Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

27 Temmuz '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ana ben derviş miyem? Hırkamı giymiş miyem?

Ana ben derviş miyem? Hırkamı giymiş miyem?
 

Aslında verdiğimiz kararlardır yaşadıklarımızın tek sebebi...


Dün geceden bu saate kadar beynimin içinde; harfler, rakamlar, cümleler ve bunlarla cisimleşen anılar dolaşıp duruyor.

Kimi insan vardır: hemen elini uzattığı mesafede bir dert ortağı buluverir. Ve üstelik o dert ortağı da asla ihanet etmez ortağı olduğu sırlara... Şanslıdır bu insanlar ve sayıları hiç de az değildir.

Kimi insan vardır: kendisine biçilmiş "kadife yumuşaklığı biçiminde, çelik gibi sert" bir hayat içinde debelenip durdukları için, ne elinin mesafesi yeter o araya, ne de zaten kimse yoktur ki uzandığı yerde... Bunların da sayıları diğerinin aksine oldukça azdır.

Evet işte bu ikinci türü oluşturan "mutsuz azınlığın" bir bireyi ve zaten okuru da fazla olmayan, "istikrarsız" bir blog yazarı olarak bu satırlara uzanmaya ve deymeye karar verdim. Yani şu an ki ruh dünyamın fotoğrafını çekmek istedim. Belki de yazı bitince utanacağım ve asla yayınlamayacağım... Kimbilir ?

Aklımla tanışmam benim çok küçük yaşlarda oldu.
Belki dört belki de beş yaşındaydım. Ne yapmam gerektiğine hep o küçücük bedendeki beynimin ürettiği akıl karar verdi. Ve o akıl, hep olma olasılığı daha az olana yönlendirdi beni. -tabi bu akılla tanıştın da ne oldu? sorusu tam burada sorulabilir-

Olanakları çok iyi bir ailem olmasına ve bu olanaklardan yararlanmamın ise sadece doğal hakkım olmasına karşın, "olanaksızların dünyası" için 14 yaşımdan bu yana yanmamı da, ilerlemiş yaşıma rağmen mimar olmak için 21 yaşımda itü'de okuma kararı vermemi de, herkesin gül gibi proje yapıp para kazandığı 90'lı yıllarda, mesleki ürünün bir "vesika" olmaması için kavga vermek için, 35 yaşımda bir daha dönmeme andı ile çıktığım konur sokak dört numarada süren mücadelemi de, hep o akıl bana telkin etti... Tabi; bugün sürmeyen evlenme kararını vermemi de, inanılmaz ızdıraplar içinde sonlanan ve kapitalizmin hiç bir "sömürü" kuralını önemsemeyen bir şirket kurmamı ve yönetmemi de...

Olanaksız kadınlara aşık olup, gecenin geç saatlerinde beynimin içinde; harflerin, rakamların, cümlelerin ve onlarla cisimleşen hayatların dolaşmasını da şüphesiz ona borçluyum...

Yani...
Oyun sahası şu: bir labirent ve bu labirent hep seçenek yapacağım iki kapı ile beni bir hol ile karşılıyor. Doğru kapı beni labirentten dışarı çıkartacak. Yanlış kapı, iki kapı ile beni bekleyen bir diğer hola ulaşmamı sağlayacak. Ve bu olanaksız mekan hep böyle tekrar edip sürüyor.

Evet işte beş yaşımdan bu yana beni yöneten aklım hep bana diğer kapıyı öneriyor. Ve o labirentte geçen 37 yıl... Bu süre içinde kurulup yıkılan ülkeler var biliyorum, doğup ölen insanlar var tanıyorum... Çok büyük bir süre...

Evet, şimdi "yine" yeni bir holdeyim...
Ve önümde yine iki kapı... Ve üstelik geçen bunca süre sonunda kapılardan hangisinin "doğru" olduğunu da biliyorum.

Şimdi soru şu:
Kalmalı mıyım bu labirentte? Yoksa çıkmalı mıyım? Yanıtını bilemiyorum... Belki de o nedenle lakabım hezarfen...

Dostluk ve saygılarımla,

 
Toplam blog
: 49
: 8893
Kayıt tarihi
: 22.11.07
 
 

1964 İstanbul doğumlu, Ankara'da yaşayan İTÜ mezunu bir mimarım. 1991-1998 yılları arasında Mimarl..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara