Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mart '17

 
Kategori
Hukuk
 

Yasaların doğru uygulanması ve doğru yorumlanması, Anayasanın değiştirilmesinden daha önemlidir.

Yasaların doğru uygulanması ve doğru yorumlanması, Anayasanın değiştirilmesinden daha önemlidir.
 

İnternetten alınmıştır


Bu konuda uzun uzun açıklamalar yapmadan, uygulamada rastladığım, duyduğum, okuduğum bana göre yanlış uygulamaları ve yorumları çeşitli  başlıklar altında sıralayacağım.

ŞAHİTLİK KONUSU.

Mevcut uygulamada iki kişi aleyhinize şahitlik yapınca işlemediğinizden bir suçtan dolayı ceza alabiliyorsunuz. Para, işten çıkarma, tehdit veya başka şekilde etki altına alınabilnecek iki kişi ,aleyhinize açılan bir davada, aleyhinize şahitlik yapınca, davayı kaybediyorsunuz.. Yani yalancı iki kişi adaleti etkiliyor. Yargıç şahitlerin özelliklerini çok yakından inceleyemediğinden, yalancı şahitler insanların hayatlarıyla oynayabiliyorlar.

Şahitlik müessesesinin çok iyi bir şekilde revize edilmesi şarttır. En azından şahitlerin incelenmesi için " bilirkişi" tayin edilmesi usul haline getirilmelidir. Ya da şahitlik hususunun, davalarda delil olarak kullanılması durumu ya kaldırılmalı ya da etki alanının zayıflatılması gerekmektedir.

Mahkemede şahitlik yapan kimse: "Ahmet değil Mehmet çaldı " deyince, Mehmet'in hayatı kararmaktadır. Yinelemek isterim ki, şahitler çok iyi bir şekilde incelenmelidir.

ÇETE SAYILMA HUSUSU

Uygulamada rastladığım bir olay olduğu için yazmak istedim. 

Bir davada, karı kocanın birlikte, üçüncü bir şahsa hakaret ettiği ve bu hakaret birden fazla kişi tarafından yapıldığından dolayı suçun çete kapsamına girdiği savcı tarafından ileri sürülerek, dava ağır cezaya sevkedilmiş ve ceza derecesi tabii ki katlanmıştır. Yani özetle, aile birliği, " çete " olarak değerlendirilmiş ve savcının iddiası mahkeme yargıcı tarafından da kabul edilmiştir.

Aile birliği " nasıl olur da çete kapsamına girer " ? Bu bir gerçek olaydır. Yaşanmıştır. 

ÇEKLERLE İLGİLİ BİR DURUM

Çalınan boş, yani imzasız çek karneleri hakkında iptal davası açılmasına gerek yoktur. BİR HÜKÜM İFADE ETMEZ. Bu husus ilgili kanunda açıkça yer almaktadır.. Ancak çek karnesi çalınan bir mağdurun açtığı " çek iptal davasının " yargıç tarafından kabul edildiğine bizzat şahit oldum. Bu dava iki sene sürdü ve sonunda hakim davayı reddetti. Yani dava düştü. Ama bu süreçte çeki çalınan şahıs beş altı kere duruşmalara gitti ve mevzuat gereği bir çok belgeyi tamamlayarak ve masraflarda bulunarak, resmen çile çekti.

MEŞRU MÜDAFAA 

Meşru müdafaaya giren olaylarda kendinizi korumak için yaptığınız eylemden dolayı ceza almamanız gerekirken, uygulamada mahkemelerce ceza verildiğine şahit oluyoruz.

Evinize giren ve canınıza kasteden hırsızı yaralarsanız veya istemeden ölümüne neden olursanız suçlu sayılıp ceza görüyorsunuz. Ancak bu öldürme olayı yatak odasında olursa ceza görmüyorsunuz. Gerçek bir meşru müdafaa sayılıyor. Yani oturma odasında veya mutfakta böyle bir eylemde bulunmamak lazım. Cezası çok ağır.(Bu bir gazete haberidir )

Böyle bir hukuk anlayışı baştan aşağı bana göre yanlıştır.

TAPU KAYITLARI

Gayrımenkul alırken tapu kayıtlarına bakıyorsunuz, hiçbir takyidat yani sınırlama yok, İpotek yok, herhangi bir şerh yok. Kayıtlar tertemiz. Gayrımenkulu satın alıyorsunuz. Aradan bir zaman geçiyor bakıyorsunuz bir ihtarname kapınıza gelmiş. Sebep, malı satan kişi hakkında bir haciz davası varmış. Satıcı uyanık davranıp mal kaçırmış ve size satmış. Siz muvazaalı işlemle suçlanıyorsunuz.

Böyle bir uygulama olabilir mi? Tapuda kayıt yok, mal temiz, siz satın almışsınız. Ancak muvazaa yaptığınız iddia ediliyor. Yargıçın bence böyle bir olayda davayı reddetmesi gerekirken uygulamada durum bunun tam tersi. oluyor. Dava açılıyor ve sizin malınızın üzerine satılamaz veya devredilemez kaydı konuluyor ve siz senelerce dava sonucunu bekliyorsunuz.

 
Toplam blog
: 472
: 959
Kayıt tarihi
: 26.01.10
 
 

1945 yılında Adana'da doğdum. Galatasaray Lisesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültes..