Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

07 Şubat '13

 
Kategori
Edebiyat
 

Bir hayal, bir insan, bir şair

Bir hayal, bir insan, bir şair
 

Celal Hoca'yı tanıdığım da 21 yaşlarındaydım ve hayatın yaşıma göre fazlaca yüklediği ağır yüklerin altında çoktan ezilmeye başlamıştım bile. O zamanlar Kadıköy 'de balık pazarının oralarda Ada Cafe vardı. Kendisiyle orada tanışmıştım. Yüzü sakallarını arkasına gizlenen bir adamdı. Sakalı ile ilgili  çeşitli rivayetler, hikayaler anlatılırdı, hepsi söylentiydi. "Sakallı Celal'di" lakabı Bilgisinden, tavrından yanına yanaşıp konuşamazdım bile. Gündüz orada oturulur geceye köprü altında devam edilirdi.

Her genç kızın rüyasını gerçekleştirmesi gibi bende şiir yazıyordum fakat bunu yalnızca kendimle paylaşıyordum. Çevremde o kadar çok iyi şairler vardı ki. Hem şiir yazıyorum demek öyle kolay iş değildi. En azından benim için. Gizli, tatlı bir suçtu, şiir yazmak .Celal Hoca'nın şiirlerini de okumuştum ve bu benim gözümü iyice korkutmuştu. Kitap sevgim, korkumu yenip Celal Hoca'ya, onun sahaf dükkanına yanaştırdı beni. Bu küçük kız kitaba olan tutkusuyla şaşırttı onu. Cebimdeki ayakkabı paramı kitaplara yatırıp, yırtık pabuçlarla idare ederdim. Ve çoğunlukla ayakkabı param Celal Hoca'yla, Akyüz kitabevi'nin eski kitaplarına Osman A.'ya giderdi. Bana Henry Miller'ın sansürsüz Oğlak dönencesini vermişti, fotokopisini alıp geri vermiştim, bir de Sappho'nun fotokopisini ondan almıştım. Sonra kapımı çalan işsizlik. Borç var, kira var. Eldeki para hiç bir yere yetmiyordu, Celal Hoca'ya gittim durumu anlattım. Beni eski kitap satan Kabalcı'ya yolladı. Oradan son paramla eski kitap alıp, Kadıköy Konservatuvarın önüne yere sergi açtım. Celal Hoca'da sağ olsun hiç para istemeden dükkanındaki bütün satılabilecek kitapları yığdı, sergiye. Alev vitrinde tozlanacağına sen sat dedi. Satıp ona maliyetlerini veriyordum. "İyi şair, ilk önce iyi insan olmalıdır değil mi?"


Gecede kitaplarımı Osman A.'ya Akyüz kitap sergisine bırakıyordum. Osman Abi'de bambaşka bir insandı. O dönem bir hafta da müthiş iyi para kazandım. Konservatuvar  sergiyi kaldırttı. Nedenini sorgulamadım para için o kadar savaşacak,o ilişkilere girecek yüz yoktu ben de, beceremedim.


Celal Hoca benimle o dönem ortak çalışmak çok istedi hatta bana çok uygun fiyatlı bir dükkan bile buldu. Yine birileri, en yakın olduğum birileri kıskançlıkla engel oldu, önüme seti çekti, sınırları aşmama izin vermedi. Şair olmaktan öte "İnsan" dı, "iyi insan"dı Celal Hoca. Sonra yıllar geçti, ilişkiler bir şekilde koptu. Bu nasıl oldu, hatırlamıyorum bile. Hayat işte. Ama onu hiçbir zaman unutmadım. Arada bir dükkanın olduğu pasaja girer uzaktan ona bakarım. Rahatsız eder korkusuna bir merhaba bile diyemem.


Şairlik şairanelik geçmişte böyle apayrı bir yerde, hayatın dışında bir yerlerde öylece kendi başına bir kişilik olmuşçasına durmazdı. Kafelerde, köprü altında otururken insanlar peçetelere şiirleri karalarlar birbirlerine okurdu. Şiir kitapları ile gezer, sokaklar da, evlerde şiir okurduk birbirimize. Nazım, Can Yücel, Enver Gökçe evlerimizdeki fertler gibiydiler. O kadar yaşamımızın içindeydiler. Murathan Mungan'lar yoktu o zamanlar.

Galata Köprüsü'nü yaktılar, köprüyle beraber ne kadar çok şeyimizi yaktıklarını anladığım da her şey için çok geçti "Şimdi"leri kavrayamıyorum. 45 yaşındayım kendimi 70 yaşında hissediyorum.


Celal Hoca'dan bir iki mısra;


Son Safari

“merak kediyi öldürür”

ben yalnız kötü talihin izini sürerim

son darbeyi Tanrı’dan yemenin hüznüyle kimselere benzemem

iki şavkın karışması kadar kısa görünür gizemin melez çiçeği

unuturum biilûr gölde yıkanan aşüfte sözcükleri

 hoşnut bir deli gibi ayağına giderim kamaştıran göz eriminin

sonradan görme mağrip şairlerinin diline düşmesin diye hayat

kaçarken Tanrı sırlarını düşüren perinin

ordan geçenin kendinden iki dalgınlık geride olduğunu bilirim

oysa benim kendimden iki düş ilerde olduğumu kimse bilmez

değil mi ki şu çapaçul hiçliği ileri götürebilirim

değil mi ki esin gebermedikçe bana rahat yoktur


Sanem


Sanem diye diye gebereceksin
İndin de mi buldun o ayali sen
Tören yok mu senin bir acı sigaran yok mu
Sanem kimlere öpüldü bilsen


Sen circissin bu avazla kelam tutturamazsın
Ne çöl anlar ne kays anlar seni
Sen peyklere çakılı hoşnut bir evliyasın
Kim yaraladı bu hale kodu seni


O sanem ki yalak tiplere teyellenirmiş

Acı inanış, tahammül şeker sana sana

Yine bir dolap dönüyor sanem yüzünden
Sana yemin, sana yemin, sana omerta


Sen çıkageldin keşişlemeden çıkagittin
Tası delik rintlerle oturup içtin
Biz de geliyoruz kays diye diye
Belki rastlarız seven bir ölüye

 

 

(Kitap-lık, Temmuz-Ağustos 2001)


 

 
Toplam blog
: 17
: 781
Kayıt tarihi
: 19.07.12
 
 

1990'lı yıllar bir reklam satış elmanı için  hala pikajla montajın yapıldığı, dergi bağlanana kad..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara