Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '07

 
Kategori
Kitap
 

Baver Ergun arkadaşımıza teşekkürler

Baver Ergun arkadaşımıza teşekkürler
 

Dün sabah MİLLİYET BLOG Vasıtasıyla, değerli Blog yazarı arkadaşımız BAVER ERGUN'dan bir mesaj geldi. Belki de hayatımı bir başka yöne çevirecek bir mesaj. Çok mutlu oldum. Tamamen hepimizi ilgiendirecek bir konuya geçmeme ve bu yazıyı yazmama sebep olan mesajı aynen aktarıyorum:

''Sn. Mumcu Galerinizi ziyaret ettim de, ağzım açık kaldı desem yeridir. Hani tebrik mi etsem, başınıza gelmeyen kalmamış mı desem, yoksa 'bir yerde hata yapmışsınız ama nerede?' diye mi sorsam diye şaşırdım. Herkesin sayfanıza girmesini, galerinizi incelemesini öneriyorum. Tarihçe-i Hayatınız da çok ama çok badireler, çetrefiller, şaşaalar, zirveler ve daha nice farklı duygu durumları yaşamışsınız. Boş yere konuşmak da istemiyorum ama söylecek ve anlatacak çok, yazacak da çok şeyiniz olduğu kanaatindeyim. Akıl vermek gibi olmasın ama çok sevdiğim rahmetli sevgili Muhtar Cem Karaca , annesi İrma Felekyan(Toto Karaca) hayranı olduğum iki özel insandı. Cem Baba ile yaşadıklarınızı yazsanız yeter. Rahmetli T.Özal daha nice nice isimler. Siz hayatınızı yazın üstadım. Boş verin blog mlog işini:) En derin saygılarımla... 26.05.2007 10:25:24 Baver Ergun''

Bu değerli arkadaşımızın, hakkımdaki güzel düşünceleri yüzünden havalara girmek için bu yazıya başlamadığımı belirterek devam ediyorum. 5 yıldır ''Gurbetçi gözüyle Türkiye" isimli bir kitap yazıyorum. Bir türlü sonunu getiremedim. Neden mi? Hevesim kırıldı. Sebeplerini açıklayayım.

Gerçekten ''Hayatım Roman''. Bunu biliyorum. Ama hiç hayatımı yazmayı düşünmemiştim. Sadece Kitabımın bazı bölümlerinin yazıcı çıktılarını verdiğim ve düşüncelerini sorduğum bir arkadaşım da üç yıl önce bana,

''Vallahi Mustafa'cığım senin yıllardır kendini yazar olarak yetiştirdiğini biliyorum. Bana verdiğin bölümleri okudum...''

Arkası hemen gelmedi. Devam edecek de beni kırmadan nasıl anlatacağını düşünüyor. Ben okuduklarını beğenmediğini düşünerek üzüldüm ama bozuntuya vermedim. Bekledim konuşmasının bitmesini.

''Sen kendi hayatını yazsan, çok daha fazla insan okur...''

Hemen konuşmasını kestim.

'' İyi de benim hayatım kimi ilgilendirir? Türkiye'de tanınmamış biriyim.''

''Abi sen tanınmamış olabilirsin ama, Türkiye'de herkesin tanıdığı o kadar çok insanla güzel ilişkilerin oldu ki... Ayrıca yaşam öykün herkesin merakla okuyacağı anekdotlarla, maceralarla dolu. Hem zevkle okurlar, hem de bir şeyler öğrenirler.''

Arkadaşım bu arada beni göklere çıkarırcasına methetti. Ama o anda cebimde iki milyon TL vardı ve bir yıldır sularım kesikti. Komşuya ayda on milyon TL ödeyerek bidonlarla su alıyordum. İşlerimi tüm çabalarıma rağmen düzeltemiyordum. Bir de üşütmüş ve bronşit gibi bir rahatsızlık geçirmiştim. Nefes almakta zorlanıyordum, halsizdim. Baba yadigârı evimde yalnız ve dost bildiklerimden ırak bir vaziyette yaşamaya çalışıyordum. Evimde satabileceğim ne varsa satıyordum.

Antika meraklısı bir eski eşya alıcısı abone olmuştu bana. Haftada bir geliyordu.

''Abi ben seni çok seviyorum ya! Sen çok değerli bir insansın. Valla bak boyoz da getirdim, sırf seni görmek için geldim. Yalan söylüyorsam nah şu boyoz gibi olayım...''

''O ne demek ya? Boyozun nesi var? Tazecik bak. Hem de ıspanaklı, sıcak sıcak, yumuşacık yiyoruz işte.''

''Abi boyoz yuvarlak ya, top gibi... O aklıma gelmişti. Ama şimdi sen de söyledin hem de yumuşak. Onun için dedim yani... Boyoz gibi olayım, diye... Hani sen espri seversin ya, gele gide senin şakalarından kaptım ben de öyle demeyi. Maksadım seni güldürmekti.''

''Tamam, tamam kısa keselim de sobaya sığsın''

''Abi demedi miydim ben sana? Bak yine espiri yaptın''

''Espriydi o ama gerekirse espiri de yaparız.''

Burada ne demek istediğimi anlamadı. Aslında ben de ne demek istediğimi bilmiyordum. Ama o yine de, "Sağol abi, '' demeyi ihmal etmedi.

"Sen de sol ol, sağlı sollu idare ederiz. Boyozu yedik, çayımızı da İçtik. Eeee... Sen ne zaman gideceksin? Kusura bakma benim yazı yazmam gerekiyor da.''

''Ne yazıyorsu abi? Kitap mı?''

''- Nereden bildin? Mektup olamaz mı?''

"Yok abi, sen mektup yazacak adam mısın? Tam yazar tipindesin sen. Saçların, sakalın filan. Seni ben ilk gördüğümde turist sandıydım...''

Böyle devam ediyor konuşma. Arkadaşı uğurlamak, kapıya kadar geçirmek üzere ayağa kalkıyorum ama o da ne? Beni çok takdir eden, iş için değil de birlikte boyoz yemeye gelen arkadaş, benim taşlıkta duran eşyalarımın bir kısmını almak için konuşmaya başlıyor ve benim cepte para olmadığı için eczaneden ilâç almış gibi oluyor, pazarlık etmeden istediklerini verip paramı alıyorum. Pazarlık etmiyorum zira ölü fiyat verdiğinde kapıyı açıp arkasından kapıyorum. Zile basarak, tak tağı çalarak yine geliyor ve istediğim fiyata alıyor.

Bir taraftan meziyetlerimlerim anlatılıyor, bir taraftan yazdığım kitabın bir küçük bölümü beğenilmiyor, eşyalarımı satmak zorunda kalıyorum vs. Yazdığım kitabın niye piyasaya çıkmadan beğenilmediğini, hayal kırıklığımın sebeplerini ikinci bölümde yazacağım. Esas gelişmeler o bölümde. Sonuç da...

Editör arkadaşlarımız bu yazımı günlerce bekletmeden yayına alırlarsa hemen 2. bölüm olarak devamını göndereceğim. Şu anda yazıyorum. Önceden yazılmış hiçbir aktarma yok. Hepinize saygı ve sevgiler.

 
Toplam blog
: 324
: 2811
Kayıt tarihi
: 10.04.07
 
 

06. 06. 1945 İzmir doğumluyum ve İzmirli olmaktan da gurur duyuyorum. 1968 yılında birkaç yıllığın..