- Kategori
- Sinema
"Hastayım sana" demek için beklememek...
Başrollerini Uma Thurman ve Merly Streep'in oynadığı 2005 yılı yapımı Prime - Hastayım Sana isimli filmi izleme şansı buldum.
Film eşinden boşanmış ve musevi bir terapistten (Meryl Streep) yardım alan ve o terapistin oğluna (Bryan Greenberg) aşık olan orta yaşa yaklaşmış bir kadının (Uma Thurman) öyküsünü anlatıyor. Musevi vurgusunu yapmamın nedeni filmin bunu işliyor oluşu. Terapist dinine çok bağlı ve oğlunun kendi dininden biriyle evlenmesini arzulayan bir kadın.
Uma 37 yaşında bir kadın ve 23 yaşında çocuğa aşık oluyor. Aynı zamanda musevi değil.
Çocuk yaşını söylediğinde hatta:
"Benim senin yaşında t-shirtlerim var!" diye çığlık atıyor.
Hollywood yaşlanmaya başlamış yıldızları için film konuları yaratıyor. "Autumn in New York" filminde orta yaşlı Richard Gere'ın genç Winona Ryder'a aşkını izlemiştik. Filmi nereye bağlayacağını bilemediklerinden güzel kızı amansız bir hastalığa maruz bırakıp öldürmek zorunda kalmışlardı.
Burada Uma Thurman kocasından ayrılmış ve psikolojik sorunları olan biri rolünü oynuyor. Kocası ile ne sorunlar yaşamış olduğunu bilmiyoruz; ancak 37 yaşına gelmiş biri olarak çocuk sahibi olma özlemiyle yanıp tutuştuğunu anlıyoruz. Kocasından boşandığında bunu fark ediyor.
Sonra bu "çocuk" karşısına çıkıyor. Çocuğun cinsel enerjisiyle yeniden doğuyor sanki. Terapistine bilmeden oğlunun penisinin ne kadar mükemmel bir işleve sahip olduğunu ve onu mutlu ettiğini anlatıyor. Öğreniyoruz ki, penise kazak örmek istiyor. Tabii aradaki yaş ve çağ farkı onların bir arada yaşamalarını ve beraber kalmalarını engelleyecektir.
Terapistin de konu oğlu olunca hastasına verdiği akıldan farklı bir şekilde tutum takındığını görüyoruz. Terapistin de terapisti olduğunu görünce bende alarm zilleri çalıyor.
Kadınlar neden böyle?
Bir kere hiçbir zaman ne istediklerini bilmiyorlar. Fark ettiklerinde iş işten çoktan geçmiş oluyor. Tutku ile bağlandıkları herhangi bir "şey" yok. Örneğin erkek her zaman öyle ya da böyle bir şeyi arzuluyor. Aşk ile cinsellik arasında bir denge kurabiliyor. 37 yaşında artık elinden kayanları fark ettiğinde "özgürleşiyor" mecburen. Cinselliğin sınırlarını zorlar hale geliyor ve yine mutlu olamıyor... Olamıyor. Çünkü hiçbir şey eskisi gibi değil. Sorun ettiği ve boşa geçirdiği zamanda düğümlenmiş herşey. Hani anı yakala, carpe diem dediğimiz şey vardı ya; kadınların geleceğe ertelediği bir yaşam sürülüyor ilişkilerde.
Tekrar Hollywood film endüstrisine döncek olursak; elindeki malzeme ne ise ondan iş çıkarmak verimliliği arttırıyor. kimseyi unutmuyor, gerilere atmıyor.
Seyir zevki olan, izlenirken bizim gibileri düşündüren bir film olmuş Prime - Hastayım Sana. Bu filmden yazılacak çok konu çıkar. Ben bir giriş yapayım dedim...
Uzay Gökerman