Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hasta olmanın konforunu kaybettiğimiz zaman

Hasta olmanın konforunu kaybettiğimiz zaman
 

Yekten söyleyeyim efendim; henüz ana kucağından yani baba ocağından ayrılmamış erkekler, ayrılmış olsa dahi dünyanın en büyük nimetine sahip olduğu için Allah'ın en sevgili kullarından addedebileceğimiz,iyi bir kadınla evlenmiş ya da hayatında,kendisini böyle zamanlarda ellerine teslim edebilecek bir kadın olan ve henüz çocuğu olmamış adamlar; hasta olmanın kıymetini biliniz. Hasta olmanın neresi kıymetlidir diyecek olursanız, anlatacağım şimdi.

Hasta olan insanın metabolizması kadar, hatta daha da fazla psikolojisi zayıflar. Hassaslaşır, kırılganlaşır, çabuk çöker morali. Bu nedenle her zamankinden daha çok ilgiye muhtaçtır. Poh pohlanmak, ilgilenilmek, el üstünde tutulmak ister. Çok muhabbet ehli, bir işyeri hekimimiz vardı. Nadir hastalıklarımda yanına gittiğimde, "tamam işte, fırsat bu fırsat, nazlan nazlanabildiğin kadar karına, ne istiyorsan yaptır, krallığını ilan et, her zaman eline geçmez bu imkan" derdi. Ben bile, normalde kan kussa da kızılcık şerbeti içtim diyenlerden olduğum halde, doktorumun tavsiyelerine uyarak, hasta olmanın konforunu yaşamaya çalışırdım, sevgili eşimin kanatları altında.

Hele bir de bekarlık günleri vardır ki sormayın gitsin. Analarının sevgili oğulları bir hastalandı mı, o elleri-ayakları öpülesi anneler, cefakar kadınlar adeta her biri, birer kanatsız melek olurlar. Zaten her daim öyledirler ancak çocuk hastalandı mı ana-baba bir başka kanatlanır, pır pır uçarlar evlatlarının başlarında. Bir dedikleri iki edilmez, çaylar gelir, çorbalar gider, burundan gelene kadar yedirilir-içirilirler. Karınları daha bir tok, sırtları daha bir pek edilir. Canları ne isterse o yapılır evde.

Üniversite kazanılıp da ayrı bir şehre gitmek zorunluluğu hasıl olunmuşsa düzen biraz bozulur tabi. İlk defa kendi kendine hastalanan evlat, ranzalı bir yurt odasında ya da ev demeye bin şahit isteyen bir öğrenci evinin soğuk ve dökük odalarında geçireceği rahatsızlığının başına getirdiklerini gördükçe sudan çıkmış balığa döner. Bir de bakarsınız ki tüm kirli çamaşırlar bir bavula tıkıştırılır, ilk otobüse bilet alınır, "hay senin vizene de finaline de" denir ve en kısa sürede sıcacık ana kucağına, bitkin ve hasta vücut bırakılır. Öperken, koklarken ana sıcaklığı seni, geçmeye başlamıştır bile lanet olası hastalığın, insanın canını vücudundan çeken semptomatik, virütik bilmemne etkileri.

Hayatını paylaşmaya başladığın kadın (bu bölümü özellikle erkekler için yazıyorum), seni ne kadar sevebiliyor? Bunu anlamanın çok iyi bir yolu, hastalandığında, annene yaptığın eziyetlerin onda birini ona yapmaktır. Şayet bu onda birlik kısmını dahi kaldırabiliyor, seni el bebek gül bebek tutabiliyorsa sarıl o kadına. Bu arada o da hastalandığında aynı şeyleri senden bekleyecek sakın ola ki unutma. Ana kucağından farkı da bu olsa gerek.

Hayatınızdaki kadın, sizi ne kadar seviyor ve sayıyor olursa olsun çocuğunuz olduğu zaman ikinci plana atıldığınızın resmidir. Bunu isteyerek yapmasa bile hayat yoldaşınız, söz konusu durum işin doğasında vardır maalesef. Sizin ananız nasıl ki sizin üzerinize titriyordu, yeri geldiğinde babanıza "bir dakika dur" deyip sizin çevrenizde dönüyordu; işte keser döndü sap döndü ve sizin oğlunuzun anası da sizi, "bir dakika müsaade eder misin lütfen" deyip beklemeye almaya başladı, olay budur ne yazık ki. Hele bir de yavrunuzla aynı anda hastalanır iseniz, hiç şansınız yok. Siz, bir köşe de darülacezede yatar gibi hasta yatıp beklemeye mahkumsunuz demektir. Belki yatmaya bile şansınız olmayabilir. Hasta bir yavrucağın ve evin işlerine yetişemeyen eşinize yardım etmeniz, hasta hasta bir şeyler yapmaya çalışmanız gerekebilir. "Ah anacığım, ah" iç çekişleriyle.

Anasız, babasız büyüyenler; okumak için, askerlik için, iş için, hayat mücadelesi için baba ocağından, ana kucağından ayrılmak zorunda kalanlar; okurlarım arasında olduklarını bildiğim vatandan uzak kalmak zorunda bulunanlar; çok nadir olsa da sevgisiz bir ana-babaya sahip olma bedbahtlığını yaşayanlar, yaşamış olanlar; parçalanmış ailelerin sevgi fakiri kadersiz çocukları; eşini iyi seçememiş; eşini iyi seçmiş ancak şu ya da bu şekilde kaderine boyun eğmek zorunda kalmışlar, sizlere, hepinize, her birinize ne diyebilirim, ne yazabilirim ki?

Siz sakın ola hastalanmayın!

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..