- Kategori
- Basın Yayın / Medya
5 Şubat Pazartesi

Bilen biri için çok basit olan şeyler, bilmeyenler için başlıbaşına bir kâbustur. Bir boğulma vakasında veya bir trafik kazasında, ilk yardım kursu almayanlar ne yapacaklarını şaşırırlar. İşin tuhafı ne yapmayacaklarını da bilmezler.
Yardım etmek adına yaralıyı ölüme kadar sürükleyecek yanlış bir hareketin yapılması an meselesidir. Evirip çevirenler, su verelim, tokat atalım, ayağa kaldıralım, sırtüstü yatıralım gibi birbiriyle zıt fikirler havada uçuşur.
Bu arada lüzumsuz işe karışanların en az on misli bir kalabalık da, etrafta hareket alanını daraltacak şekilde bir çember oluşturup, öyle trene bakar gibi seyrederler.
Hrant cinayetinin soruşturması sanki biraz buna benzedi. Ortada olayı çözmekle görevli birileri var aslında. Onlara güvenip hareket kolaylığı sağlamamız, bize düşen bir görev varsa da yardım adına seve seve yapmamız lazım.
Ama suni teneffüs yaptırıyorum diyenlere pek güvenemiyoruz. Acaba boğmaya mı kalkışıyorlar diye şüphe ediyoruz. Her kafadan bir ses çıkınca da, curcuna aldı başını gidiyor.
Vatan gazetesi, Dink suikastıyla ilgili son haberlerin çoğu doğru değil. Yargının ileride vereceği kararları tartışılır hale getirecek ciddi boyutta bir bilgi kirliliği var diyen BAŞSAVCININ İSYANInı manşet yapmış.
Yasin Hayal diye fotoğrafı yayınlanan kişinin polis çıkması bardağı taşıran son damla oldu. Hürriyet gazetesinde BALONA İNANMAYIN uyarısı çıkarken, Akşam gazetesi bunu KOMPLO KAZANI olarak okuyucularına duyurdu.
Yanlış bilgilerin doğruymuş gibi verilmesini, üstelik bunun Basın kanalıyla geniş kitlelere yayılmasını, bu arada bilgi kirliliğinin askerle polisi birbirine düşürüp âdeta cinayeti ve suç işleyenleri unutturmasını gündeme getiren Star gazetesi, BİRİ BİZİ UYUTUYOR, BİRİ BİZİ UYARIYOR manşetiyle durumu özetlemiş.
Bu konuya daha fazla girmeden gazetelerdeki diğer farklı manşetlere bir göz atalım.
Öncelikle Hürriyet gazetesini 1.000.000 KERE TEŞEKKÜR manşeti için kutlamamız gerekiyor. Pazar günü Hürriyet tam bir milyon adet basılmış. Yanlış hatırlamıyorsam 1960'lı yıllarda da bir kere daha Hürriyet bir milyon barajını aşmıştı.
Aslından o günlerden bugünlere nüfusumuz iki kattan fazla artmışken, okur yazar sayısı oranı da hayli yükselmişken, gazete trajlarının artmak bir yana, azalma trendine girmesi, izah edilir gibi değil. Gerçi televizyonun yaygınlaşması elbette yazılı Basın için bir handikap. Ancak Basın bunu aşmanın yollarını şimdiye kadar bulmalıydı.
Posta gazetesi, 10 yıl önce Diyarbakır'da ailesi tarafından 2 bin mark karşılığı hiç tanımadığı birisiyle evlendirilen, evlendiği günden itibaren eşinden sürekli dayak yiyen, iki yıl önce de evden kaçan ve bu yüzden töre gereği hakkında ölüm cezası verilen 4 çocuk annesi 28 yaşındaki bir kadının feryadını manşete çekmiş.
ÖLÜMDEN KAÇIŞ başlıklı haberde, 2 yıldır herkesten gizlenen ve yaşamak istediğini haykıran A.K.'nin artık kaçmaktan yorulduğu, korunmak için Konya emniyetine başvurduğu anlatılıyor.
Gözcü gazetesi, son günlerde bir CHP milletvekilinin Güneydoğu'nun da şehitleri var, gibi anlamı biraz karışık şeyler söylemesini, bir AKP milletvekilinin de yeşil devrim gibi can sıkıcı şeylerden bahsetmesini manşetten haber yaparak ATIN BU ADAMLARI diye seslenmiş.
Bu söylemlerin sahipleri, gerçekten ne demek istemişlerdir, neden bunları söyleme ihtiyacı hissetmişlerdir, bu bir fikir jimnastiği midir, dokunulmazlık arkasına sığınılarak işlenmiş bir suç mudur, her zaman tartışılması mümkün. Özgürlüğün sınırları konusunda çoğumuzun bi sıkıntısı var sanırım.
Basın'ın bir siyasi partiye böyle emreder mahiyette tavır almasının da ne kadar demokratik olduğu tartışma götürür gibi...
Güneş gazetesinin MOBESE SKANDALI başlığıya verdiği habere göre, yerli imkânlarla ucuza maledilen Mobese sisteminin, İçişleri Bakanı'nın talimatıyla yaygınlaştırılmadan, daha pahalı fakat uymsuz ve verimsiz bir sistemle değiştirildiğine dikkat çekiliyor.
Bunun bir açıklaması olduğuna inanmak istediğimi belirtmeliyim.
Sabah gazetesinin manşetinde yine can sıkıcı bir olay var. YURT BAHÇESİNDE İKİ TECAVÜZ OLAYI, son günlerde çok sık tekrarlanan bu iğrenç hadiselerden birini daha karşımıza çıkarıyor. Haberde İstanbul'daki bir kız yetiştirme yurdunun bahçesinde iki tecavüz olayının gerçekleştiği ve 13 yaşında bir genç kızın kürtaj yaptırmak zorunda kaldığı anlatılıyor.
Türkiye gazetesinin manşetinde Başbakan Erdoğan'ın bir demeci var: REFORMDAN DÖNÜŞ YOK. Sosyal Güvenlik kanununun mutlaka çıkarılacağını söyleyen başbakan, herkes sigortalı doğacak ve 18 yaşına kadar devletin güvencesi altında olacak dedi.
İşçi, memur ve esnafın aynı çatı altında birleşerek, adaletin mutlaka sağlanacağını belirten Erdoğan, hepimiz, her şey Türkiye için demedikçe başarılı olamayacağımızı söyledi.
Şimdi de yine gazetelerin ilk sayfalarında yer alan diğer haberlere bir göz atalım.
Akşam gazetesinde "Gül'ün uçağında lahmacun partisi" başlıklı bir haber var. Dışişleri bakanıyla Arnavutluk'a giden heyette yer alan Kebap kralı Mehmet Özlek, lahmacun ve çiğ köfte ziyafeti vermiş.
Bugün gazetesinde bir haber: "Dünya barışı için dua..."
Bangladeş'te üç milyon müslüman İslâm dünyasının birliği ve barışı için dua etmiş... Dua âdeta insanın Tanrı'yla kurduğu bir diyalog. İnsanı rahatlatan, huzura kavuşturan bir yönü de var.
Ancak kişisel olarak sağlanan bu psikolojik rahatlık, bütün dünyaya barış getirmek gibi ciddi bir arenaya çıkınca, öyle kendiliğinden işlerin düzelmesini beklemek ham bir hayal. Bunun için önce gereken her şeyin yapılması lazım. Ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan güçlü olmak lazım. Sanayide, teknolojide ileri gitmek lazım.
Bütün bunlar olmadan yapılacak bir dua, samimi inananların duygu dünyasını yıkmaktan başka bir şey sağlamaz. Zaten bugüne kadar bazı şeylerin dua ile sağlanabileceği yanılgısı belki de İslâm dünyasını bu hale getirmiştir diye de düşünebiliriz.
Hürriyet gazetesinden bir haber: "Entelektüel cemaate başimam"
Diyanet İşleri başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu önemli bazı camilere, yüksek lisans, doktora yapmış başimamların atanmasının düşünüldüğünü söyledi. Gerçekten yerinde bir karar. Çünkü öyle durumlar var ki, cemaatin bilgisi imamdan daha ileri düzeyde olabiliyor ve böyle imamların vaaz ve hutbeleri de, dinlenemeyecek derecede yetersiz kalabiliyor.
Oysa caminin imamı, o mahalledeki herkesin önderi olabilecek seviye ve kapasitede bir bilgiye sahip olmalı. O zaman cemaatin ona güven duyması, doğru ve gerçek dini bilgilere karşı da sempati duymasına sebep olabilir.
Hürriyet'ten bir haber daha... Biliyorum bunu da haber diye bize anlatıyorsun deyip kızanlar çok olacak ama, ne olur bu haberi o kadar yabana atmayın. Bu bir sağlık meselesi ve bu bir ölüm kalım meselesi.. "Türkiye'de sigaradan günde 312 kişi ölüyormuş.
Tanıdığım bütün sigara içenler için bunun bir şey ifade etmediğini biliyorum. Paketlerdeki, sigara insanı öldürür uyarısı bile tiryakileri sadece gülümsetip, yak bi sigara daha dedirtecek kadar kanlarına girmiş bu meret.
Bütün sigara bağımlıları, istesem hemen bırakırım dedikleri halde bir türlü bırakamazlar, bırakamadıklarını da farkedemezler ve bir türlü kendilerine bağımlılığı yakıştıramazlar..
Posta gazetesi aynı haberi farklı bir başlıkla vermiş: "Tiryakilerin yarısı 58 yaşı görmüyor." Düşünebiliyor musunuz, tıp hayatı uzatmak için gayret gösterirken, sigara genç yaşta sevdiklerimizi aramızdan alıp götürüyor.
Ne olur sayın tiryakiler, önce bu başbelâsından kurtulmaya karar verin, sonra da bir yöntem belirleyin. Eğer ben istediğim zaman bırakırım iddiasını sürdürürseniz, ya doktor zoruyla bırakacaksınız, ya da birlikte bu dünyadan ayrılacaksınız.
Güneş gazetesinden siyasi bir haber: "Muhalefet köşk adayını açıklasın" Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, karşı bir atakta bulunarak, Akparti'nin cumhurbaşkanı adayını bir an önce açıklaması için sıkıştıran muhalefete, önce siz açıklayın diyerek değişik bir adım attı.
Sabah'tan ilginç bir haber: "Gücün varsa, yasak yok"
Suudi Arabistan, bilindiği gibi yabancıları kabul ederken kılı kırk yaran bir ülke olarak bilinir. Özellikle kadınların başı açık şekilde bu ülke yatkilileriyle görüşmesi pek rastlanır bir olay değildir. Haberde geçen ay açık başla Suudi Arabistan'ı ziyaret eden Rice'dan sonra şimdi de Almanya başbakanı Merkel'in açık başıyla çok rahat şekilde Riyad'a gittiği anlatılıyor.
Sadece bu kadar da değil. Yeni Şafak gazetesinde Merkel'in Mısır'da el-Ezher şeyhiyle de açık başıyla çok rahat bir şekilde görüşebildiği belirtiliyor.
Milliyet'ten bir haberle bugünkü turumuzu tamamlıyorum: "Ankarada su oranı %9'a düştü" İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi büyük şehirlere içme suyu temin eden barajların geçen yıl % 43 olan aktif doluluk oranı bu yıl % 25'e geriledi. DSİ genel müdürü Veysel Eroğlu bu durumu Aralık ayının kurak geçmesine bağlıyor.
Yarın yeniden buluşabilmek umuduyla...