Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

17 Aralık '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

AROG, vedalaşmalar, patlamış mısırlar ve biz

AROG, vedalaşmalar, patlamış mısırlar ve biz
 

Bir yerden duymuştum: iyi komedyen olabilmek için gerekli olanlar : %90 düşünme gücü yani zeka ve sadece % 10 yetenek. Ben bu yüzdelerle tamamen hemfikirim.

Hayat, oldukça ciddi ve zordur o yüzden ben gülme fırsatlarını hiç kaçırmak istemiyorum.

10 Aralık 2008 tarihinde ailecek AROG filmini izlemeye gittik, çok güleceğimi hayal etmiştim. Bayram ziyaretlerini tamamlamış, daha önceden planladığımız gibi, Bayramın üçüncü gününü kendimize ve çocuklarımıza ayırmıştık.

Sinemadaki ses düzeninden rahatsız olduğum için, uzun yıllar sinemaya gitmemiştim. Vizyondaki filmleri geriden ve evde izlemeyi tercih edenlerdenim. Bu sefer değişiklik yaptık ve en başta tabii ki çocuklarımızın isteğini kırmadık.

Bir Cem Yılmaz hayranı olduğumu söylemeliyim. Çok komik ve başarılı buluyorum kendisini.

Bu güncemde, film hakkında düşündüklerimi anlatmak değil amacım. Kısaca değinirsem, ben filmin senaryosunu beğenmedim. Özellikle ikinci bölümde güzel espriler vardı, doğrudur, günümüzdeki bir çok olumsuzluklara yer verilmişti. Ama ben hayal kırıklığı yaşadım. Hokkabaz, bana göre çok çok ama çok daha güzeldi, ben bayılmıştım… Zevkler ve renkler… Çok banal ama doğru.

Filmden değinmek istediğim bir konu var tabi ki. Arif, gönderildiği eski çağlarda tanıştığı ilk yeni arkadaşları maymunlarla vedalaşırken “Bay, Bay” - nasıl yazacağımı da şaşırdım “ Bye, Bye” mi yazmalıyım – ifadesini kullandı. Bu ifadeyi, filmde en az iki yerde duyduğuma eminim.

Bu yeni vedalaşmayı ne kadar çok kullandığımızın farkında mısınız?

Filmlerimizde, dizilerimizde… Çok doğalmış gibi...

Gençler aralarında vedalaşırken bazen uzatıyorlar: Baaaaaaay” diye …

Çok acıdım, Cem Yılmaz’a, kendime ve çocuklarıma…

Daha da komik olan, Cem Yılmaz bir bakkal sahnesinde, Türkiye’de ana dilimizden, ne yazık ve ne yazık ki daha çok saygı gören İngilizce dilini konuşmaya çalışanları eleştirirken, yarattığı kahraman vedalaşırken “ bay bay” sesleniyor…

Bu film binlerce seyirciye ulaştı…

Sanat, toplumun aynasıdır bana göre…

Türkçemizde hiçbir dilde olmayan güzellikte, anlamda ve çeşitte vedalaşmalar var: ”Güle Güle”, “Hoşça kal”, “Sağlıcakla”, 'Allah'a ısmarladık' vs .

Bu özenti niye ?

Şimdi, bu satırlarımı okuyanlar olursa, Cem Yılmaz bu ifadeyi eleştirmek için kullanmıştır diyeceklerdir belki, fakat filmde kesinlikle o havayı ben hissetmedim.

Daha geçenlerde bu konuyu konuşuyorduk ve bir arkadaşım: “Hele kerli ferli, koca koca bıyıklı adamlar sokaklarda ellerinde cep telefonları “bay-bay” diye vedalaşırken çok komik oluyor.Üzülüyorum; ama bir yandan da komik buluyorum.“ demişti

Türkiye için çok acı bir durum …

Tekrar sinema salonuna dönüyorum. Film arasında küçük oğlum patlamış mısır almaya gitti. İkinci ara başlarken elimde kocaman paket patlamış mısır vardı. Seviyorum patlamış mısırı, bana hep kışları ve yılbaşlarını hatırlatıyor. Eskiden annem bir tepsinin üzerini, gazeteyi mandallarla sıkıştırıp, sobanın üstünde patlatırdı. Sonrasında o mis gibi yayılan koku ve patlama sesleri… Çam ağacımı süslerdim o patlamış mısırlarla… Kar taneleri misali…

Filmin İkinci yarısında ilk yarıya göre daha çok espriler vardı. Tebessümlerle yetiniyordum… Ve birden ekran karardı… İnsanlar yerlerinden kalkmaya başladılar. Ben Cem Yılmaz espri yapmıştır diye düşündüm, film bitmiş olamazdı, bir kahkaha atamamıştım ki…

Işıklar yandı, film bitmişti gerçekten, koltuğumda kala kaldım…

Bakışlarım elimde yarılamış olduğum mısır paketine ilişti.

BU DA NE!

POPCORN / MAXI - yazıyordu.

Bizim patlamış mısırlarımız ne zaman popcorn olmuşlar ki! Hafızamda 70’li yıların ünlü ve benim çok sevdiğim popcorn müziği canlandı, yüzümde de acı tebessüm…

“Anne burada kalmayı mı düşünüyorsun!” sesi ile kendime geldim. Sinema salonunu son ben terk ettim. Sinema salonundaki rezalet ile bir kez daha yıkıldım. Her taraf patlamış mısır , boş mısır paketleri ve pet şişeleri…Yanımda fotoğraf makinesi olsaydı resim çekmek isterdim. Bu ne vicdansızlık! Boş mısır paketleri ve pet şişeler nasıl koltuklarda ve yerlerde bırakılabilir ki…

“Bay, bay” olarak vedalaşmayı, patlamış mısırlara - popcorn ve sayamadığım bir çok yabancı kökenli sözcükleri öğrenmesine öğrenmişiz de çevremizi temiz tutmayı neden öğrenememişiz…

Bir kez daha acıdım kendime, çocuklarıma ve ülkeme…

Eğlenmek için gitmiştim, eğlenememiştim…

Keyifim iyice kaçmıştı, ta ki küçük oğlumun ( 12 yaşında ) sorusu ile ortam müsait olsaydı, gülmekten yere yıkılacaktım:

“ Anne, Arif aldığı o nane şekerlerinden neden bu kadar çok rahatsız oldu? Sence ona ne oldu?”

Sinema girişinde küçük çocuklarını bekleyen velileri hatırlayınca daha çok gülmek geldi içimden. Çocuk filmi zannetmişlerdi galiba...

***

İnsan sevdiklerini eleştirmeye kıyamıyor ama…eleştirmez isek gelişmemiz mümkün olamaz.

Birbirimizi uyarmaz isek, görmezden gelir isek…çocuklarımıza nasıl miras bırakmış olacağız.

Kimse bizim adımıza: değerlerimizi, dilimizi ve kültürümüzü koruyamaz. Bunu biz kendimiz için, çocuklarımız için yapmak zorundayız.

 
Toplam blog
: 144
: 1854
Kayıt tarihi
: 13.03.08
 
 

Doğduğum ve büyüdüğüm şehir Kırcali, Bulgaristan. Yıl 1964. Makina Mühendisiyim. Evli ve iki çocu..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara