Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

20 Ocak '08

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Ankara'dan İzmir'e uzanan bir aşk hikayesi...

Ankara'dan İzmir'e uzanan bir aşk hikayesi...
 

Ankara, Türkiye'nin kalbinin attığı ve benim doğduğum şehirdir. Her köşesi buram buram Cumhuriyet kokar.

İzmir, yaşadığım şehirdir. Erzurumda şekillenen, Sivas'ta, Amasya'da olgunlaşan Anadolu İhtilalinin Ankara karargahından verilen emirle Afyon Ovasında fırtına gibi eserek ordularımızın yıldırım gibi zafere son noktayı koyduğu şehirdir şirin İzmir...

İzmir, Türkün şahlanışının lideri olan Atatürk'ün en büyük aşkı olan annesinin yattığı şehirdir...Ovalarından yağ akan;bağlarından bal akan; aşkların en yücesinin yaşandığı şehirlerimizdendir...Sokakları deniz ve zafer kokan bir şehirdir.Ankara'da kabaran bir aşk öyküsünün Ege'de sihirleştiği ve izdivaca dönüştüğü bir mekandır İzmir...

İlham, insana yazma şevki veren bir erdemdir.Esinlendiğiniz olaylar, acı ya da tatlı içerikte olabilir.Bu yazının ilhamı da içimi acıtan bir görüntüden kaynaklanmıştır.

Ankara, Ulus'ta Cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı abide eserlerimiz vardır.Bunlardan birisi de kuruluşumuza ve kurtuluşumuza mimarlık yapan ilk, TBMM binamızdır.O muhteşem anıtın hemen elli metre altında, 2. TBMM binamız ve karşısında modern cumhuriyetimize geçişin en coşkulu günlerine, gecelerine tanık olan Ankara Palas Otelimiz vardır.Ulus Meydanında da bu muhteşem zaferlerin özeti gibi duran Atatürk, Mehmetçik ve Fatma Bacılarımızın simgesi heykeller vardır.

Geçen hafta, Ankara ziyaretimde, gecenin ilerleyen saatlerinde, bir tiyatro izlencesinden dönerken bu muhteşem anıtların karanlık içinde oluşuna tanık oldum.Kör bir ışık altında adeta görünmez durumdaydılar.Özel bankaların ve iş hanlarının pırıl pırıl ışıklanmış olduğu bir ortamda ;onlara bu özgürlüğü tattıran Cumhuriyet Anıtlarının bakımsız ve karanlıkta oluşu içimi acıtmıştı.

Oysa İzmir, Cumhuriyet Meydanı o saatlerde ışıklarla donanmıştı. Ankaramızın düşünsel aydınlığı bazılarının gözünü kamaştırmaya yetmektedir. Yapay ampullere de ihtiyacı yoktur. Bu inançla Ankara'nın tarihini bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyorum.

Orta Anadolu'nun kalbinde, Türkiye Devletine başkentlik yapan Ankara, yeni kurulmuş cumhuriyetin, yeni hükümetine ev sahipliği yapma görevine cumhuriyetin kurucusu Atatürk tarafından layık görülmüştür.

Ankara ve çevresinin tarihi, Bronz çağındaki Hatti Uygarlığına kadar gider. İsa'dan önce ikinci bin yılda Hititler bölgenin hakimi durumuna gelmiş ve onları sırası ile Frigyalılar, Lidyalılar ve Persler izlemiştir. İsa'dan önce üçüncü yüzyılda, bir Kelt ırkı olan Galatlar Ankara'yı başkent yapmıştır.

İlin tarihteki ismi "Ankyra"dır. Galatlar Ankara'yı ilk defa başkent olarak kullanmışlardır. Hitit döneminin küçük bir şehri olduğu bilinmekle birlikte, bu yörede bu döneme ait herhangi bir eser bulunmamıştır.

Frig çağından sonra şehir sırasıyla Pers, Büyük İskender, Galat dönemlerini yaşamıştır. M.Ö. 25 yılında İmparator Augustus şehri Galatia Krallığıyla beraber Roma imparatorluğuna bağlamıştır.

VII. ve VIII. yüzyıllarda İslamiyetin doğuşuyla birlikte şehir Pers ve Arap akımlarına maruz kalmıştır. 871-893 tarihleri arasında birkaç kez el değiştirerek 1127'de şehir, kesin olarak Türk hakimiyetine girmiş ve adı "Engüriye" olmuştur.

1402'de Yıldırım Beyazit ve Timurlenk arasındaki Ankara Savaşında şehir kısa bir süre Moğol hakimiyetinde kalır. Ancak 1414'de kesin olarak Osmanlı hakimiyetine girer.

Kurtuluş Savaşı sırasında 1920'de Ankara, komuta merkezi merkezi olarak seçilir ve 1923'te Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından coğrafi, stratejik, siyasi ve Kurtuluş Savaşındaki merkez üs özellikleri nedeniyle başkent ilan edilir. O günlerde Avrupa'dan şehir mimarları getirilerek bugünkü modern Ankara'nın temelleri atılır.

İstanbul, Osmanlı İmparatorluğunun haşmetini bağrında saklarken Ankara, 85 yıllık bir Cumhuriyete gururla başkent olmanın onurunu yaşamaktadır.

İlkokulda okurken sabah törenlerinde büyük bir zevk ve heyecanla söylediğimiz Ankara Marşı ve İzmir Marşı, bugün adeta unutturulmuştur.Minik öğrenciler metalik ve çirkin sesler çıkaran Mozart Senfonileri eşliğinde teneffüse çıkmaktadır.Oysaki bize özgü müziklerimizin lezzeti hiçbir yabancı şarkıda yoktu.

Çocukluğumuzda sabah törenlerinden sonra sınıflarımıza girerken söylediğimiz iki önemli marşı bir daha hatırlamak adına aşağıda yer veriyorum.

Ankara Marşı:

Ankara, Ankara güzel Ankara...
Seni görmek ister her bahtı kara
Senden yardım umar her düşen dara
Yetersin onlara güzel Ankara

Burcuna göz diken dik başlar insin
Türk gücü orada her zoru yensin
Yoktan var edilmiş ilk şehir sensin
Varolsun toprağın taşın Ankara.


İzmir Marşı

İzmir'in dağlarında çiçekler açar
Altın güneş orda sırmalar saçar
Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Adın yazılacak mücevher taşa
İzmir dağlarına bomba koydular
Türk'ün sancağını öne koydular
Şanlı zaferlerle düşmanı boğdular
Kader böyle imiş ey garip ana
Kanım feda olsun güzel vatana
İzmir'in dağlarında oturdum kaldım
Şehit olanları deftere yazdım
Öksüz yavruları bağrıma bastım
Kader böyle imiş ey garip ana
Kanım feda olsun güzel vatana
Peygamber kucağı şehitler yeri
Çalındı borular haydi ileri
Bozuldu çadırlar kalmayın geri
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Adın yazılacak mücevher taşa
Türk oğluyum ben ölmek isterim
Toprak diken olsa yatağım yerim
Allah'ından utansın dönenler geri
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Adın yazılacak mücevher taşa .
..............
Şurası unutulmamalıdır ki kendi benliğinden uzaklaşan fertlerin oluşturduğu topluluklar, millet olma bilincini yitirirler.

 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara