- Kategori
- Futbol
Bilet aldım anne param bitti

İlkokulun silgi kokulu çocuksu yıllarından tutunda, bıyıklarımın henüz terlediği lisenin yakışıklı yıllarına kadar hep ayrı bir heyecan yaşardım sömestrlere girerken. Dönem boyu gösterdiğim performansın karşılığı olarak notlar konulurdu önüme “Karne” adını verdiğimiz kırmızı kurdeleli kâğıtlarda. Tuttuğum takımdan olacak ki; hep lacivert görünürdü o kırmızı kurdeleler gözüme.
Süper ötesi ligimizde de karne heyecanı yaşandı bu hafta sonu tabiri caizse. Fortis kupasının, akıcı fikstür trafiğini kilitlemesinden dolayı son haftasını ikinci devresine devreden ligimizde, Konyaspor’un yatılı misafiri olarak çıktı takımımız sömestr tatiline. Maça dair yazılacak cümleler var elbet. Mesela ilk akla gelen; bu sefer ayrım gözetmeksizin tüm oyuncularımızın tribünlerimizce teker teker çağırılıp sarı-laci bağırlara basılmaları oldu. Hatırlanacağı gibi Antalyaspor maçında sadece Gökhan Gönül ısrarla birkaç kere çağırılmıştı tribünlere. Gökhan Gönül tribünlere gittiğinde ise “O formanın hakkını verenler asla yalnız kalmazlar” pankartı açılmıştı.
“Sisli bir gece yarısında.” konçertosuyla başlayıp, “Anladım ki ölene kadar, Fenerbahçe’m düşmeyecek dilimden” senfonisiyle biten tezahüratımıza uygun bir hava vardı Konya’da. Bilet fiyatları doğalgaz zammını bile sollamıştı adeta. İçeri giremeyenleri kırık bir lambanın altında, sarı-laci sevdalara dalarken rastlamak mümkündü. Fahiş fiyatlara rağmen bilet alıp içeri girebilenlerin ise bir çift sözleri vardı pankart vasıtasıyla; “Bilet aldım Anne, param bitti…”
Sahadaki med cezir futbol uykuları getirmişti ki, yine bir ilke imza atıldı ve Türk futbol tarihimizin ilk “Koltukaltı” golü atıldı tarafımızca. Alex’in serbest atışında serseri meşin yuvarlak kaleciden sekip, Önder’in koltukaltına çarpıp ağlara gitti. İptal edilmesi gereken golle öne geçtik geçmesine ama ne Önder’de, ne de bizlerde öne geçmemizin mutluluğu vardı. Sonuçta koltukaltı da el sayılıyordu bir yerde. Golden sonra “Tamam” dedim. “Artık bu gol konuşulur yıllarca. Olası bir şampiyonluğumuza gölge düşer.” Çünkü bu tramvayı önceden de yaşamıştık biz. Üstelik yine aynı sahada, aynı takıma karşı ve ne acı tesadüftür ki aynı kalede. O maç kısa metrajlı film şeridi gibi geçerken gözümün önünde, Deivid’in golü geldi okçunun zarif asistiyle. Bu gol nizamiydi ve sevinmemek için hiçbir engel yoktu.
Okçu ülkemizdeki dartları yeterince sağlam bulmadığı için mi atmıyor oklarını acaba? İkinci devrede tam 12’den vursun diye okları, dart imalatına mı başladı yaptığı asistlerle? Şaka bir yana, ben Güiza’nın ikinci yarıda oklarını peşi sıra atacağına inanıyorum. Deivid’in ilk geldiği sezonu hatırlıyorum da, futbolculuğu bile tartışılır olmuştu. Lakabına “Sevimli hayalet Casper” deniliyordu bir ara. Oysa şimdi, attığı birbirinden fantastik golleriyle takıma katkısı ortada. Neden okçu Deivid gibi olmasın?
“Veysel Cihan çok seviliyor olmalı Konya’da. Sevincine güvenilip, statta gol müziği çalınan kaç futbolcu vardır ki şu futbol camiasında?” Pozisyonu görmeyenlerin bu cümleyi kullanmalarında hiç bir sakınca yok, hatta meşin yuvarlağı kalenin içi yerine dışarıda görüp gole itirazda bulunan kalecimiz Volkan’ın bile. Rahmetli Ahmet Kaya’nın çok sevdiğim şarkılarının birinde bir söz geçer. Der k; “Cinayeti kör bir balıkçı gördü, ben gördüm” Bu topunda kaleye girip yırtık ağdan dışarı çıktığını bir Veysel gördü, bir de ekran başındaki bizler.
Lugano ve Edu’dan yoksun gidilen Konya deplasmanından zorda olsa 3 puanla dönüp, maç fazlasıyla da olsa 1 günlüğüne liderlik koltuğunda olmak güzel doğrusu. En azından o koltuğun kokusunu nüfus etmiş olduk hücrelerimize. “İnanmak başarının yarısıdır” cümlesinin haybeye söylenmemiş olduğunu, sezonu o koltukta bağdaş kurmuş bir şekilde tamamlayarak kanıtlayacağımıza inancım tam.
16’ncı haftanın sonunda takımımızın getirmiş olduğu karneye baktığımızda; 16 derste 12 pekiyi, 2 orta ve 4 zayıf not aldığını görüyoruz. Peki ya tribünlerimizin, yani 12’nci adamın karnesi nasıl? Hiç düşündük mü?