Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Yazmam daha aşk mektubu

Yazmam daha aşk mektubu
 

Hiç aşk mektubu aldınız mı ya da aşk mektubu yazdınız mı? Ya da aklınızdan aşkınızı ilan eden bir mektup yazmak geçti mi hiç?

Aşk mektubu almadım; ama yazan ve gönderen kısmında bir vukuatım oldu bir defasında. Aslında ruhun aşka meyli olduğundan mıdır nedir etrafım, sağım solum kavuşamadığım sevgililere yazılan mektuplarla dolup taşar benim ve kıyamadığım için hepsi itinayla saklanır bir kutuda. (Bir gün kavuşursam yakışıklı Prens'e mektupları itinayla mı saklamalı yoksa göstermeli mi O'na, al bir soru daha. Neyse Prens gelince düşünürüz. Ama asla atmam, yırtmam biline.) İşte bunlardan birisine içim parçalandı, dayanamadım sahibine ulaşmak için çırpınışına ve zarflandı, pullandı, beyaz bir zarfın koynunda gönderildi aynı şehir içerisinde alıcısına. Allah'ım o ne heyecandı öyle, yemiyorum, içmiyorum, sürekli gözüm telefonda, acaba adres doğru mu, postane hafta sonu çalışıyor mu, ya eline ulaşmazsa, bir yedeğini de almadım, elle yazıp gönderdiğim için hayıflanıyorum, dayanamadım gidip sordum sonunda postacıya kaç günde ulaşır şehir içinde mektup alıcıya diye. Acaba gidip kapının önüne mi koysaydım, zile basıp kaçardım diyorum bir yandan da kendi kendime. Bir sürü düşünce sarıyor beynimi dört bir taraftan, ya bulunca yetti senin aşkın derse, ne bileyim savcılığa verirse beni gibi düşünceler cirit atıyor beynimde. Çok âşıktım hakim bey diyerek konuyu kapatabilir miyim acaba ya da cezası var mıdır izinsiz aşk mektubu yazmanın? Aman dedim olacaksa cezamız aşktan olsun, adam öldürmedik ya, cana kastımız yok, faili meçhul cinayet de yok ortada. Ben yazdım, şimdi oturur bir daha yazarım, pişman değilim ve cezam neyse çekerim dedim sonra kendime. (Ah aşkın hali başka, cesur yürek mi oldum ne?)

Mektup ulaşmıştı yerine, netice belliydi daha başından ama olsun yarım kalmadı cümlem. Anlayışla karşılandım, biliyordum ben de anlayışına, nezaketine âşık olmuştum zaten. Üzgündü, ben de üzgündüm, bir de o üzüldü diye üzüldüm. Daha yolun başındaydık işte, bilmiyorduk mektup yazmanın tedavülden kalktığını, postacıların artık aşk mektubu taşımadıklarını. Yaşadık heyecanımızı, bir sabah ortak ettik tutkulu aşkımıza başka birini satırlarımızda. Ne hapse atıldık, ne sorguya çekildik. Pişman olmadık, ağlaya ağlaya gözlerimiz şişti ama doğrulup kalktık ayağa. (Gerçi bünyede bağımlılık yarattığı için düşmemle kalkmam bir oluyor artık.) Hoş bir hatıra kaldı işte, mektubun sahibinden de haber yok, mektubuma ne olduğunu da bilmiyorum. Yırtılıp atılmışsa canı sağ olsun, bir köşede saklanıyorsa umarım canı çok sıkılmıyordur. Aslında arada sırada bir yazmak lazım belki paslanan ellerimizin, yüreğimizin pası gitsin diye. Ben yazdım ve sıramı savdım. Aynı heyecanı kaldıramaz gittikçe yorulan bünyem, artık ancak zarf açan kısmındayım. Gönderdim, gitti, bitti, yazmam daha aşk mektubu. (Aşkta "artık, daha, asla, imkansız..." demedim, ama bir deneyeyim bakayım. Nolacak sonum.)

Bir sabah kapınızda delice âşık olduğunuz birinden bir aşk mektubu bulmanız ve delice âşık olduğunuz birinin kapısına attığınız mektubun aşkla size geri dönmesi dileğiyle. Kalemler, kağıtlar hazır değil mi hâlâ? Tamam, hadi o zaman kapıya koşsun şimdi herkes.

Not : Başlığı Cemal Süreya'nın "Yazmam Daha Aşk Şiiri" adlı şiirinden uyarladığım bağlama uygun olarak. "Daha" ile "aşk" yan yana gelmiş bu şiirin isminde ama şiirin içinde yok, şimdi aşkın içinde "daha" var mı yok mu, mektup da oluyor mu yoksa? Alın size bir soru daha...

 
Toplam blog
: 5
: 1239
Kayıt tarihi
: 03.02.07
 
 

Çevirmen olmaya çalışıyorum; ama hâlâ işin tekniğindeyim. İçinde yazı olan ve kalemle ruhumu buluştu..