Çok mu ihtiyacımız vardı yalanlara? Belki… Yüzüne gülümseyerek bakan adamın/kadının gözbebeğindeki pırıltının aslında gerçek ve kalıcı olmadığını bilmene rağmen, o pırıltıyı senin gözbebekl..
Televizyonda özellikle gündüz kuşağında çokça yayınlanan programlar vardır; “her yolu bilir halkımızı” toplayıp stüdyoya, programa konu mankeni olmuş insanların deşifre edilmiş özel hayatları hakkınd..
Beni sevme kadınım. Yüzyıllar öncesinden kalmış âşık kalplerin yorgun çerçisiyim ben. Bırak beni kadınım. Aşk, bu topraklardan göçeli çok oldu. Derinlik yok artık ilişkilerde. Ten uyumunun yakalandığı..
Erkekler, sevgilileri hafifçe şımarıp sırnaşık bir şekilde sokulduğunda yanlarına, “Gel bakalım kedicik” diyerek gülümser, şefkatle açarlar kollarını. Oysa aynı erkekler, kedilerden hiç de hazzetmezle..
Daha sorulduğu anda havada kalan sorular vardır. Sanki karşılıklı bakan iki çift gözün arasındaki o hava boşluğu, çok önceden ayrılmıştır o soru cümlesi için. Kadifemsi bir sesin hayat bulduğu solukta..
“Var ya... Şu hayat denen şey şaka gibi... Sırf tesadüften ve zamanlamadan ibaret... Ben bu kadar hoşlaştığım insanlarla tanıştığımda (ki bu aralar çok oluyor) nerdeydi bunlar yahu diyorum... nerdeler..
Yaşım ilerledikçe, en çok otuz yaşını aşmış kadınlara değer vermeye başladım. İşte bunun sebeplerinden birkaçı: Otuz yaşını geçmiş bir kadın asla sizi gecenin bir yarısı uyandırıp 'Ne düşünüyorsun..
Bambaşka bir dünya yaratmıştımİkimiz arasında sürüp giden..Ve sen bir asal sayıya benziyordunSadece sana ve kendisine bölünebilen…Başkent olma özelliğinin dışında bir ayrıcalığı olmaya..
Milliyet Blog'un ilk yazarlarındanım. Uzun yıllar gazetecilik yaptım, sonra bir sabah uyandım ki ..