- Kategori
- Aşk - Evlilik
Aşk 39 basamaktır!

Aşk, her insanı bir başka yolculuğa çıkarır.
Çok uzaklara götürür yaşamı boyunca. Laleli'den bindiğiniz bir tramvaydan Çin Seddi'nde inersiniz. Meksikanın kaktüs dolu ıssız çöllerinde atnızı sürekekn, birden Himalayalar'da dünyaya girersiniz. Rio'nun varoşlarındaki çatışma seslerinden, Los Angelas'ın ünlü Mulholand Çıkmazı'nda Marlon Brando'nun evine varırsınız...
Atina'nı taş basamaklarında Sokrates'le sohbet ederken, Roma'da Neron'un elinden zeytin yersiniz. Kleopatra'nın güzellik hamamında yıkanırken, Şanghay'da kilden askerler arasında bulursunuz elinizdeki tası. Asırlar ve kilometreler ötesinde, zamanın yaprakları ve meridyenler arasında savrulur durursunuz...
Bir hayalin peşinden yıllarca koşabilmektir aşk. Hayal gerçekleşmese de, o yolculuk her şeye değer. Özgürleşmeniz, derilerinizi atarak arınmanız ve kendinize biraz daha yakınlaşmanız için...
Yolculukları ve ayrılıkları göze almaktır aşk. Çay ve elma kokan bu planette, aç Afrikalı çocuklar ellerinizi tutarken, bir yudum suya muhtaçken, Arabistan'da "İşte çöl işte serap", Bağdat'ın binlerce yıldızla aydınlanan gecelerinde "Her geceye bir masal" anlatan Şehrazat'la, Fatih rüyasında Konstantinapolis'in kapılarına dayanmış, Piri Reis ceylan derisine dünya atlasını çizip, Mimar Sinan hayalinde Süleymaniyi bitirirken, Leonarda Vinci kanatları çizip, Hazerfen bu kanatları açıp uçarken... Yolculukları göze almak ve cesaret etmektir.
Aşk yaşamı ilerletir ve geri kalanları gericileştirir!
Dengeyi kendi alıp, dengizisizliği hediye eden, sonra yine dengeye gelen, kavururken serinleten, özletirken uzaklaştıran, tutkuya soyundukça giyinen bir hayattır aşk.
Delilikle dahilik arasında bıçak sırtı kadara fark var denir. O keskin sırtta yürüdükçe, sana bağıranlar, düşeceğini söyleyenler, hatta yuhalayıp taş atanlar olur. Sen ayaklarının kesildiğini unutup, baskılara ve oyunlara bakmadan yürürsen, aşkı adım adım çıkarsın. Altında ağ yoktur. Tehlikelidir bu yürüyüş, düşersen ölebilirsin. Ancak zekiysen, sadıksan, bir hayal uğruna, biz bilinci içindeysen yüreyebilirsin. Yoksa aşkın kendisi senin engeni bozar.
Kimi yuvarlanır, Trapez filmindeki o yaralı adam gibi sakat olarak dolaşır. Sevdiği kadın onu tutamamıştır çünkü. Kimi zaman erkek bırakır, dayanamaz gözünü alan ışıklara.
Onların kimi içinizde yaralı bir hayvan gibi, kimi bir ölü gibi dolaşır.
Kimisi yeniden ve yeniden dener. Hiçbir şeyden korkmayanlar, halka ve hayata meydan okuyanlar, okumayanlardan daha zengin bir hayat geçirirler. Onlar hayatın ve aşkın basamaklarını tırmananlardır. Bir daha ipe çıkıp, sevgiliye doğru yürüyüp, dengeyi kurmayı dener. Emek vererek sevdişğine kavuşabilmek için tüm zekasını, gücünü ve cesaretini kullananlar vardır. Onlar yeniden aşk cambazlığına soyunanlardır.
Bazıları aşağıda kalır, kendisi gibi ipten düşmüş aşkın sakatladığı birini arar. Bazıları da yorgun gözlerle izler diğerlerinin gösterisini...
Yürüyenler ve deneyenler, yeterince sabırlı ve paylaşımcı olanlar, özgürlüğün ve sevdanın en geniş manzarasıyla karşı karşıya kalırlar. Zamanın büyük saati noları vurmaya başlar!
Her aşk 39 basamaktır. Herkes bu basamakları çıkmaya başlar ama bazısı üçüncü, bazısı yedinci, bazısı on dokuzuncu basamakta kalır. Dirençli, aşkını aziz bilip her şeyin üstünde tutanlar son basamağa kadar ilerleme şansına sahip olurlar.
Çünkü onlar aşkı koltukaltalarına sıkıştıranlar değil, başlarının üstüne koyanlardır!
Her şeye rağmen yürümeye devam edebilmek, koşabilmektir aşk. Günler boyunca bir odaya kapanarak yaşarken, sevdiğinizden gelecek bir telefon çalmasına, bir kapı ziline ömrünüzü verebilmeyi teklif etmektir.
Aşk bir savaş ve hızla ardından gelen barışma yöntemidir. Karşısındakini anlayacak kadar duru bir gönül ve zihin ister. Sevgilinin dudaklarından bir öpücük, dudaklarındaki bir gülümseme, gözlerindeki bir ışıltıyla, ömrünün üstüne bir başka ömrün ekleneceğini
hissetmektir aşk...
Her şey fevkaladenin fevkinde, hayat çok iyi giderken, ötekiler içinde ışıkla parlayan bizken, bir anda onsuz, diğer yarın olmadan, eksik kalabileceğin gerçeğinin seni deli etmesidir...
Bir şarkının, bir dizenin baş dönürücü anısında, onun her şeyini özlemek, yüreğine doğru akan nehirlerin gözlerine hücum edip akmasını izlemek...
Aylarca göremediğin, tenine dokunmadığın, kokusunu doyasıya içine çekemediğin ve hatta sesini bile duymadığın birisine hala tüm hücrelerinle, tüm zerrelerinle bağlı kalabilmek, delicesine özlemektir aşk...
Tutkun yüzünden başkalarınca horlanırken, onlara için için gülmek, aşksız insanların nasıl nefes aldığına şaşarak, sadece "biz ruhu" için atan kalbine sarılabilmek...
Ve aslında hiçbir benzetmenin, hiçbir tarifin aşkı tanımlayamayacağını bile bile, aşk üzerinde yazma, söz söyleme cesareti gösterebilmek, o yazılanları, söylenenleri okuyabilmek, dinleyebilmektir aşk...
Tam da ona hayatını, oda sana hayatı bağlamışken, onsuz yapamadığını, onsuz su içmenin, gülümsemenin bile biraz eksik ve solgun kadlığını anlarsın. İçin titrer, yüzün solar ve rüzgara yenilen bir yaprak gibi savrulursun.
Savrulmayanlar cesaretli olanlar ve sabredenlerdir. Aşk güç ve cesaret ister. Öünüe konan her engeli aşan, nice ayrılıklarda, nice uzun yollarda, hasretle sınananlar, elenen elene bir avuç kalırlar. Tıpkı simurg kuşu gibi...
Simurg, bir masal kuşudur.
Uzun boynunda beyaz bir halka bulunan, safran tüylü, güzel sesli, insana benzer kocaman bir kuş...
Kuşların sultanıdır.
Kaf Dağı’nın ardında yaşar.
Efsaneye göre, kuşlar, sultanlarını bulmak üzere toplanıp yola çıkarlar bir gün...
Yol uzun, yolculuk zorludur.
"Aşk Denizi"nden geçerler önce...
"Ayrılık Vadisi"nden uçarlar...
"Hırs Ovası"nı aşıp, "Kıskançlık Gölü"ne saparlar...
Kuşların kimi Aşk Denizi’ne dalar, kimi Ayrılık Vadisi’nde kopar sürüden...
Kimi hırslanıp düşer ovaya, kimi kıskanıp batar göle...
Yolculuk bittiğinde, Kaf Dağı’nın ardına sadece 30 kuş varabilmiştir.
Sultanları Simurg’u bulamazlar orada...
Sonunda sırrı, sözcükler çözer:
Farsça "si", "otuz" demektir.
...ömurg" ise "kuş"...
"30 kuş", anlar ki, aradıkları sultan, kendileridir.
Ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.
Aşka gönüllerini kaptıranlar, kopacak kıyamete aldırmadan uçanlar, gözlerini ışık ve sevgiden ayırmayanlardır.
Kendini hayata bırakmaktır... İnsanların her tür vurdumduymazlığına, ihanetine, ikiyüzlülüğüne aldrımadan yürümenin zaferidir. Birbirine kavuşma özlemi içinde yanarken, belirsizliğin içinde savrulurken, hayatı delice planlamanın ne kadar saçma olduğunu görebilmektir aşk.
Aşkın her basmağında bir başka duygu ve düşünce oturur. Kimisi kıskançlık, kimisi yalan, kimisi paylaşımsızlık, kimisi özgüven eksikliği basamağında takılır kalır. İlerleyemez...
Tıpkı iki trapezci gibi boşluğa atlayıp sadece birbirine güveneler, birbirine tutunabilir bu zorlu merdivende... Eşlerine güvenip bkendilerini boşluğa bırakabilenler, hayata ve ölüme sevgileri uğruna meydan okuyabilenler, aşka tutunurlar.
Aşk, 39 basamaklı bir yolculuktur. Adım adım, oda oda sabırla ilerleyenler, sonunda 39. basamağa varırlar.
Sonrasında bir kapı durmaktadır. O kapıy a dek gelenler, o kapının yalnızca içerden açıldığını anlarlar.
Ve işte tam o anda, anlarlar ki sonsuzluğun eşiğindedirler. Bir adım öncesi hayat, bir adım sonrası sonsuzluktur.
Sonsuzluğa elele atlamadan önce, birbirlerini öperler ve "Âşık olunmaz" derler, "yalnızca aşk olunur!"... "Sonsuzluk olmaz, sonsuz olunur..."