Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

13 Mart '11

 
Kategori
Anılar
 

Askoroz Deresi V. bölüm

Askoroz Deresi V. bölüm
 

Köyümün Çeşmesi resmi İsmail Kabil tarafından bana gönderilmiştir


Bu adam benim babam 

Askoroz deresi başlığı altında yayımladığım ilk iki bölümden sonra, aynı madde başlığı altındaki aramada, internet sitesi sıralamasında en başta ve yıldızlı olarak yer bulmuştu. Ne odlusuysa yazımın 3. bölümü yayımlandıktan sonra oldu. Bir de gördüm ki, Askoroz Deresi başlıklı yazımın sıralamadaki yeri aşağılara inmiş, sarı yıldızı da düşmüş. Belli ki zülfü yâre dokunmuşuz. Birileri gür çıkan sesimizi kısmak istemiş. Ama aldığım bunca yazılı destekten sonra, yıldızımı kimse söndüremez. Dizi yazımın bilgisayardaki sırası değişse bile, yöre halkının gönlündeki yerimi kimse değiştirmez. Bir atasözü vardır, “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” diye. Dokuz köyden kovsalar da, beni kendi köyümden kovamazlar ya! Söz köyümden açılmışken, bu bölümde köyümle ilgili size anlatacağım çok şey var. Yanlış anlaşılmasın, evvelki bölümlerde yaptığım cesur söylemleri, Yiğitler Köyü’nün yiğit sıfatından değil, geçmişten günümüze eğitime önem veren Kabil ailesinin kazandırdığı birikim ve donanımın yanında, aile genlerinden aktarılan dürüstlük ve doğruluk ilkelerinin kimliğimi belirlemesinden almaktayım. Haklı olduğuma inanan bölge halkının vereceği manevi destek de cesaretimin en büyük güvencesidir. 

 

Eski ismi Tekke olan Yiğitler Köyü, Yavuz Sultan Selim’in Trabzon Valiliği döneminde Güneysu ilçesinde ilk yerleşim birimi olarak kurulan Gürgen Köyü’nden sonra Rize’de kurulan ikinci yerleşim birimidir. Orijinal adı kurucusunun ahi unvanından kaynaklanan nedenle, Ahingöz olarak isimlendirilmiştir. İlk atamız ahi geleneğinden geldiği için kendisine “Ahin Ağa” denmiş, ahi sözcüğünün sonuna “n” kaynaştırma harfi ile birlikte ev veya oda anlamına gelen -göz soneki getirilerek, kurucusunun adıyla ahinin evi anlamına gelen “Ahingöz Köyü “ adı verilmiştir. Özel bir fermanla Trabzon Sancağı’na (ili) bağlı tımar sistemine göre kurulan Ahingöz Köyü, Gürgen Köyü’nden sonra Rize’de kurulan ikinci yerleşim birimi olup, 1510’lu yıllarda tarih sahnesine çıkmıştır. Ahilik geleneğinin yüklediği sanat ve eğitim işlevi nedeniyle, yöreye eğitim kurumu olarak hizmet vermeye devam etmiştir. Daha sonraki yıllarda aynı yerde kurulan tekke nedeniyle de, köyün ismi Tekke Köyü’ne dönüşerek bölgenin yegâne eğitim kurumu olma özelliğini sürdürmüştür. Buradan yetişip icazet (diploma) alan pek çok kişinin Fatih Medresesinde yüksek İslâm ilimleri tahsil ettikten sonra müderris olarak bölgeye döndükleri bilinmektedir. Cumhuriyet’in kurulmasından sonra, 1924’de çıkarılan Tevhidi tedrisat kanunu (eğitim birliğinin kurulması) ile okula dönüşerek, Lâtin harfleriyle bölgede eğitim faaliyetini sürdürmeye devam etmiştir. Onlarca ünlü sımayı yetiştiren bu okul, benim de alfabeyi öğrendiğim mekân olup, bölgede yeni okul açılıncaya kadar biricikliğini korumuştur. 

Kuruluşu hakkında bu kısa tarihi bilgiyi verdikten sonra, Yiğitler Köyü’nün bölgedeki konumunu belirleyecek olursak, Batısında yer alan Elmalı Köyü ile Küçükdere vadisi boyundan komşudur. Yiğitler Köyü sınırları içinde ikamet eden birçok kişi Elmalı Köyü Muhtarlığına, Elmalı Köyünde ikamet edenler de Yiğitler Köyü Muhtarlığına kayıtlıdır. Özetle, her iki köy nüfus ve mesken olarak iç içe girmiş durumdadır. Kuzeyde Çaykent Beldesi, güneydoğu yönünde ismini bölgede dönemin hâkim el sanatları demirci ve bakırcılara odun kömürü üretmesinden alan Kömürcüler Köyü yer almaktadır. Doğu’da Askoroz Deresi’nin karşı sahilinde yontma taş ustaları ile tanınan ve maharetlerini yaptıkları taş evlere ve minare yapımında gösteren muhteşem evleriyle Taşköprü Köyü, bir sanat şaheseri olarak parıldamaktadır. Yiğitler Köyü, Muradiye Beldesi ve Kasarcılar Köyü ile komşu olmasa da, Askoroz Deresi’nin çizdiği kavisler nedeniyle karşı sahilden belli bölümlerini Yiğitlere göstermektedir. 

Küçük Dere ve Askoroz’un kavuşma noktasında yer alan Yiğitler Köyü’nü Kalkandere İlçesine bağlayan otoyol üzerinde Elmalı, Yemişlik, Erenköy ve Ünalan Köyleri yer almaktadır. Bu köyler şehre ulaşımlarını Yiğitler Köyü üzerinden yapmaktadır. 

Yiğitler Köyü, bölgenin alanı ve nüfusu en küçük, iyi yetişmiş nitelikli insan potansiyeli bakımından en gelişmiş köyüdür. Bu anlamda Yiğitler Köyü mensubu olmayı bir ayrıcalık olarak görüyorum. Köyümle gurur duyacağım daha o kadar çok nitelik var ki, hangisini anlatacağımı bilemiyorum. Her meslek alanında yüzlerce Üniversite mezunu yetiştirmiş olması, gurur duyulmasını gerektirecek yeterli ve çok önemli bir nedendir. Her şeyden önce, tarihi geçmişinden kaynaklanan eğitim geleneğini devam ettirmesi, ayrıcalıklı olmanın temel göstergesidir. Kurduğu dernekle yaptırdığı Ortaokulu ilk kez bölgenin hizmetine sunarak, gelecek nesilleri oluşturacak köy çocuklarına eğitim fırsatı yaratan, aday olmadığı halde 35 yıl aralıksız muhtar seçilerek sayısız eseri çevreye ve köyüne kazandıran Ömer Dayı gibi övünülecek efsane bir hizmet gönüllüsü adamları vardı köyün başında. Halkın desteğini alarak bölgeye insan gücüyle yapılacak otoyolun çalışmalarında öncülük eden, üstlendiği belli bir kilometre yolu imece usulüyle tamamlayıp büyük bir merasimle halkın hizmetine sunan, bir halk önderidir Muhtar Ömer Dayı. Katılım payını köylüden tahsil ederek, köyünü elektrifikasyon hizmetine kavuşturan aydınlık bir adamdır o. Kira bedeli almadan PTT’ye tahsis ettiği mekânı tefriş ederek, köyünün ve civar köylerin dünya ile bağlantısını kurup, iletişimin önemini kavrayan ileri görüşlü bir bilgedir. 

Kurduğu cami yaptırma derneği ile eskiden tekke olarak kullanılan binanın yerine yeni bir cami yaptırmış, yörenin en eski tarihi mescidi olan köyün ikinci camiini de yıktırarak yenilemiştir. Yardımsever, merhametli iyi bir insan, halkın sorunlarına eğilen ve bulduğu pratik çözümlerle herkes tarafından sevilip sayılan bir halk adamıdır. Yaptığı sosyal faaliyetler ve gösterdiği başarılarla köyün yakın geçmişine damgasını vurmuş, herkesle barışık uzlaştırıcı kişiliği ile köyünün muhtarı, bölgenin Ömer dayısıdır. Akıl almaz başarılara imza atan Ömer Dayı, hiç mektep medrese görmeden, okuma ve yazmayı okula giden kardeşlerinden bir gecede öğrenen zeki ve çok yetenekli biridir. Herkesle sıcak ilişki kurabilen samimi ve şakacı bir dost, evinin kapısını gece gündüz herkese açık tutan paylaşımcı bir gönül adamı, ayni zamanda ailesine kol kanat geren sevgi ve şefkatli bir babadır Ömer Dayı. 

Muhtar Ömer Dayı benim babamdır. Fatih Kısaparmak’ın şimdiye kadar hep içimden söylediğim “Bu adam benim babam” parçasını ilk kez aşikâr ediyorum. Yaptırdığı eserlere ismi verilerek kalıcı olması sağlanamamış olsa da, bir evlât olarak babamı bu yazımla ölümsüzleştirmek istedim. Köyümüzden yüzlerce üniversite mezununun yetişmesinde babamın yapımında vesile olduğu okulun payı olduğu için, kendisiyle övünüyor ve böyle bir babanın evlâdı olmaktan gurur duyuyorum. Bu okul halen işlevini Lise olarak sürdürmektedir. Babamla bire bir yaşadığım o kadar çok anı var ki, onun başarılarını bu satırlar anlatmaya yetmez. Burada bizzat şahit olduğum bir iki çarpıcı hatırasını anlatmak istiyorum. 

Yaptırdığı Ortaokulu geçici binasında eğitim ve öğretime açmak için düzenlediği açılış törenine dönemin Rize Valisini de davet eder. Konuşmalar yapıldıktan sonra kurdelenin kesimine sıra gelir. Herkes valinin kurdeleyi kesmesini beklerken, bu kurdeleyi kesmek benim hakkım değil diyerek, babamı çağırır. Okulun açılmasında verdiği emekten dolayı başarı tamamen muhtara aittir. Okulun açılışını yapmak da onun hakkıdır diyerek makası babama ikram eder. 

Ortaokulun yapımı tamamlandıktan sonraki süreçte, Milli Eğitim Müdürlüğü’ne de vekâlet eden Rize valisi bir grup bürokratla ve muhabirle birlikte okulu ziyarete gelir. Okulu para karşılığında Milli Eğitime kiraya vereceğini düşünen vali, siz şimdi bu binaya çok kira istersiniz diyerek babamın tutumunu öğrenmek ister. Oysa babam, yaptırdığı okulu karşılıksız Milli Eğitime devretmeyi düşünmektedir. Vali, “Bir öğretmenin devlete kaç milyara mal olduğunu bilir misin? Diye sorar babama. Sayın valim, ben öğretmene para ile değer biçemiyorum der. Aldığı bu cevaptan sonra vali babama, geveze muhtar der. Bu diyalog üzerine gazete muhabirleri bunu bir haber olarak yazmak istese de, babam izin vermez. Gerekçesi de, makam hiyerarşisinde valinin idari üstü olmasıdır. 

Köyümün yakın tarihine geçmesi gereken daha çok önemli isimler var. Şayet bir gün sadece ailenin hizmetine sunulacak, yazı ortamını düzenleyen bir araştırma projesi geliştirilirse, proje içinde yer alarak onları yazılarımla ebedileştirmek benim boynumun borcudur. Babamla olduğu gibi, ahrete göç etmiş tüm akrabalarımla gurur duyuyor, hepsini rahmetle anıyorum. 

Köyümün yakın tarihi hakkında aktarmaya çalıştığım bilgilerde bir eksiklik veya yazdıklarımda hata varsa, yaşayan canlı tanıklar beni lütfen uyarsınlar. Köyüm için gösterdiğim ve göstereceğim çabanın babamın somut eserleri yanında esamisi bile okunmaz. Gönül ister ki, babamdan sonra seçilen ve seçilecek olan muhtarlara iyi bir model olsun. Yazımı Faruk Nafiz Çamlıbel’in Yassıada’da yazdığı bir dörtlük ve panoda yer alan köyümün çeşmesi remiyle uyum içinde olacak şekilde bitiriyor, Rize’yi, Salarha Deresi’ni ve Yiğitler Köyü sakinlerini kucaklıyorum. 

KARINCA KADARINCA 

Kimi derya gibi dört ufka uzatmış kolunu; 

Kimi, avare nehirler gibi akmış yabana… 

Varsın, onlar sele versinler elin bahçesini; 

Köyümün çeşmesi olmak yeter artar da bana

Devam edecek... 

İstanbul, 12 Mart 2011 

 

 
Toplam blog
: 72
: 1140
Kayıt tarihi
: 09.12.07
 
 

Rize merkez ilçeye bağlı Yiğitler Köyünde doğdum. Lise bitinceye kadar ilk gençlik yıllarımı geçird..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara