- Kategori
- Blog
Bir kitap: "ağıtsız kadınlar"
Yüreği öksedeki kuşlar gibi telaşla çarpan iki kadın. Biri, Hiva, diğeri Zahra. İkisinin yolları bir şekilde kesişir Yılmaz'la. Gazeteci Yılmaz’la. Güneydoğu bölgesindeki kadın intiharlarını araştıran Yılmaz'la.
Üniversitede okurken bir yandan da haftalık bir gazetede çalışan Yılmaz, yazısını kıyasıya eleştiren Sevim'le tanışır tesadüfen ve severler birbirlerini. Askerliğini yapıp döndükten sonra da sesszice evlenirler, Sevim öğretmenle. Ama yine işi yüzünden, kısa sürede, sürekli kavga eder hale gelirler Sevim’le ve büyü bozulur. O son kavgada eşine el kaldırdığı için ruhunun kanadığını hissedecek kadar duyarlı bir adamdır Yılmaz. Hakkari’de askerliğini yapmış, çatışmalara katılmış, parçalanan arkadaşlarını gömmüştür. Ve o zamandan beri beş yıldır doğru dürüst uyuyamayan Yılmaz uyuduğunda da kabuslar görmektedir. Kah kendisini asan kadınları, ya da gözlerden uzak bir dağ köyünde çobanlık yapma hayalini kurdukları, yaşamı somun ekmek gibi ikiye ayırıp bölüştükleri, son yıl ortadan kaybolup dağa çıkan, altı çocuklu bir ailenin tek oğlu, mert, dürüst, çalışkan Keke ile dağda, çarpışmada karşılaştıklarının kabusu.
Güneydoğu’daki; özellikle Diyarbakır, Batman ve Urfa’daki kadın intiharlarını araştırmaktadır Yılmaz. Onu derinden etkileyen ilk intihar , lise yıllarında, kendisini platonik olarak seven Mine’nin, reddedildiği için olan intiharıdır. Ve yeni bir intihar; Hacer. Beş yıl önce askerdeyken, mayına basıp ölen askerinin “Komutanım, memlekette on bir yaşında bir kızkardeşim var, onu amcalarıma bırakma sana emanet” dediği ve o zaman bütün uğraşlarına rağmen bulamadığı Hacer’dir bu. “Bulsaydım yaşıyor olacaktı” duygusuyla, olayları yerinde incelemek üzere Diyarbakır’a gider Yılmaz.
Hacer, kendisinden oldukça büyük bir adamla, başlık parası alınarak, zorla evlendirilmiş, kocasından sürekli dayak yemiş, sonra da “kız değil” diyerek geri gönderilmiştir amcalarının yanına. Ayşan… Hacer’in amcasının kızıdır ve onu da benzer bir kader beklemektedir, çünkü Hacer’i verdikleri yaşlı adam “Ya başlık parası ya yerine yenisi” demektedir. Oysa başlık parasını alan sabıkalı amca çoktan bitirmiştir paraları. Diyarbakır’da intiharlarla ilgili panelde, kendisinden yardım istemeye gelen Ayşan’dan öğrenir bunları Yılmaz.
Ve Hacer’in öyküsünün izini sürerken ulaşır Hiva’ya. Hiva… Adım adım ölüme giden bir başka “kadın”dır. Başında yazması, boynunda, yıllardır kendisini her türlü kötülükten koruduğuna inandığı, üçgen derinin içindeki muska. Uçurumun kenarında, kendisini aşağıya atmak isterken, yüreği öksedeki kuşlar gibi telaşla çarpan Hiva. Atamaz kendisini; ya ölmezse, ya sakat kalırsa? Jiletle bileklerini mi kesse ya da kendisini bıçaklasa? Ama olmaz, her taraf kan olur, annesi o kanları temizlerken kimbilir ne kadar üzülür. Fare zehiri mi içse ya da kendisini assa? Ölümlerden ölüm beğenemez… Hem intiharı yasaklamıştır kutsal dinimiz, nasıl yapsın? Ya karnında taşıdığı bebek? Sıkı sıkı sarar karnını belli olmasın diye ve bir gün, bayılıverir. Hani şu her şeyi biliveren komşu kadınlar yok mudur, işte öyle biri bilir hemen onun gebe olduğunu ve kabusu haline gelen olaylar gerçekleşir. Aile meclisi kurulur hemen ve sonunda “Şemun” adı çıkar Hiva’nın ağzından. Hüküm verilir. Şemun bulunana kadar Hiva saklanacak ve sonra ikisi de meydanda öldürülerek, aşiretin namusu temizlenecektir.
Hiva, on beş yaşında ilk kez aşık olmuştur kendisinden 4-5 yaş büyük, uzun boylu, kumral, açık mavi gözlü, köyün en yakışıklılarından Şemun’a. Köy düğünlerinde, göz göze gelerek ya da uzaktaki mağarada buluşarak yaşarlar aşklarını. Bir yıl sonra istetir Şemun Hiva’yı ailesinden ama Süryani diye vermezler. “Kaçalım” der Şemun ama ne kadar ısrar ederse etsin, babasına karşı gelemyeceğini bilen Hiva kaçmaz. Sevmediği biriyle evlenir Şemun da, üstelik iki çocuğu olur. Ama yine de vazgeçmez Hiva’dan. Ve bir gün kaçmak üzere buluşmalarını, gelmezse kendisini öldüreceğini söyler Şemun. “Olmaz” demeye gider Hiva, işte o gece tecavüze uğrar ve sonrasında kaderine boyun eğmeye karar verir ama Şemun ortadan kaybolmuştur.
Zahra… Avukat Zahra. Yüreği öksedeki kuşlar gibi telaşla çarpan diğer kadın. Ama onun yüreği, Diyarbakır’da kadın intiharları ve töre cinayetleri ile ilgili düzenlenen panelde tanıştığı Yılmaz’la buluşmaya giderken çarpmaktadır. Evliliğinin altıncı ayında, kendisine tapan kocasını yatakta biriyle yakalamış ve boşanmıştır.
Birlikte Hiva’yı kurtarmak için ellerinden geleni yaparlar.
Ama ya töre? Ya, namus lekesini temizleyenlerin destanlaştırıldığı öykülerle büyüyen erkekler? Ya aşiretin kararları? Aşiretin ileri gelenleri; Seydo Ağa ile “iki can taşıyan öldürülmemeli” diyen Cemşit Baba; Cemşit Dede’nin desteğini almalarına rağmen beklenen sonu değiştirebilecekler mi dersiniz?
Blog yazarı, sevgili Rıfat Mertoğlu’nun kitabını okuduğunuzda göreceksiniz ki… diyerek noktalıyorum tanıtımımı. İyi okumalar olsun.