Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Zamanın kime dost kime düşman olacağı bilinmez

Cennet de cehennem de bu dünyada bence. Bunu anlamak için çevremize ve dünyaya bakmayı bilmek yeterli.

Annemin bir lafı vardır , çok sevdiğim;' 'kimine kayıyor , kimine koyuyor'' der. Ne kadar doğru bir laf. Hakikaten hiç bir şey adil değil. Bir taraf açlıkten kıvranıp, yiyecek ekmek bulamazken ve hatta açlıktan ölürken, sokaklarda yaşarken, diğer tarafta bir avuç insan dünyanın malını götürüyor. Servetler bir gecede su gibi akıyor, ne yapacaklarını , ne istediklerini bilemiyorlar. Bir gecede yemeğe, otele kişibaşı 20.000 dolar para ödeyenler var. Yatlar, katlar, malikaneler, en lüks arabalar, hatta uçaklar, kısacası korkunç bohem hayatlar. Fakat bu insanlar her şeye servet öderken, bir açı sevindirmek, bir insanın ihtiyacını karşılamaya gelince Fransız kalırlar, paraları olmaz. Yardım etttikleri yerler bile, planlı ve programlıdır. Sebepsiz iyilik bile yapmazlar. Yapsalar bile bu servetlerine servet kazandırmak içindir. Çok lüks bir restorandan çıkarlar, dünyanın parasını harcarlar ama kapının önünde el açmış insana 2 milyon vermezler. Mutlu olmak için servet harcarlar. Oysa bilmezler ki, mutlu olmak için servet harcamaya gerek yok. Paylaşmayı bilseler, paylaşmanın hazzını bilseler, bir insanın gözlerinin içinin güldüğünü görebilseler.. Bu işler oruç tutmakla, yılda bir kez fakirliği ve açlığı anlamakla olmaz. Herkes kendince paylaşacak. Olan olmayana verecek. Tüm gün oruç tutuyorlar, iftar sofralarında bir kuş sütü eksik. Bu sofralarda mı anlıyorlar açlığın ne demek olduğunu...?

Çevremizde zengin müşterilerimiz, arkadaşlarımız var. Bazen davranışlarını izliyorum ve iyilik namına bir şey göremiyorum. Herkes küstah, kibirli, kendini bir şey sanıyor. Eve gelen hizmetlisini ya da ustayı küçümsüyor.

İnsanlara tepeden bakıyor. Hani öyle bu servetleri hak etmiş, layık insanlarda çok az. Oysa paylaştıkça çoğalır zenginlik. Paylaştıkça büyür mutluluklar. Yaşamın bir anlamı olur. Ne demiş atalarımız:''Veren el , alan elden üstündür.''

Geceleri sokaklara çıkarsanız hala daha çöplerde ekmek arayan insanları görürüsünüz ve içiniz parçalanır.

Geçenlerde Taksim de, ara sokaklardan birinde bir arkadaşımla kahve içiyoruz. Çok yaşlı bir kadın, üstü paşı per perişan, i çiniz parçalanır, acırsınız. Dükkanların çöplerini taşıyor o haliyle. Siz yürüyüşe çıksanız bile bir süre sonra yorulur , ara verirsiniz ama o insanın öyle bir lüksü yok. O yaşta bir insanın, sıcacık evinde oturuyor ve torunlarının hizmet ediyor olması gerekir. Eminim tam tersi oluyor ve o torunlarına ve çocuklarına hizmet ediyor, ekmek götürüyordur. Birgün de Sirkeci de bir yerde, çok acıkmışım yemek yiyorum. Hava güzel ve dışarda oturmuşum. Tam yemeğe başladım, karşımda yine çok yaşlı bir teyze bankanın merdivenlerine oturmuş , belli ki yorulmuş. Bir ekmek arası köfte ve ayran da o na söyledim ve yanına gittim. ''Teyzecim yemek yedin mi...?''diye sordum.''Yedim , tokum ''dedi ve kabul etmedi aldıklarımı. Öylece kalakaldım, çok mahcup oldum. Çok gururlu bir kadındı. 40 yaşında bir oğlu olduğunu ona baktığını, oğlunun çalışmadığını söyledi.

Bu sahit olduklarım bir kez daha kimseden kimseye fayda olmadığını , çoluk çocuğun bile hikaye olduğunu, en değerli insanın kişinin kendisi olduğu, çok güçlü olmak, kimseye muhtaç olmamak gerektiği düşüncemi bir kez daha haklı çıkardı.

 
Toplam blog
: 147
: 1030
Kayıt tarihi
: 01.07.07
 
 

14/02/1973 İstanbul doğumluyum.İstanbul Üniversitesi Turizm İşletme mezunuyum.İngiltere ye gittiğim ..