Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

21 Aralık '13

 
Kategori
TV Programları
 

Bir Huzur Sokağı geldi geçti buralardan huzursuzca

Bir Huzur Sokağı geldi geçti buralardan huzursuzca
 

Bir mahallede huzuru aramak için çıkıldı yola ama o sokak, mahalleler çoktan yıkılmış huzur da enkazın altında kalmıştı.

Kalmıştı kalmasına da işte umut belki vardır ya dileğiyle yola çıkılan öyle bir işti Huzur Sokağı.

Şule Yüksel Şenler’in kendi hayat kesitinden izler taşıyan aynı adlı romanından yola çıkılarak yapılmak istenen ya da yapılması istenen Huzur Sokağı dizisi için baştan beri söylediğim tek şey vardı özgür olamadı…

İlk andan itibaren herkesimi huzursuz etti, anlamlar, misyonlar yüklendi oysa o da baştan beri benzerlerinden farklı olmayan, olamayacak bir işti.

Dizi aritmetiği, reklam verenler, hızlı tüketen toplum gerçeği.

Muhafazakâr işler gelecek, ekranlar muhafazakârlaşacak v.s v.s zılgıtları çalındı.

Ne gelen oldu, ne de giden.

Gelebilseydi yan komşunun ürünlerini bolca toplum kucaklar göklere taşırdı. Aradan sıyrılmışlara bakmayın siz onlarda devşirilmiş, evşirilmişler bir de giydirilmişler de ondan tıkları pardon reytingleri yüksek… Yani muhafazakâr içerikleri falan yok sadece kanalın yayın duruşu muhafazakâr. Bir de şeklen örtüleri. Başka kanallarda yapılmış işlerin örtü giydirilmiş halleri.

Hem öyle kolay mı gelmek alışılmış, alıştırılmış düzen içinde muhafazakârların yatak odasına girmek.

E girilirse ancak bu kadar olur.

Yani velhasıl aşkın iğnesi ilmek ilmek sloganı tutmadı. Huzur Sokağı dizisi de aynı o mahalleler, sokaklar gibi reyting enkazının altında kaldı.

Başlarken kanalın yüzünü güldürdü, reyting grafiklerinde birinciliklere imza attı.

Ama ama işte kanalın freni ve diğer yan frenler bugün gelinen yerde can çekişmekte.

Geçen sezondan hissediliyordu da kimsenin dillendirmediği, görmezden geldiği bu gerçek sezona girerken yüzünü fazlasıyla gösterdi.

TV tarihinde belki de bir ilk yaşandı ATV çekilin kenara biz yapacağız diyerek içyapımlar olarak işi almıştı SET yapımdan. Sonra yine SET’e geçiyor denilse de şu an kim yapar kim yapmaz artık takip edemez olduk.

Sıkça senarist değiştirmekle ünlüydü sonra yönetmen değişikliği derken yapımı da değiştirmekle ününe ün kattı Huzur Sokağı.

Bu işler böyledir zaten fatura önce senariste, sonra yönetmene kesilir ama ATV yapım değişikliği ile amacımıza uymadınız demenin ekranca dilini göstermiş oldu bize…

Ne yaparsa yapsın diziyi can çekişmekten öteye taşıyamadı anlayacağınız.

Ödüllü yönetmen de kurtaramadı gelen kalemler de.

Yine yönetmen Şenol Sönmez döneminde bir dengesi vardı dizinin televizyon seyircisinin nabzını iyi tutabildiği için dizinin reytingleri de bu kadar kötü değildi.

Ama dedim ya yönetmenlerde ya da senaristlerde kabahat arayan yönetimler takkeyi önlerine koymaya bir başlasa artık.

Kanal yönetimleri her şeye müdahale etmese bu işler de bu kadar arap saçına dönmez. Yapım şirketleri de yaptım oldu demeden çıksa.

İşte en son Bugünün Saraylısı setinden yılların oyuncusu Selçuk Yöntem’in isyanını duyduk. Senaryo dışına çıkıldığı için “beni öldürün çıkarın diziden” diyor. Tesadüfe bakın o da aynı kanalın başka bir dizisi.

Son olarak da Huzur Sokağı dizisinden Yeşim Salkım’ın ayrıldığını duyduk.

Yani dizi hepten kan kaybedecek. Diziden her ayrılan karakter dizinin zaten sağlam olmayan dengesini hepten bozuyor.

Bu sezonun başlamasıyla Bilal’in Feyza’ya attığı tokatla zaten aksaklık yaşayan dizi ipini de kendi eliyle çekti. Bir yerde seyirciye atıldı o tokat.

Çünkü öyle bir Bilal tanımadı kimse.

Ne kitapta ne filmde öyle şirret anneler de tanımadı.

“Bir de Örfümüze uymuyor” denilerek bazı ülkelerde yasaklanan Türk dizileri, krizi “Huzur Sokağı’yla atlattı”. Şeklinde haberleri yayınlandı medyada.

Pardon ama kimi kandırıyorsunuz demek istiyorum. Bu dizi mi örfümüze uyuyor ya da bahsi geçen ülkelerin örfüne.

Bu haliyle muhafazakârlığa zarar veren bir diziyle mi bu kriz aşılacak. Orda da ilk bölümlerden sonrası başka bir enkazın altında kalacağının farkında olmamak artık neyle yorumlanırsa okurlara bırakıyorum…

Bu diziyi ilk ismini duyduğum anda önemseyenlerdenim. Çünkü beklentim birbirine öteki olan iki tarafın birbirini anlamasını sağlayabilecek bir senaryo içinde ilerleyeceğiydi.

Ancak ne var ki aradaki uçurumu kapatmayı bırakın daha da açan bir iş oldu.

Şule Yüksel Şenler, daha dizi yayınlanmadan önce, “Benim için önemli olan anlatmaya çalıştığım İslami değerlerin zedelenmemesi.” demişti. Oysa ki vur dibine dibine, zedele bir iş olmaktan öteye gitmedi.

Bu saatten sonra da düzelmesi zor.

Şule Yüksel Şenler'in kendi yaşadığı şeylerden yola çıkarak hidayetini yazdığı romanın bugüne tercümesi böyle olmamalıydı.

Ne kitap, ne film, ne de ne olduğu anlaşılmayan bir senaryo. Belki de en ağır eleştiri yazım budur Huzur Sokağı ile ilgili başladığından bu yana.

Zaten bizim ülkemizde kitap uyarlamasından yola çıkılarak yapılan işlerin birçoğunun başarısız sonuç vermesi; kitabı okumamaktan, özetle yetinip yola çıkmaktan ve bugünün gerçekleri içinde yorumlamak yerine kitap eleştirisini dizileştirmekten kaynaklanıyor.

Yani aslında eleştirdikleri noktaları diziye dönüştürdükleri için çuvallıyorlar.

Biz de Huzur Sokağı dizisinde eleştiri izliyoruz aslına bakarsanız. Bir de kanalın amaçsız amacını.

E eleştiride seyirciyi sarmıyor amaçsız amaçları da seyirci yutmuyor çokça örnekler ortada.

Dizinin en çok merak ettiğim konusu Feyza’nın dönüşümü ile ilgili konuydu. Ne var ki onda da kitaba dönerek hayal dünyasında bir muhafazakârlaşma anlatılacak bunu görüyoruz.

Oysa yine Şule Yüksel Şenler “bugün yazsaydım daha farklı anlatırdım” diyor.

Yani bugünün gerçeğinde yansıtılmayacak bir işi yazarı bile kabul etmişken ezberci cenahın bilgisi bu kadarla sınırlı olduğu için günümüz gerçeği yerine kendi bildiğini okuyor.

Oysa Feyza ve Bilal evlendirilerek anlatılabilinirdi bu dönüşüm. Zaten ne kitaba, ne de filme sadık kalındı böyle bir şey yapmamak neyin sadakatinin göstergesi oldu. Zaten başından beri hiçbir şeye sadık kalınmamışken şimdi sadık kalınsa ne yazar ancak yine inandırıcı bir dönüşüm olmadığını yazar.

Yani Bilal ile evlilik içerisinde Feyza’nın dönüşümü çok daha inandırıcı olurdu. Bilal’i anlayarak, onun gerçeklerine yaklaşarak.

Şu an bırakın Feyza’nın Bilal’i anlamasını seyirci bile anlamıyor. İşte Huzur Sokağı’nın bir enkaz altında kalması bundandır.

Yola çıkılan iş muhafazakâr kesim ve ötekilerin birbirine olan uzaklığını yakınlaştırmak değil daha da uzaklaştırmak için yapılmış bir iş olmuştur. Belki de zaten uçurumlar yaratmak için yola çıkılmıştır.

Yani bu işin çıkış noktası muhafazakârların da yatak odasına dalalımdan başka bir şey olmamıştır.

Bugün hala izleniyorsa başta Kutsi ve Selin Demiratar olmak üzere dizideki oyuncuların fanlarının sevgisindendir.

Eğer farklı bir senaryoyla muhafazakâr kesimin hassasiyetleri de dikkate alınsaydı, onların izleme alışkanlığı önemsenseydi daha etkili bir iş olurdu.

Bu haliyle başta kitabın yazarına, bir dönem o romana bağlanan okuyucuya ve şu an Huzur Sokağı’nı izleyen seyirciye saygısızlık oluyor.

Yani Huzur Sokağı’nın bu kadar diplerde yüzmesi tesadüf değildir.

Özetle o mahalleler nasıl tek tek yıkıldıysa Huzur Sokağı dizisi de bir şeyleri tek tek yıktı… Herkese geçmiş ola…

oyatekin@gmail.com                                         

https://twitter.com/#!/oyatekin (@oyatekin)

http://yurthaber.mynet.com/yazarlar/tum/1/o.tekin35

OYA TEKİN / MEDYABEY.COM

Oya Tekin/ Yaşadıkça.com köşe yazarı

Not: Burada yazılan tüm yazılarım elektronik imza ve zaman damgası güvencesi altında yasal hakları korunmaktadır. Hiçbir şekilde basılı ya da elektronik bir ortamda (CD, Internet vs.) kaynak gösterilmeksizin izin alınmadan kullanılamaz.

 
Toplam blog
: 295
: 3718
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

Milliyet Bloğa nasıl geldim ve nasıl yerimi aldım bilmiyorum. Sanırım uzun yıllar okuduğum bölüml..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara