Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '08

 
Kategori
Teknoloji
 

Zaman tünelinnde teknoloji

Zaman tünelinnde teknoloji
 

SANYO Xacti VPC-HD1A kamera


Kendi mi bildim bileli ne yapıyorum biliyor muşsunuz? Yaşadığı günleri sayıyorum. Bugün 5 Ocak 2008 gününe kadar 17.482 gün yaşamışsım.

Gün 24 saatin her biri.

Bir başka bir değimle 1 yılın 365’te biri olan zaman dilimi. Bana birler veya onlar basamağından birini değil de binler veya on binleri telaffuz edecek sayılardan bahsedin. Belki bir yıl 365 gün belki uzun gelebilir. 2000 yılı girdi giriyor dendi o an tüm rakamlar değişti, o günden bu yana 8 yıl bir başka değimle 2.922 gün geçmiş. 18 Mart 2008 günü de tam tamına 3 bin gün geçmiş olacak.

Ne çabuk geçiyor şu günler.

Veya ne çabuk geçiyor yıllar.

Arkama dönüp bakamıyorum. Neler olmuş hayatımda. Televizyonun ilk defa yayına başladığı günleri hatırlarım. 8 yaşlarımdaydım. Ankara Yenimahalle semtinde oturuyorduk. Ben İlkokul üçüncü sınıfında okuyordum. Babam bir gün eve geldi ve dedi ki. Sizi bir yere götüreceğim. Götüreceğim yerde televizyon var.

_ Televizyon nedir babacığım?

Babam da

_ Televizyon, bir kutu ve onun için giren insanlar var.

Merak ettim o kutunun içinde gerçekten de insanlar mı vardı. Nasıl olabilirdi ve sinema gibi onları izleyeceğimizi söylüyordu. Tabii babam ben doğmadan 1959 yılında gittiği Amerika’da televizyonu görmüş tanımış ve de bize televizyonu anlayabilmemiz için öyle demişti. “Kutunun içinde insanlar var diye.”

Malum televizyonu o gece görmüştük. Merakımız giderilmişti.

O zamanlar o günün şartlarına göre dehşet verici bir şeydi. Renksiz ama akşam olsun da tek eğlencemiz olan televizyonu izleyebilmek için akşamın olmasını adeta bekler idik. Aradan 40 yıl geçti. Geçti ama o günden bu yana neler değişti neler.

İlk önce koca binli yılları tükettik ve yeni bin yıla girdik. Aradan bir sekiz yıl daha geçti.

Kırk yıl önce ilk defa televizyonu gördüğümde şaşırmıştım. Şimdi ise evim de bir yıldır bilgisayar var ve de internette mevcut. Teknoloji işte. Ben her zaman söylüyorum. Teknolojiye ayak uydurmamız lazım. Neden mi?

Her şey insanlar için. İnsanlar yorulmasın oturduğu yerden işlerini halletsinler diye.

Kardeşim bir reklam veriyorlar yeni bir cep telefonu için yok kameralıymış, yok bilgisayarlımıymış ne daha da neler. Nokia 5110’la piyasa da cirit atarlarken onun yerine 3210’lar aldı. Teknoloji ya fiyatlar yüksek. Ama hep yenilenir içine daha değişik işlemciler konulursa birkaç sene önce yeni dediğimiz telefonların fiyatı pat diye düşüverir.

Geçen yazdan önce bir dijital bir fotoğraf makinem olsun diye bir makine almıştım. Onu nasıl oldu kaybettim. Olur ya çıkar evimin içinden ama dayanamadın Fotoğraf makinesinin aldığım yere gittim ve onlar bana kamerayı önerdiler.

http://www.teknosa.com.tr/Cultures/tr-TR/Products/urundetay.htm?CS_ProductID=110140406&CS_Category=_SBA_875_1662_785_3575&CS_Catalog=_FOTOGRAF__
_VIDEO_KAMERA&T_Category=_DIJITAL_KAMERA875


Ben de size öneriyorum. Bir de bu ürün için de Hürriyet gazetesi haber yapmış.

http://www.hurriyet.com.tr/teknonet/6226954.asp?m=1

Pekiyi siz diyeceksiniz ki. Sen deli misin ne? Param yok diyorsun ama böyle şeyleri almak istiyorsun. Doğrudur. İşim yok ama teknoloji içinde boğuşuyorum. Can sıkışından her konuya el atmak istiyorum. İzmir içersinde fotoğraflanacak yer bırakmak istemiyorum. Bisikletimle gideceğim yerlere gidip yerlerin resimlerini görüntüleyip bloglarıma taşımak istiyorum.

Olur, da eş ve dostların özel günlerinde düğün, nişan, sünnet gibi geceleri ile evlilik ve yaş günlerinde çağrıldığım zaman kameramanımla gidip DVD hazırlamak istiyorum. Hatta kızlarımın okuduğu okulun önemli günler için orada hazır bulunup DVD yapmak ve okulun idaresine de hediye edebilirim. İsteyen olursa elbette cüzi miktarda onlara da DVD hazırlayabilirim.

Vereceğim parayı bir an için çıkartmam gerekiyor.

Her zaman söylüyorum boş durmak yok. Az çok para da kazansam bile bu gibi şeyler beni mutlu ediyor. Bisiklete binmek, MB’ta blog yazmak, yakma resim yapmak ve onların satışlarını gerçekleştirmek. Bunun yanında katıldığım davetiyelere gidip orada ki yaşananları kameramanıma kaydedip DVD hazırlayıp katılımcılara belli bir ücret karşılığında satmak. Kahve köşelerinde kendimi okeymiş, briçmiş, piştimiz böyle şeyler bilmem ve kahve kültürüm yoktur. Hiçte hoşlanmam. İler ki yaşlar da daha dinç ve zinde kalabilmem için de kendime iş yaratıyorum.

İyi mi ediyorum, yoksa kötü mü?

Kahve köşelerine giderek çaresiz bir şekilde beklemektense veya kendimi alkole verip sokaklarda yaşayacağıma kendimce iş üretip, iş yapayım. Ne dersiniz.

Bir yerden başlamak lazım, öyle değil mi?

Kim bilir 2008 bana uğurlu gelir.

Sevgilerim ve saygılarımla.

Ahmet Üstündağ, 5 Ocak 2008

 
Toplam blog
: 540
: 3176
Kayıt tarihi
: 02.01.07
 
 

Hiç bir motorlu araca binmeyi sevemedim. Daha doğrusu sevdiremediler. Onun yerine iki tekerlekli ..