Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

11 Şubat '10

 
Kategori
Güncel
 

Askerler gerçekten intihar mı ediyor?!

Askerler gerçekten intihar mı ediyor?!
 

Soru işareti


Kendimi yazmak zorunda hissediyorum.

Çünkü içimde, "birileri hem suç işliyor, hem de cürümlerine kılıf uyduruyor" diye bir şüphe dolaşıyor.

Durup dururken birbirini takip eden, şu intihar vakalarından bahsediyorum.

Gerçekten rütbeli askerlerimizi ölüme götüren sebep medyaya yansıyan mıdır?

Yani onları, hayatlarına son vermeye zorlayan saik, kırılan onurları mıdır?

Meselâ, son olaylardaki albaylardan biri haksız yere suçlanmanın, diğeri de eşi tarafından aldatılmanın kahrına dayanamadığı için mi intihar etmiştir? Doğrusu pek emin değilim!

Ortalıkta, intihar ettiği kayda geçen asker kişilerin, bazı sırlara vukufiyetinden dolayı öldürülmüş olabilecekleri iddiaları dolaşıyor. Böyle bir ihtimal de pek alâ mümkündür. Daha önce Milliyet Gazetesi'nde yayınlanan bir haber sebebiyle yaptığım yorumda, "Eğer olaylar seri biçimde artmaya devam ederse vatandaş, askerlerin intihar ettiğine inanmamaya başlayacak" demiştim. Şimdi bazı insanların, subayların öldürülmüş olabileceklerini düşünmesi bu tahminimi doğruluyor.

Bilindiği üzere kimine göre iyi, kimine göre berbat bir değişim süreci yaşıyoruz. Kanaatim o ki, birileri için çember giderek daralıyor. Buna bağlı olarak ortaya çıkan karşı duruşu, paniği, direnmeyi anlayabiliyorum. Anlayamadığımsa, bu değişim sürecine paralel biçimde artan muvazzaf asker intiharlarıdır!

İntihar nedenleriyle iktidar arasında doğrudan bir bağlantı kurulamamaktadır. Buna rağmen, örtülü biçimde yapılan eleştirilerle kamuoyunda hükümete karşı tepki uyandırılmaya çalışılmaktadır. Askerlerin şerefleriyle oynandığından bahisle muhatabı belli olmayan çıkışlar yapılmaktadır. Meselâ, "onuruyla oynadılar, masum insanları suçlayarak ölümlerine sebep oldular" gibi muğlâk ifadeler bunun açık örneğidir. Esasen bu tip cümleler nereye çekersen oraya gittiğinden herkese, kafasına göre bir fail yaratma fırsatı vermekte ve asıl hainlerin işini kolaylaştırmaktadır.

Bildiğim kadarıyla, İtalya'daki "temiz eller" operasyonunda da bir dizi (şüpheli) "hayata kast" hadisesi yaşanmıştı. Hadiseye bu noktadan baktığımda, ölümlerin intihar olduğuna pek inanasım gelmiyor.

Zira, bir insanın kendi isteğiyle hayatına son vermesi sıradan bir vak'a değildir. Bunu yapacak kişinin mutlak surette ruhsal bir travmaya maruz kalması ya da akıl hastası olması lâzımdır. Zaten ölümlerin ardından basına yansıyan iddialar da bu düşüncemi doğrular niteliktedir. Yani, son iki askerden biri suçlanmayı, diğeri de eşi tarafından aldatılmayı onuruna yedirememiş ve hayatına son vermiştir. Daha doğrusu, inanmamız istenen budur.

Onurluluk anlayışı, toplumumuzun değer yargılarına bire bir uymaktadır. Çünkü bizim felsefemizde insan, (hele asker) şerefi ve namusuyla yaşar. Gerektiğinde ölümü, onursuz yaşamaya yeğ tutar. Algı ve işlem, buraya kadar tamam. Ya bundan sonrası? Acaba bu kadar medeniyetten, bu kadar eğitimden sonra askerlerimiz (ya da toplumumuzun tamamı) halâ bu anlayışta mıdır? Hiç sanmıyorum.

Yıllardır insanımız, kuralı, kaidesi, sistematiği bize ait olmayan bir hayatın içinde debeleniyor. Hatta bu tarz, çağdaşlık ve ilericilik adına teşvik bile ediliyor. Medyada her gün haberi yapılan garip ve çarpık ilişkilerin failleri içimizden çıkıyor. Cürümlerinden dolayı zerre kadar yüzü kızarmayan pişkin ve arsız tipler dışarıdan sipariş yoluyla getirtilmiyor, kendileri maalesef bizim insanlarımız oluyor. Yani toplumuzun önemli bir kısmı, (örtülüsü/açığı) artık eskisi kadar onur ve namus düşkünü değil.

Ayrıca askeri okullara alınacak öğrencilerin, bir çok ruhsal ve bedensel testlerden geçirildiğini nazara aldığımızda, burada durmamız ve kendimize, "acaba?" diye sormamız gerekiyor.

Bildiğim kadarıyla askeri okullara, her türlü zorluklara karşı fizyolojik ve psikolojik mukavemet gösterebilecek kabiliyetteki gençler seçiliyor. Sonra da bunlar aynı doğrultuda eğitilip orduya kazandırılıyor. Eğer itina ile seçilip, itina ile eğittiğimiz insanlar, isbatlanmamış iddialardan ötürü teker teker intihar ediyorlarsa bunu ancak iki sebeple açıklayabiliriz:

1- Ya askeri okullara öğrenci seçimi ve askeri eğitim, bize anlatıldığı kadar ciddi yürütülmemektedir. Yani bu seçme ve eğitme işinde bir zaafiyet vardır.

2- Ya da yürütülmektedir de birileri pis işler kotarmakta, onları da askerde varolan onur, haysiyet ve şeref kavramlarının ardına saklayarak örtmeye çalışmaktadır. Üstelik bu yolla bir taşla iki kuş vurmaktadır. Yani, hem kendini gizleyerek emniyete almakta, hem de toplumda yargıya ve iktidara karşı tepki uyandırmış olmaktadır.

Bence normal bir insan, sadece ifadeye çağrıldığı için kesinlikle intihar etmez. Çünkü suçlu değilse, eninde sonunda berat edeceğini düşünür. Gene akıllı ve tahsilli bir adam, hanımı kendisini aldattı diye de ölümü seçmez. Bunun, boşanıp töhmetten kurtulma gibi bir yolu olduğunu bilir.

Eğer tahsil görmüş, eğitimden geçmiş medeni insanların, hayata dair algılarında bir değişiklik olmuyorsa, töre cinayetlerini sürdüren cahil kesimi okutmak için boşuna uğraşmayalım. Gerçekten durum buysa o zaman, gelenek halindeki, "öl, ya da öldür" felsefesini eğitimle asla düzeltemeyeceğiz demektir.

Yıllardır bunca insan faili meçhul cinayetlere kurban gitti. Şimdi de bir dizi meçhul intihar vakasına şahit oluyoruz. Bu konudaki tavsiyem şudur. İnsanların boş yere ölmesini ya da öldürülmesini istemiyorsanız, lütfen fesatçıların tezgâhına gelmeyiniz. Her intiharı takiben yayınlanan duygusal mesajları ihtiyatla karşılayınız. Böyle yaparsanız eminim bu şüpheli ölümler duracaktır.

Artık neye, nasıl ve niçin inandığını tam olarak bilmeyen ya da körü körüne kabul noktasında bulunan kimselerin "bir iç muhasebe" yapması gerekiyor. Meselâ adam Uğur Mumcu'nun, Hablemitoğlu'nun, Turan Dursun'un ve sair siyasi maktüllerin katillerinin bulunup cezalandırılmasını istiyor. Daha doğrusu öyleymiş gibi görünüyor.

Fakat aynı kişi, sıra katili aramaya gelince parmağını dindar kesime doğrultuyor. Caninin mutlaka o tarafta olması gerektiğine öylesine şartlanmış ki, başka cenahtan birisi çıkıp, "katil benim!" diye bas bas bağırsa kesinlikle inanmayacaktır. İşte faili meçhul cinayetleri işleyenler, insanları öldürüp intihar süsü verenler, sonra da suçu başkalarıının üstüne atanlar, bu şartlanmış kimselerin fikr-i sabitinden beslenmektedir.

Bu yüzden herkesin, kafasını şöyle bir yoklaması, (doğrunun bir, fakat ona götüren ihtimallerin birden fazla olabileceğini kabul etmesi) gerekiyor.

Resim: edebiyatgalerisi.net/.../page/3

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara