Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '17

 
Kategori
Edebiyat
 

Yaşar Kemal - 1

Yaşar Kemal - 1
 

Geçen bir tanıdık bildikle konuşuyoruz. “Seni en fazla etkileyen edebiyatçı kimdir?” diye sordu. Az buçuk kitap okuma sevdası olan her memleket yurttaşının vereceği yanıttan farklı değildi vereceğim yanıt. “Pek tabi ki Yaşar Kemal” dedim. “Hiç şaşırmadım” dedi. Şaşacak bir şey yok. Bilinmeyen bir şey de değil. Yaşar Kemal bu toprakların en kadim destancısı ve anlatıcısıdır. Yaşar Kemal’in herhangi bir kitabını okumuş her insan şu veya bu şekilde Yaşar Kemal’in anlatım tekniğinden ve anlattıklarından etkilenir. “Teknik” diyorum, yanlış anlamayın mekanik bir şeyle bağdaştırmıyorum. Her bir kitabı adeta insanı sarıp sarmalıyor ve kendisine mahkûm ediyor. Her satırını buram buram yaşıyorsunuz. Elinize aldığınız andan itibaren o kitapla yatıyor o kitapla kalkıyorsunuz. Yaşar Kemal’in anlattıkları gündelik yaşamınızda önemli bir yere oturuyor ve sürekli kitaptaki anlatıları gündeminize taşıyorsunuz. Güzel bir şey… Hele ki Yaşar Kemal’in o doğa tasvirleri yok mu? İnsanı adeta büyülüyor. Ve kitabın yapraklarından süzülen doğa tasvirleri sonrasında adeta doğanın buram buram kokusunu ruhunuzda hissediyorsunuz.

Yılan!

Daha ismini okuduğunuzda insanın içinde hafif bir ürpertiye neden olur. İşte böyle bir hayvanı dahi Yaşar Kemal bana sevdirmiştir. Kimsecik üçlemesinde Yaşar Kemal kendi hayatını anlatır ve kendi hayatını anlatırken, Çukurova’nın Temmuz sıcağında nar ağaçlarının altında çiftleşen yılanları izlermiş. Kırmızılı, morlu, mavili, yeşilli türlü çeşitli renklerdeki yılanlar nar ağaçlarının altını mesken tutar, soylarının devamını Temmuz sıcağında nar ağaçlarının altında sürdürürlermiş.

Ölümünden sonra Zülfü Livaneli, Yaşar Kemal ile olan dostluğunu yazmıştı. Okumuştum. Nasıl tanıştıklarından falan bahsediyordu Livaneli. 40 yıllık bir dostluk, dile kolay. Zülfü Livaneli İnce Memed romanı için “Bitirdikten sonra öptüğüm tek kitaptır” diyor. İnce Memed’i okuduktan sonra Yaşar Kemal’in ardına düşüyor ve bir şekilde Florya Basınköy’de bulunan evine çat kapı gidiyor. Gidiş o gidiş. İlk kez bestelerini Yaşar Kemal’e dinletiyor. Yaşar Kemal’in eşi Thilda Kemal Zülfü Livaneli için “İleride büyük bir müzisyen olacak” diyor. Dediği gibi de oluyor. Zülfü Livaneli büyük bir besteci büyük bir müzisyen oluyor.

Tanıdık bildik “Yaşar Kemal’in en sevdiğin romanı hangisi” diye sordu. “Hepsi” dedim gülerek. “Hangisi” diye ısrar etti. Ben Yaşar Kemal’in en çok Dağın Öte Yüzü üçlemesindeki Ortadirek romanını çok sevdim. Meryemce ise başkarakterimdir.

Geçen akşam Coşkunlarla, Cevdetler bize geldi. Şarap içiyoruz. Laf döndü dolaştı edebiyata pek tabi ki Yaşar Kemal’e geldi. Coşkun’da Dağın Öte Yüzü üçlemesindeki Ortadirek romanından çok etkilenmiş. “Kitabı okurken, öyle anlar oluyordu ki heyecandan kalkıp evin içerisinde yürüyor, kendimi toparlıyor tekrar devam ediyordum” dedi. Düşündüm bende de benzer duygular depreşiyordu. Hakikaten insanın nabzını öyle bir yükseltiyordu ki roman, bu durum kolay kolay anlatılmaz yaşanır. Hani herkes Yaşar Kemal dendiğinde akla ilk gelen romanın İnce Memed olduğunu söyler ya… Zira İnce Memed demek Yaşar Kemal demektir. Ortadirek ise pek fazla insan tarafından akla gelmez. Ya da okurlar Yaşar Kemal’den sadece İnce Memed’i okumuştur. Ben İnce Memed’i okuduktan sonra Ortadireği okudum ve adeta büyülendim. Hangisi derseniz, “Ortadireği” birinci sıraya koyarım. Kaldı ki memleketin en önemli edebiyat eleştirmenlerinden Fethi Naci’de Ortadirek için “Türk romanının en güzel eseri” demiştir. Fethi Naci kitabın arka kapağına kitapla ilgili yazdığı notta bu ifadeyi kullanmıştı. Şaşırmıştım tabi. Kitabı okudukça ve birkaç sayfa ilerledikçe Fethi Naci’nin ne kadar haklı olduğuna kara verdim. Bir ara internette gezinirken kitapla ilgili Meryemce’nin son cümlesi hakkında birileri “Kitabı efsane yapan cümle” diye bir şey kullanmıştı. Bence de öyle. Onca mücadelenin ardından köylülerinden sonra Çukura inmeyi başarmışlardır bir şekilde. Gerçi geç kalmışlardır ama olsun önemli olan şeyi Meryemce söylemiştir, “Geldik ya İndik ya”. Çukurova’ya iniş mücadelesini onca doğa engeline karşın kazanmışlardır. Artık pamuk olmasa da olur ama Adil’e olan borçları ise soru işaretidir.

Yaşar Kemal, Türkiye’de hatta dünyada sanırım üzerinde en fazla durulması gereken edebiyatçılardan birisidir. Zira “O başkadır” deyip kesip atabiliriz ama öyle değil. Onca edebiyatçının kitaplarını okudum, ne yalan söyleyeyim, Yaşar Kemal hepsinden alabildiğine farklı bir yazardı. Yaşar Kemal kitapları insanı öyle bir sarıp sarmalıyor ki elinizden düşürmeniz imkânsız ötesi bir şey. Uzun zamandan beri Yaşar Kemal’in Alan Bosque ile yapmış olduğu röpörtajı okumak istiyordum. 1990’da kitap olarak yayınlanmış. Elim bir türlü varmıyordu. Önce Yaşar Kemal’in bütün romanlarını okumak istiyordum. Henüz okumadığım birkaç romanı var. Onları okuduktan sonra Alan Bosque ile olan röpörtajını detaylı bir şekilde incelemek istiyordum. Ama daha geçen akşam dayanamadım ve bu kitabı okudum. 4 Şubat 2017 akşamı başladığım kitabı 5 Şubat Pazar günü bitirdim. Etkileyici bir kitap ama etkileyici olduğunu kavramak adına Yaşar Kemal’in hemen hemen bütün kitaplarını okumak gerekiyor. İşte o zaman Yaşar Kemal’in ne demek istediğini daha iyi anlıyorsunuz. Çünkü Yaşar Kemal’in yaratmış olduğu bütün karakterleri tanımış oluyorsunuz. Tabi bu arada Yaşar Kemal’in yaşamının hangi kesitlerinde bu karakterler ete kemiğe bürünmüş ve birer roman kahramanı olarak ortaya çıkmışlar? Burası önemli zira bu türden karakterleri yaratmak ve romanlarda bu karakterlere can vermek, ciddi bir yaşam deneyimi ve serüveni içerisinde olmaktan geçiyor. Yaşar Kemal’in yaşamı serüvenlerle ve deneyimlerle dolu. Misal ki sosyalist olması… 1950’li yıllarda memlekette sosyalist olmak kolay bir şey değil. Komünist damgasını yediğiniz daha o dakka kendinizi devletin şevkatli kollarında buluyorsunuz. Yaşar Kemal’de sosyalist olması vesilesiyle devletin şevkatini fazlasıyla yaşamış bir edebiyatçı. Kadirli’de arzuhalcilik yaparken bir öğretmenin kendisi ile ilgili okulda öğrencilere “O bir komünisttir” diyerek vebalı bir insandan bahsederek hedef göstermesi sonrasında cezaevine giriyor… İşkencelerden geçiyor ve artık bir daha da devlet Yaşar Kemal’in yakasından düşmüyor. Bir de bu duruma parasızlığı ve yoksulluğu eklediğinizde, Yaşar Kemal için yaşam hem çekilmez bir hal alıyor, hem de yazacakları için pek çok konuya ulaşıyor.

Yaşar Kemal romanlarında dengbejlerden bahseder. Anadolu kültürünün destancıları, anlatıcılarıdır dengbejler. Yaşar Kemal’in en fazla ilgi duyduğu kültür insanları bunlardır. Onların anlattıkları destanlar Yaşar Kemal’e büyük esin kaynağı oluyor. Daha 7 yaşındayken dengbejleri dinleyerek büyüyor Yaşar Kemal. Gerek Kimsecik, gerekse de Bir Ada Hikâyesi başta olmak üzere Anadolu kültür hayatında ne kadar tanınmış dengbej varsa Yaşar Kemal romanlarında bunlarla birer birer tanışıyorsunuz.

Yaşar Kemal Adanalıdır. Aslen Adana doğumlu olmasına karşın, ailesi Van’dan Adana’ya 1. Dünya savaşı sırasında Rus saldırısından kaçarak geliyor ve Osmaniye’nin Hemite köyüne yerleşiyorlar. Bir üçleme olan Kimsecik romanında Yaşar Kemal ailesini ve kendi çocukluğunu bu kitaba konu etmiştir. Sonraki yıllarda türlü çeşitli işlere girmiş Yaşar Kemal ve en nihayetinde İstanbul’a gelmiş. Nadir Nadi ile tanışmış ve Cumhuriyet Gazetesi'nde işe başlamış. İlk röpörtajlarını yapmak için Diyarbakır’a gönderilmiş. Oradan ailesinin memleketi olan Van’a geçmiş ve kendi aile köklerini araştırmış.

Neyse… Ben Yaşar Kemal’i burada kesmek istiyorum. Çünkü önümdeki birkaç hafta Yaşar Kemal ile ilgili biraz daha detaylı konulara girmek suretiyle yazılar yazacağım. Çünkü Alan Bosque ile yaptığı röpörtaj beni bayağı bir etkiledi.

 

 

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..