- Kategori
- Dünya
Acının fotoğrafını çekebilir misiniz?

“Eğer bir adam, marşla uyum içinde yürüyebiliyorsa, o değersiz bir yaratıktır. Kendisine yalnızca bir omurilik yeterli olabileceği halde, her nasılsa, yanlışlıkla bir beyni olmuştur onun. Uygarlığın bu kara lekesi en kısa sürede yok edilmelidir. Emirle gelen kahramanlıktan, bilinçsiz şiddetten, aptalca yurtseverlikten, tüm bunlardan nasıl da nefret ediyorum. Ben savaşı öylesine tiksinti verici ve aşağılayıcı buluyorum ki, böyle iğrenç bir eyleme katılmaktansa kendimi parçalayıp yok ederim daha iyi... Benim anlayışıma göre, sıradan bir cinayet, savaşta adam öldürmekten daha kötü değildir.”
Albert EINSTEIN
Acının fotoğrafları ödüllendirilmiş. Hep mutluluklara ödül verilmez değil mi? Acı da ödüllendirilmeli hem de en iyi ödül verilmeli acıya ki olduğu yerde kalmasın. Herkes paylaşsın, hissetsin, duyumsasın sızısını en derinlerde. Mutluluğun resmini çizebilir misiniz? Peki ya acının fotoğrafını çekebilir misiniz?
Çekmediğim acı benim değil mi diyorsunuz yada bana ne Vietnam’a atılan kimyasal bombayla hayatları kararan çocuklardan, İsrail’de, Beyrut’ta insanlıktan çıkıp insanları ölüme mahkum eden mahluklardan. Savaş insanlarının acısını hissetmek için 20 günlük bebeğinizin alçakça bir saldırıda ölmesi mi gerekiyor. Acının fotoğrafı çekilmeden anlasak keşke acının aslında ne kadar acı olduğunu.
Acı diyerek çektiklerim aklıma geliyor, AP’nin ödüllü fotoğraflarına bakarken. Yüreğimin acısı çok sanıyormuşum yanılmışım. İçim birden cız ediyor. Tarifi imkansız bir acı içindeyim. Gözlerimden istemsiz yaşlar süzülüyor, boğazımda düğümleniyor söylenecek sözler. İnsanlığımdan utanıyorum bir kere daha. Ama maalesef bundan başka bir şey gelmiyor elimden.
Hayır diyoruz ısrarla, savaşa hayır. Analar göz yaşı dökmesin, kadınlar dul kalmasın, öksüz –yetim çocuklar olmasın istiyoruz ama yetmiyoruz işte. Daha fazla bağırmalıyız artık, olanlara kayıtsız kalmamalıyız, bugün onlara olanın yarın bizlere olabileceğini unutmamalıyız. Acıyı paylaşmadan azaltamayacağımızı anlamalıyız.
Yalvarıyorum çocuklar ölmesin. Onlar değiştirecek bu iğrenç dünyanın düzenini, gözlerindeki umut ışıklarına bak sananız. Nasıl da habersiz oynuyorlar hala oyunlarını bombaların altında. Füzelere yazı yazarak hayatı öğrenemez çocuklar, onlara Barış Ülkesi’nden masallar anlatmalıyız. Vietnam’a atılan kimyasal silahın sorumluları, otuz yıl sonra sakat doğan ve hiçbir şeyden habersizce hayatta kalmaya çalışan çocukların bedellerini ödemeliler. Ya canlarıyla ya da uğruna insanları yok edecek kadar gözlerini döndüren kanlı paralarıyla.
Yan yana dizilmiş tabutlarda gömülenler gibi üzerinize serilmiş ölü topraklarından sıyrılmak için geç kalacaksınız, acının fotoğraflarını değil de kendisini yaşamaya başlayınca daha iyi anlayacaksın Filistin’de, Irak’ta, Vietnam’da ya da dünyanın herhangi bir yerinde ölen savaş çocuklarının insanlık için neyi anlatmaya çalıştığını.
İçimde patlıyor bombalar, özürlü çocuklar doğuruyor analar ve askerler birer bire vuruluyor yanı başımda. Oysa az ilerde nasıl da masmavi bir gökyüzü, yemyeşil çimenler var...
Fotoğraf: hurarsiv.hurriyet.com.tr