Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '19

 
Kategori
İstanbul
 

Bir Kırık Pipo

Kimin umrunda olur bilmiyorum ama bu kısa yazı belki de on yıllık bir yazı. Ennio Morricone dosyamı ararken karşıma çıktı. Daha önce karşıma çıksaydı Şiraze kitabıma eklerdim doğrusu. O günü halâ hatırlıyorum. Yarı kurgu yarı gerçek kırık dökük üç beş satır...

İçmesini sevmediğim ve beceremediğim şeyler vardır; pipo ve nargile gibi... Fakat bunlar öyle varlıklardır ki, karşılarına geçsem onlara şiirler yazarım, nargileyi anlatırım en kaba haliyle, pipoyu şuh bir kadına benzetip ne entrikalar döşenirdim namına... Ve ben o gün gerçekten bir pipoya rastladım mı, elime aldım mı, üzerine sinen o tok diyebileceğim kokuyu gerçekten hissetim mi bilmiyorum...

***

Şimdi tam zamanı…

Titreten soğuk bir havanın ardından Güneş’in denize yansıması ve bunun fotoğraf karesine alınması…

Yine böyle bir hava yakaladım…

Moda’yı çok severim. Bu kadar dingin bir semt var mı acaba?
Küçük dar sokakları, karşılıklı antika dükkânları...

Güneş içime işler ve içimdeki devin gözleri kamaşır bu sürpriz havalarda.
Yıllarca içinizde beslediğiniz ve artık bir parçanız olmuş o dev ya uyanırsa?
“Ne devi” demeyin sakın. Herkesin devi kendine…
Bir dev var benden içerü!

Yürüyordum, yürüyordum…
Sahilde rutin bir kalabalık… Köpeğini gezdiren gezdirmeyen, kitabını okuyan okumayan...
Tekrar yukarı çıktım Ali Baba'nın sokağına… Dedim ya Moda’yı çok severim. Ne var orada bilmem… Ama severim işte…

Antikacıların sokağında dolaşırken ayağıma bir şey takıldı. Takılan şeyi gördüğümde çok kızdım kendime. Ne kadar da dikkatsizdim ben böyle! Oysaki kulaklarım da Ennio Morricone vardı! O’nu dinlerken dikkatsiz olmak bana yasaktı!

Kırık bir pipo… Kırık deyince aklıma Barış Manço’nun “Kırık Fincan” şarkısı geldi… Tesadüfe bakın; Barış Manço, Moda ve iki kırık nesne… Biri fincan diğeri ise bir pipo…
İkisinin de hatrı büyüktür değil mi?

Elimdeydi kırık pipo. Sanki kırk yıldır tanıyormuşum gibi, sanki elimdeki pipo değil kanadı kırık küçük azatlık bir kuşmuş gibi…

Az ötede bir resim galerisi gördüm… Tuvallerde renk cümbüşü… Beğenmemiştim! Ne gölgeler gölgeye benzemişti nede geçişler tam istediğim gibiydi… Fiyasko! “Boyalara da, tuvallere de yazık olmuş” dedim içimden ve fötr şapkalı amcaya “kolay gelsin” dedim… Sahtekârlık parayla mı!

Elimde kırık bir pipoyla kaldırım arşınlamaya devam… Sanki emanet gibiydi elimde. Bir süre sonra sahibine rastlayacakmış gibiydim sanki piposunu ona verecekmişim gibi… O gün o semtten hiç ayrılmak istemedim. Sahil boyu yürüyecektim güya! Ama ben sahipsiz bir pipoya sahip çıkmayı yeğledim.

Ona dokunmak piyanonun tuşlarına dokunmak gibiydi… Siz hiç piyano tuşlarına dokundunuz mu? Tahmininizden çok yumuşak… Etkileyici.

Pipo ile aramızda duygusal bir bağ oluşmuştu bile… Bir şeyler mi söylemek istiyordu? Belki de üşüyordu?

Hadi canım!
Canlı mı bu şimdi?
Peki ya ölü mü?
“Ölü!” “Öldürmüşler onu!”
“Cansız şeyler ne zamandan beri ölüyor!”
“Onun cansız olduğunu kim söyledi?”
“Ne yani yaşıyor mu?”

Onu üzülerek bulduğum yere bıraktım. Üzerindeki parmak izleri, baş döndüren kokusu hepsini geçtim üzerine sinmiş bir dolu hatıra ellerime bulaşmıştı!

Sahile indim tekrar…

Yelkenliler ne kadar da güzeldi ve unutmuştum onu
 

 
Toplam blog
: 47
: 145
Kayıt tarihi
: 24.10.17
 
 

Ege'li biri... ..