- Kategori
- Şiir
Bedri Rahmi Eyüboğlu

Trabzon Öğretmen Okulu 1965-1966 Mehmet Yapar öğretmenimiz
1913 Görele
1929 İstanbul Resim sanatında D grubunda yer alır
1937 Akademi öğretim görevlisi, sonra profösör
1941 Yaradana Mektuplar, ilk şiir kitabı
196-1963 Amerika
Varlık (1946), Yeditepe (1950-1952) ve Cumhuriyet gazetesi…
Bedri Rahmi, resimle şiiri kaynaştıran bir sanatçıdır. Bu özelliğini resim ve şiirlerinde görmek olası. O bir bakıma "şiirin ressamı resmin şairi”dir. Şiirlerinde renk ve resim öğesi yoğundur. Bunu sözcüklere değin indirgemiştir. Bedri Rahmi sanat ve düşün adamıdır.Şiirlerinde ressam Bedri Rahmi'nin gözleriyle bakar dünyaya:
*
Kolu mor, kanadı yeşil
Halinden şikâyetçi değil
Yeşil yeşil yeşil
Dondurma kutusu üstünde
Üç kırmızı çiçek
Canımın içi kadar sıcak
Dilediğim kadar kırmızı
Özlediğim kadar gerçek
*
Bedri Rahmi'ye göre:“resim şekillenmiş şiirdir.” Bu anlayışını dizelerine tablolarına işlemiştir.
Tabloları ile ilgili alanı ustalara bırakarak biz Bedri Rahmi’nin şiirine bakalım:
*
Yaradana Mektuplar'ı 1941'de yayımlanan Bedri Rahmi üretken bir sanatçıdır. Özellikle şiir alanında unutulmaz eserler vermiştir. Aşk şiirleri, Anadolu motifli dizeler, onun en başarılı ürünleridir. İlk şiirleri yüksek sesle okunabilecek şiirlerdir. Bunu Karadut (1944) ve Tuz (1952) yapıtlarında en güzel söyleyişiyle görürüz.
Bedri Rahmi’nin şiirlerinden örnekler:
*
Üç Dil
*
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
En azından üç dil
Birisi ana dilin
Elin ayağın kadar senin
Ana sütü gibi tatlı
Ana sütü gibi bedava
Nenniler, masallar, küfürler de caba
Ötekiler yedi kat yabancı
Her kelime arslan ağzında
Her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla
Kök sökercesine söküp çıkartacaksın
Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek
Her kelimede bir kat daha artacaksın
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini
Nerden ince ise ordan kopsun demesini
Atın ölümü arpadan olsun demesini
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini
İnsanın insanı sömürmesi
Rezilliğin dik alası demesini
Ne demesi be
Gümbür gümbür gümbür demesini becereceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernus
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.
*
*
Çakıl
*
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın
Bir gelincik sinsi sinsi kanar
Seni düşünürken
Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
Deliler gibi dönmeğe başlar
Döndükçe yumak yumak çözülür
Çözüldükçe ufalır küçülür
Çekirdeği henüz süt bağlamış
Masmavi bir erik kesilir ağzımda
Dokundukça yanar dudaklarım
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
*
*
Sitem
*
Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim
Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim
Yar yar... Seni karasaplı bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım
Yar yar... Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var
*
*
Can Eriği
*
Bir kelime buldum çın çın öter;
Adı candır.
Bir erik kopardım can dalından;
İçi can dolu,
Adı can, yaprağı can, lezzeti candır.
Bir gölge düştü önüme dedi ki:
Bir yüküm var benden ağır
Bir yüküm var beni taşır
Adı candır.
Toprak dedi ki:
Can Allahın yongasıdır
Fakat ben bir deri bir kemik
kaldım.
Bir de misafirim var adı candır.
Işık dedi ki:
Renklerden, kokulardan,
Seslerden önce koşup geldim
İnsanoğluna nur topu gibi
Bir müjde getirdim,
Adı candır.
*
Karadut
*
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.
*
*
Trabzon Deyince
*
Trabzon deyince aklıma bir salkım karayemiş gelir
Bahçeler dolusu zindan yeşili
İçin için kandil kandil ballanır
Kandiller içinde bir kandil yanar
Bir kız deli gibi koşmaya başlar
Yanaklarında Amoftaların alı
Dudaklarında karayemişlerin moru
Göğsünde... elinin körü
*
Trabzon deyince aklıma Soğuk su gelir
Soğuk su deyince bir dizi kareymiş ağacı
Kareymişlerin altında biri kız biri oğlan iki çocuk
Ne çocuğu iki belâ iki hışım
Nefesim kesilinceye kadar kovalamışım
Düştüm düşmesine 45'ten 30'u
15 yaşındayım
*
Trabzon deyince aklıma kemer kaya gelir
Kayanın dibinde bir kız soyunur
Bir sarışın şimşektir çakar kamaşır gözlerim
Bir saniye bile sürmez olan biten
Ama kaya yarılmıştır çoktan derinlemesine
Orta yerinden
Bir suret
Bir çırılçıplak aydınlık
Ölesiye saplanıp kalmıştır artık
Kayanın dibinde bir kız soyunur
Doya doya bakmaz Mernuş uyanır
Şimdi durmuş kötü kötü düşünür
*
Trabzon deyince aklıma Faroz gelir
Kara kara kazanlar hatırlarım dizi dizi
Kurşun gibi ağır bir balık yağı kokusu
Kırar kolunuzu kanadınızı
Hantal bir bulut güçbelâ havalanır
Bulutun içinde yüzlerce Yunus ağır ağır
Yarım kalmış bir deniz türküsünü
Deniz dibi yeşilini katran morunu
Gök mavisine katmaktadır
Sonra ağır başlı zinosların bembeyaz uğultusu
Dünyanın bütün denizleri de yetim yapayalnız
Dünyanın her yerinde beyaz, sessiz, sevimli
Martıya zinos derdik değil mi?