Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mayıs '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ahmak ıslatan, Aysun Kayacı ve Hoppala Mahmut Bey (2)

Ahmak ıslatan, Aysun Kayacı ve Hoppala Mahmut Bey (2)
 

Birinci bölüm halen yayında olduğuna göre editörümüz Hoppala Mahmut Bey’ in söylediklerinde bir sakınca görmemiş demektir. Sakınca olmadığına göre anlatmaya devam edebiliriz.

Hoppala Mahmut Bey her ne kadar "daima" iktidardan yana olursa olsun, yeri geldiğinde tam bir muhalif olur.

Yeri geldiğinde dediysem gerçekten yeri geldiğindedir.

Örneğin iktidar çok büyük bir hata yapmıştır ve iktidar koltuğu sallanmaya başlamıştır, o sabah Mahmut Bey yoğun muhalefete başlar. Sık sık da “her zaman söylediğim gibi” diyerek geçmiş kabahatleri saklamayı da çok iyi becerir.

Diğer bir “yeri gelme” anı da müşterisinin cirosu ile ilgilidir. Müşterisi “muhalif ve yüksek ciroluysa” Hoppala Mahmut Bey derhal muhalefete başlar.

Nabza göre şerbet üretimi ustasıdır.

Nabza göre şerbeti verirken eğer yanında “satması gereken” insanlar varsa, gözünün yaşına bakmaz kaşla göz arasında satıverir.

Ama bir de güzel yönü vardır; anlatılanları çok iyi dinler.

Dinler ama yeri geldiğinde “kendi düşüncesi” gibi pazarlamaya başlar. Düşüncenin gerçek sahibi yanındaysa ona dönüp “sen de benim gibi düşünüyorsundur” diyerek onore (!) eder.

Düşüncenin gerçek sahibi; “evet ben de böyle düşünüyorum ama sen böyle düşünmüyordun, hatta bana karşıydın…” diyemez, çünkü “hadi canım sen de, sen tam tersini söylüyordun” deyiverir…
Bu yüzden ne derse ses çıkartmadan anlatacaklarını dinleriz.

Lafın kısası Hoppala Mahmut Bey ile çene yarışı yapılmaz. Çok zeki, kurnaz ve laf ebesidir…

(Hoppala Mahmut Bey ile ilk kez bu yazıda karşılaşmışsanız lütfen önceki günlüğümüze bir göz atın.)

Kaldığımız yerden devam edelim:

- Bak şimdi Mahmut ağabey, sen hesabı iyi bilirsin. Seninle bir hesap yapalım. İnternete gir, googleyi aç, seçim sonuçları yaz.

İtiraz etmeden yaptı.

- E-e ? Ne olacak şimdi.

- Seninle sadece bir partinin oy hesabını yapalım. Bu da AKP olsun, kabul mü ?

Gözlüğünün üstünden bakıp beni süzdü. Altından ne çıkacak diye düşündü.

- Taktınız AKP’ ye yahu. CHP’ yi hesaplayalım.

- Fark etmez, hangisi olursa olsun. Ben oyu daha çok diye AKP dedim.

- İyi peki AKP olsun, meyveli ağaç ya, taşlayacaksın.

- Ne kadar ön yargılısın, fark etmez diyorum. Bunun AKP ile ilgisi yok. Sen şimdi İstanbul’ un tüm bölgelerinde AKP’ nin oylarını ve aldığı milletvekili sayılarını topla.

- Topladım... Vay be, ezmiş geçmişiz, ha ha ha... 2 milyon 696 bin 749... Toplam 39 milletvekili almış. Koçum be, ezmiş geçmişiz.

- Şimdi ikisini bölelim. AKP’ den milletvekili seçilmek için İstanbul adayları 0rtalama olarak 69 bin 147 oy toplamak zorunda kalmış. En çok vergi veren ildeki 69 bin kişi bir milletvekili seçebilmiş. Şimdi en az vergi veren ili hesaplayalım. Bak bakalım seçim sonuçları nasılmış.

Mahmut bey başına geleceği anlamış gibiydi. Ama direnmedi.

- Yaklaşık 25 bin oy kullanılmış. İki milletvekili çıkartmış. Ha ha, burda silindir gibiyiz yahu.

- Demek ki 12 bin 500 kişi bir milletvekili seçmiş.

- E-ee ? Ne demek oluyor bu ?

- Bu demek oluyor ki o şehirde yaşayanların oyu daha değerli. Hem de İstanbul’ da yaşayanlara göre tam 5.5 defa daha değerli. Üstelik de neredeyse hiç vergi alınmamış o şehirden. Şimdi vergiyi kıyasla bakalım.

- Off, kıyas olmaz yahu.

- E şimdi düşün, oylar eşit mi ? Değil mi? Aysun aslında ülkemizdeki seçim sisteminin saçmalığını ortaya koymuş. Ama yanlış yerde, yanlış sözcüklerle, yanlış ifade etmiş. Özüne bakarsan söylediği laf doğru, üstelik son zamanlarda gazetede okuduğum en derin anlamlı laf. En büyük yanlışı ise çobanın oyu ile kendi oyunu eşit zannetmesi. Ha, bir de şu var, dağdaki çobanı bırak, dağdaki terörist de oy kullandı, onları destekleyen de oy kullandı. Onların oyları senin, benim oyumdan daha değerli olmadı mı ? Biz 60-70 bin kişi bir temsilci seçtik, başka yerlerde 12-13 bin kişi bir temsilci seçti. Mecliste onların temsilcisi de bir oya sahip, bizim temsilci de…

- Evet yahu, aynen öyle.

- O yüzden kızı ayıplamak yerine ne demek istemiş onu düşün. İlla ki birileri bu gerçeği söylemek zorunda, o da kendine göre söylemiş. Girdiğin günahı görüyor musun ? Gıybet yapmış oldun. Gitti birikmiş sevapların ve imanın...

Mahmut ağabeyin kafası karışmıştı. Daha iki gün önce şalvarlı ve takkeli müşterisine gıybet etmenin ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatıyor ve “laikçileri” başbakının gıybetini yapmakla suçluyordu…

Kendi lafının altında ezilen her insan gibi lafı değiştirmek istedi.

- E ne yani, şimdi iki milletvekili çıkartan bu şehirdekilere çoban mı diyorsun sen ?

- O şehre hiç gitmedim ki, nerden bileyim ne olduklarını Mahmut ağabey. Üstelik de çoban sözü bana ait değil, Aysun’ a ait. Ben adaletsizliği hesaplattırdım sana...

- Yok, yok, çoban dedin sen !

- Keşke çoban olsalar Mahmut ağabeyim. Bu memlekette 25 bin çoban olsa , bu öldürdüğünüz kırsal üretimin yeniden başladığını gösterir, seviniriz. Ama nerdeee ?

Mahmut ağabey illa ki üste çıkmak zorundadır. Ansızın aklına gelmiş gibi yerinden kalktı.

- Yahu sen geçen gün halka ahmak dedin ? Bu ayıp olmadı mı ?

- Ben mi dedim ? Çok ayıp etmişim...

- Evet ayıp ettin ama seni kınamıyorum, çünkü hadiste der ki; kim başkasında gördüğü bir ayıbı kınarsa o ayıp ona da gelmeden ölmez... Senin ayıbına düşmek istemem.

- Çok doğru, kimseyi ayıplama... Doğru ama, ben ne zaman bütün halka ahmak dedim ? Hatırlayamadım. Ayrıca Aysun’ u az önce ayıpladın, yarın bir gün sen de aynı ayıba düşmeyesin…

- Yağmur gibi gündem yağıyor, yağmur dediysem ahmak ıslatan... Boş gündemler artık paçalarınızdan akıyor demedin mi ?

- E-ee ?

- Halkın paçasından akıyorsa sırılsıklam olmuşlardır. E yağan da ahmak ıslatan ya... Halka ahmak dedin.... Mecaz-ı mürsel yaptın yani...

- Hoppalaaa Mahmut Bey, pes doğrusu...

Bir kaç gün sonra yüksek cirolu muhalif müşterisine "oy değerlerini" anlatırken gördüm. Beni görünce lafını kesmeden devam etti:

- Aysun Kayacı doğru bir sözü yanlış şekilde söyledi, mesele bundan ibarettir. Dağdaki adamın oyu benden değerli... Olur mu böyle şey ?

Sessizce masasına yaklaştım. Cebimden benden uzun süredir istediği, ellerimle yaptığım kitap ayracını çıkartıp masanın üzerine bıraktım.

Ayracın üzerinde "kim başkasında gördüğü bir ayıbı kınarsa, o ayıp ona da gelmeden ölmez" yazıyordu. Yazıyı okudu, yutkundu...

Diğerlerine dönüp beni gösterdi:

- Bu var ya bu, hepimize ahmak dedi... Boş gündemlerle uğraşıyormuşuz... Aysun Kayacı’ nın söylediği boş laf mı yahu ?

- Hoppalaaa… diyebildim.

- Hoppala ya ! Halk düşmanı seniiii !

Hoppala Mahmut Bey anlatmakla bitmez…

Aslında Hoppala Mahmut türü o kadar fazla ki; her yerdeler. Bu yüzden Mahmut ağabey’ e MB’ dan hiç söz etmiyorum. O da yazmaya ve yorumlamaya başlarsa, var ya....

Yanarız !

Önceki bölümü okumadıysanız tıklayınız…

 
Toplam blog
: 90
: 2099
Kayıt tarihi
: 27.05.07
 
 

Yaşayacağım yıllar yaşadıklarımdan daha az... Öyleyse "adam gibi yaşamalı" diye düşünüyorum. Kola..