Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mayıs '08

 
Kategori
Siyaset
 

Aydına mı aydınlanmaya mı ihtiyacımız var

Aydına mı aydınlanmaya mı ihtiyacımız var
 

Tarihe şöyle bir baktığımızda yöneten sınıfın farklı isimlerde, farklı kategorilerde örgütlenip iktidar gücünün içinde bir şekilde yer aldığını görürüz. Yöneten sınıf derken sadece kralları, padişahları, divanları, konseyleri, meclisleri, bakanları, lordlar kamarasını, politbüroları kastetmiyorum. Yöneten sınıfın üstündeki vitrindir aslında bunlar. Yöneten sınıf denince ruhban sınıfını sivil ve asker bürokrasiyi de düşünmek gerekir. Çünkü devlet erki bir bütündür. İktidara hangi hanedanın, hangi partinin geçtiği çok da önemli değildir. Önemli olan, bu yapının temelini oluşturan alttaki figuranların duruşudur; çünkü aktörler bu figuranların duruşuna göre davranmak zorundadır.

Cumhuriyetten sonra padişahlık, hilafet makamı yıkılmıştır; ama bu bürokrasi babadan oğula geçer gibi devam etmiştir. Bunun pek az istisnası vardır. Bunların şecerelerine şöyle bir bakıldında çoğunun paşa torunu olduğunu görürüz. Ha bunda abes bir durum var mıdır? Hayır yoktur, gayet doğaldır. Bu durum sadece bizde mi böyledir?Hayır. Koskoca Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra milliyetçi bir söylemle iş başına gelen yeni cumhuriyetlerin devlet adamları Sovyet gizli servisinin eski şefleridir. Putin ve Aliev'den bahsediyorum. Aslında hepsi göstermelik değişikliklerdir.

Bu kadar uzun bir giriş yapmamın sebebi şudur ki iktidarlar yıklımış gibi görünse de aslında sadece şekil değiştirmektedir. Bu cafcaflı değişiklikle Ömer Seyfettin Efruz Bey isimli eserinde alay eder. II.Meşrutiyet'e bel bağlayan Tevfik Fikret, Abdulhamit'in zulmünden daha karanlık bir baskıyla iktidar olan İttihat ve Terakki'ye uzak durup köşesine çekilir.

Her iktidar kendi aydınını kendisi yetiştirir. Bu aydınlar iktidarın izin verdiği ölçüde aydınlatır çevrelerini.Tevfik Fikret gibileri ise köşesine gider.

İşte bu nedenledir ki aydınlara böylesine misyonlar yükleyip aydınımız şöyle böyle demek aydına Donkişot kılıcı verip yel değirmenlerinin üstüne göndermek demek olur ki hep öyle olmuştur.

Bu yaklalşım bizi bir aydın sınıfı yaratma yanlışlığına götürür ki bu da zaten iktidarın istediği sahada maç yapmak anlamına gelir.

Aydın nemem bir şeydir ki karanlıkta oturan insanların gözlerinin içine meşaleyi soksun ve aydınlanın ey halkım desin.

Halkın aydınlanmaya ihtiyacı yok ki...

Tanpınar Saatleri Ayarlama Enstitüsü isimli romanında bu yapay aydınlatma lambalarıyla bir güzel dalga geçmiştir.

Halkımızın aydınlanma gibi bir problemi yoktur. Halkımız ne bulduysa yemekte, cep telefonunu taksitle değşitirmekte, akşam televizyondaki maçları yarışma programlarını seyretmekte, stresini atmakta. Seçim vakti gelince de demokrasinin gereğini yerine getirerek kendi çıkarlarını kollayan partileri iktidara getirmektedir. Halkımızın yüzü gayet nurludur; halkımızn aydına da ihtiyacı yoktur.

Halkı eğitilecek, yönlendirilecek bir öğrenci gibi görmek kendini aydın olarak adlandıran insanların halkı küçük görmesidir. Aysun Kayacı "Çobanın oyuyla benim oyum bir mi olacak? "dediğinde nasıl halkımızı aşağıladığını düşünmüşsek bu yaklaşım karşısıda aynı tavrı göstermeliyiz.

Yok efendim aydınımız bilgi birikimini halkla paylaşmalıymış. Sizin bilgi birikimi dediğiniz şeye internette bir tıkla ulaşılıyor artık. Bilgi birikimini paylaşma söyleminin ardında sizin gibi düşünen insanlar yaratmak isteme arzusu vardır. Ha, bu en doğal hakkınızdır sevgili aydınlarımız. İktidarın medyasıyla yarışabilirsiniz hodri meydan...

Bu sözlerimle sivil toplum kuruluşlarının eylemlerine etkinliklerine karşı çıkıldığım zannedilmesin.Her sınıf , topluluk kendi çıkarlarını korumak için tabii ki bir şeyler yapacaktır.Ben halkı kurtarmak adına yola çıkanlara sesleniyorum.

Halkımız her şeyin doğrusunu bilir...

Yazımın başında sorduğum soruya dönersek aydına değil kendini aydınlatacak insana ihtiyacımız vardır. Bunun yolu da insanların kendi rızalarıyla bu işe girişmelerinden geçer.

Okullarda ve bazı devlet dairelerinde her sabah 20 dakika kitap okuma zorunluluğunun olduğu bir ülkede yaşıyoruz. İnsanlar karanlıkta oturmanın zaralarını hissetmedikçe bunu onlara anlatmaya çalışmak onların aydınlanmama özgürlüğünü ihlal etmektir.

Yaşasın aydınlanmama özgürlüğü....

 
Toplam blog
: 114
: 1620
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

1964'te Ankara'da doğdum. Meslek lisesinin elektrik bölümünü bitirip fabrikada ve şantiyede çalıştım..