- Kategori
- Sinema
"Kuzu" mizahı olan etkileyici bir film

"Kuzu" nihayet görücüye çıktı. Karla kaplanarak beyazlar giyinmiş muhteşem bir coğrafyanın karşısında biz görücüler "kahvemizi yudumlarken" genç bir ailenin hayatını karartacak düzeye getiren yaşam hikayesini izledik. "Sünnet Düğünü" zorunluluğu ve yoksulluk yan yana gelince ortaya hayatı zehir edecek zorluklar çıkıyor. Dört kişilik bir ailede pasif bir baba; cadaloz, çok bilmiş bir abla,(ki ailenin en baskın ferdi) yoksulluğuna boyun eğmiş ama gururuna boyun eğdirmemiş bir anne ve asıl kahraman sünnet olacak çocuk Mert, bütün saflığı ile tam anlamıyla çocuk, ablasının ona anlattıklarına saf saf inanarak kendini kurban edilecek kuzu gibi görse de; o annesinin ve babasının gerçek anlamda "küçük kuzusudur"...
Filmin konusunu anlatarak sinemaya gideceklerin heyecanını azaltmak istemiyorum ama filmin mizahı yönünün kuvvetli, insanı (kaliteli bir biçimde) güldüren hem de dramı kuvvetli güzel bir film olduğunu kesinlikle söyleyebilirim. Tabii Kemah'ın karla kaplanmış dağlarını seyretmenin insana inanılmaz derecede heyecan verdiğini de söyleyebilirim, Dağların arasına sıkışmış köyün katı kurallarının dağlar kadar olduğu su götürmez bir gerçek olduğunu da söyleyebilirim.(Büyük çelişki bir yandan insana özgürlük hissi veren dağlar varken bir yandan özgürlüğü alabildiğine kısıtlayan katı kurallar) Bazı görüntülerin filmin konusunun önüne geçtiği; karla kaplanmış yatay-dikey uzanan tepe ile gökyüzünün maviliği ve beyaz bulutlarının birleştiği noktada siyah giysileriyle duran çocuğun fotoğrafı filmin unutulmaz kareleri arasında yer alacağını da söyleyebilirim ve hortuma bağlanmış tazyikli su ile işi gereği kesilmiş hayvanların kanını temizlerken yere düşüp bayılan babanın elinden kurtulan hortumun yerde nasıl yılan gibi kıvrıldığını söylemeden geçemem. Hayat ona yanlış yapan babayı zehirlemiştir...
Oyunculuklar, özellikle yöreden seçilen çocukların oyunculuklarına söyleyecek bir söz yok. Yöreyi iyi bilen biri olarak yöre ağzının gerçekçi bir biçimde verildiğini söyleyebilirim.
Yönetmen Kutluğ ataman'ın toplumsal duruşu bir çok insanı hayal kırıklığına uğrattı ama yaptığı filme de söyleyecek söz yok. Sanatçı muhalif olmayınca gözden düşüyor ve yaptığı iş ne kadar iyi olursa olsun görülmek istenmiyor. Toplum sanatçının anlattıklarıyla yaptıklarında bir tutarlılık arıyor. Tıpkı Kutluğ ataman'ın filminde anlattığı gibi yapılan bir hata yılan gibi kıvrılan bir hortum tarafından zehirleniyor. Toplum da yapılan hatayı affetmiyor, o sanatçı ağzıyla kuş tutsa artık para etmiyor! bunun örneklerini gördük görmeye de devam ediyoruz. Sanatçı bütün yoksulluk ve zorluklara rağmen onurunu, düşüncelerini, duruşunu kaybetmemelidir; tıpkı filmdeki Medine'nin yoksulluktan kıvranırken düğün için annesinin ona verdiği altınları reddettiği gibi davranmalıdır.
Film güzeldi, film hakkında yazıp yazmama kararsızlığımı bu güzellik bozdu. Bir bakıma Erzincan coğrafyasının o müthiş görüntüsüne ihanet etmek istemedim. Filmi gördüm ve işte yazdım. Gerisi seyircinin takdirine kalmış......