Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '09

 
Kategori
Deneme
 

Aşksız ve falsız kalmayın

Aşksız ve falsız kalmayın
 

Sen gittin artık, biliyorum.

İş çıkışı saatindeki vapurları bekliyorum; sotaya yatmış, görünmekten korkan bir avcı gibi.

Avcı gereksiz bir kelime, uzaktan da olsa görme çabası benimkisi.

Bekle dur! Ayaklarımın altında biriken izmaritlerle;

ha bu vapurdan çıkacak, ha diğerindedir diye. Kaç vapur geldi, gitti telaşlı bakışlarımda…

Kendi son vapurumu kaçırmadan gözüm arkada kala kala boynubükük döndüm eve…

Aşık oldum ya bu yaşta ayıpsa ayıp, kime ne? Benim ayıbım!

Köpekler gibi de çekerim acısını. Yaşadığım şey karşısında, ne önemi var ki?

Onu gördüğümde, yerini bile unuttuğum kalbim, ağzıma gelmedi mi?

Ellerim, ayaklarım karışmadı mı birbirine?
Otlardan çaylar yapıp sonuç alamazken;
tuvaletlerde nöbet tutmadım mı?

Her derde deva AŞIK oldum işte. Nedir ki kayıp?

Zıplayarak yürüdüm yollarda, belimin ağrısı bile geçti .

Herkese gülümsedim, bazen cevap alamasam da; ‘ günaydın ‘ dedim.

Simitçi, otoparkçı, polis, büfeci, sokaktaki çocuklar hepsi hepsi nasibini aldı bu selamdan.

Geceler… Ah geceler, onu hiç sormayın; muhteşemdiler!..

Hayaliyle, yastıkları okşadım.

Şaşırdılar; ne bu şefkat, bu ne sevgi?

Bedenim bile nasiplendi bu durumdan; her zamankinden daha farklı, mis kokulu şampuanlarla yundu, yıkandı.

Bir de tarağımın dili olsa da anlatsa.
Saatlerce bir o yana, bir bu yana taramaktan, baygınlık geçirmişlerdi.

Hayatımdaki herşey şaşkınlık yaşadı.

"Ne iş bu?.." Anlayamadılar.

Seninle buluşacağım günün sabahında;
severek aldığım giysilerim bir anda yatağın üzerinde öbekleniveriyordu, ters düz, bir kolu içeride, bir kolu dışarıda.

Akşamları beğenilmemenin verdiği küskünlüğü unutup; şen şakrak şarkılarla, bir bir askılara takıldılar.

Aynaları hiç anlatmayım, bakamıyorum utancımdam yüzüne.

Tek kelime ile fazla mesai idi onun yaptığı.
Karınca istilasını yaşadı sanki, her seferinde başkaymış gibi karşısına geçip geçip, bakıyordum oysa.

Aşık olanın yaşadıkları değildi aslında zor olan, o istedi ve yaşadı.

Sessiz sedasız duran eşyalardaki devinimdi sorun.
Neler çektiler benden bir bilseniz, allak-bullak oldular.

Bir anda ev sitatik elektrik yüklendi.
Öyle ya düşünsenize; hiçbir şey yerinde durmuyor, kararsız, telaşlı hâllerimle benimle birlikte fırdönüyordu.

Şair kesildim önceleri. En baba şairlere rakip oldum...

Arkası silgili sarı kurşun kalemlerimle şiirler yazdım.

Kalemtıraş, kalemtıraş olalı bu kadar kalem açmamıştır, itiraf etmeli.

Rujumla aynaya yazdığım adını, silmek için saatlerce uğraştım.

Şimdi, bunları anlatırken bile yorgun düşüyorum.

İyiki gittin, geç gelen "Aşkım".

Biraz daha kalsaydın; vay hâlime...

Yıllarca rejimler yapıp yarı aç, yarı tok yaşıyordum da, tartıyı milim oynatamamıştım.

Kürdana döndürürdün beni eminim.

Aşk dediğin kısa sürmeli. Evet, evet kısa sürmeli.
Hatta son kararım, kocaman harflerle EMİNİM!

Uzun aralıklarla gelip, kısa sürmeli, hele de yolun yarısını geçmişsen.

Üstteki satırlarımda; ‘ köpekler gibi çekerim acımı ‘ cümlemi düzeltip;
ayaklarımı şöööyle bir uzatıp dinleniyorum şimdi, eşyalarımdaki tozlara bakarak.

Bir de unutmadan söylemeliyim; şarkılar da kurtuldu detone olmaktan.

Oh be; huzur bu işte, ne yorgunluktu!..

Şimdi kısacık saçlarım. Nerede benim bitter çikolatalarım?
Saime Eren

 
Toplam blog
: 61
: 771
Kayıt tarihi
: 18.09.08
 
 

Dünyanın en güzel şehri olan İstanbul' da yaşıyorum. Emekliyim. Güncel olayları yorumlamanın yanı..