu oluşumu ana nedeni olan hücreler ise, evrimcilere göre tesadüfen oluşur; inananlar için ise, doğada böyle bir ortamı yaratmak, Tanrı ya da Allah olarak nitelediğimiz "yaratıcı" için hiç de zor olmasa gerek.

Yukarıda sorduğum soruya, içinizden acaba kaç kişi, o taşların üst üste gelmesinin bir "tesadüf" olduğunu söylemiştir?

Eğer o taşların, birileri tarafından bir amaç için oraya konulduğu düşünülürken, "en küçük, ama o kadar da karmaşık bir yapıya sahip olan canlı birimi "hücre"nin ise, evrimcilerin iddia ettikleri ilkel ve kontrolsüz dünya koşullarında "rastlantı" sonucu"(5)ortaya çıktığını iddia etmek ne kadar inandırıcı olabilir ki?

O günlerde yaşamış olsaydım, yukarıda taşlarla ilgili soruyu Darwin'e sorardım. Vereceği yanıtı da çok merak ederdim.

İnsanların, doğada oluşturulmuş uygun bir oratamda, dişi ve erkek hücrelerin birleşmesiyle oluştuğunu(tesadüfen ya da yaratıcının isteğiyle) kabul edilmesi; erkek hücreye "Adem" ve dişi hücreye de "Havva" denilmesi ile genelde evrim karşıtlarının ve özelde de Tanrı inancı olanların, bütün insanların Adem ile Havva'dan geldiği inancına da bir destek verilmiş olur. Ama, bu arada Adem ile Havva'nın bugünkü insan şekliyle birdenbire ortaya çıkmadığı konusundaki düşüncemi de tekrar etmek istiyorum.

Canlıların üremesi için gerekli bu ortamın, Dünya'nın yalnızca bir yerinde değil, pek çok yerinde aynı anda ya da değişik zamanlarda ortaya çıktığını düşünüyorum. İnsan(farklı ırklar; zenci ve beyaz, kızılderili,
sarı tenli, çekik gözlü...gibi
)
ve diğer canlı türlerinin farklılığını da buna bağlıyorum.

Bunun için de ben, yalnızca insan türü için, Dünya'nın çeşitli yerlerinde ve çeşitli doğa şartlarında farklı "Adem ile Havva"lar ile insan türünün çoğaldığını düşünüyorum. Bu düşüncem ile, bilim ile insanın Adem ile Havva'dan çoğaldığı şeklindeki dini inanca da karşı çıkmamış oluyorum. Dünyanın çeşitli bölgelerindeki gördüğümüz farklı insan tipleri acaba bu görüşümü doğrulamıyor mu?

İnsan ve insan dışındaki diğer canlıların(bitkiler dahil) meydana gelişleri, gelişmeleri ve belki de Darwin'in öne sürdüğü farklılaşmaları bir ölçüde kabul edilebilir. Farklı türdeki hayvanların çiftleşmesiyle, hayvanlar arasında bir farklılaşma meydana gelebilir. Örneğin, aslanın kaplanla; eşeğin atla çiftleşmesiyle farklı hayvan türleri oluşabilir. Örneği at ile eşeğin çiftleşmesinden "katır"; bir zenci ile bir beyaz insanın çiftleşmesinden de, çikolata renkli bir "melez" meydana gelir.

Darwin'in Evrim Kuramı'nda, bundan öte bir farklılaşmayı ve dönüşümü, özellikle insanın yaratılışı ve gelişmesi açısından, mantığım kabul etmiyor. Düşüncelerimi dinsellikten soyutlasam bile...

Son olarak şunu da belirtmek istiyorum ki, Darwin'in Evrim Kuramı'nı ortaya attığı yllarda(1859) insanın en büyük özelliklerinden bir olan "kalıtım"ın ne şekilde yürüdüğü konusunda hiçbir fikri yoktu. Darwin, kuramındaki bu boşluğu kapatmak için 1868'de "Evcilleştirilen Hayvan ve Bitkilerde Değişiklik" adlı kitabını yayımladı ama, bu eserinde ortaya attığı "kaltım kuramı" ne yazık ki yanlıştı. "Kaltım Yasaları" ancak 1900'de, Hollandalı Biyolog De Vires tarafından ve bizlerin de ortaokul ve lise öğrenimimiz sırasında öğrendiğimiz "Mendel Yasaları" ile bilim içine sokuldu(6). Hatırlarsınız, hani şu meşhur "bezelye" konusu.

x x x

SONUÇ :

Charles Darwin, çağındaki bilimsel olanaklara dayanarak bir araştırma yapmış ve insanın evrimi ile ilgili bir kuram geliştirmiştir. Bu kuram, yine çağındaki bazı bilimadamları tarafından kabül görmüş ve bazıları tarafından da ya eksik bulunmuş ya da reddedilmiştir. Bilim blimdir; bilimin ortaya attığı buluşlara ve geliştirdiği kuramlara, inanılmasa ve taraf olunmasa da saygı duymak gerekir. Bu, demokrasinin "düşünce ve düşünceyi ifade etme özgürlüğü"ne duyulması gereken saygının bir gereğidir.

Bu bakımdan, "Bilim ve Teknik Dergisi"nin başına gelenler, demokrasinin bu kuralına aykırı olmuştur. Ayrıca bu davranış, siyasetin bilime egemen olmasının bir göstergesi gibi de algılanabilmiştir.

Sevgili arkadaşlarım, dört beş gündür bu konu ile ilgileniyorum. Aslında daha da yazabilirim ama sizi daha fazla sıkmamak için bloğumu burada sonlandırmak istiyorum. Katkılarınız ve yormlarınızı merakla bekliyorum.

Umarım bu bloğumun başına da, "Bilim ve Teknik Dergisi'nin başına gelen gelmez. Blog yönetiminin de, aynı hatayı tekrarlamayacağına inanıyorum. Yine umarım ki, blog arkadaşlarımdan bazıları da, beni "kağıt kıyma makinesine" göndermezler ya da "internet çöplüğüne" atmazlar.:))

Yapmayacaklarından eminim; çünkü blog yönetiminin ve arkadaşlarımın "düşünce ve düşünceyi ifade etme özgürlüğü"ne ne kadar saygılı ve demokrat kişiliğe sahip olduklarını biliyorum.

cdenizkent

_________________ :

(1) Charles Darwin, Axis 2000 Büyük Ansiklopedi, Cilt III, Milliyet/HACHETTE Yayını, 1999, s.308

(2)
T.N.George, " Fossils in Evolutinary Perspective", Science Progress. vol.48(Januay 1960), ss.1-3!den A.g.y. s.15

(3)
Charles Darvin, The Origin of Species, 1995, s.134'ten A.g.y. s.21

(3)
Stephen W. Hawk

(5) A.g.y.
s.177

(6) "
Darwin'in Mirası", Axis 2000 Büyük Ansiklopedisi, Cilt III, s.311

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..