Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ekim '11

 
Kategori
Siyaset
 

Böyle “Şerh”leri daha çok göreceğiz…

Böyle “Şerh”leri daha çok göreceğiz…
 

Böyle “Şerh”leri daha çok göreceğiz…


Bildiğiniz gibi, artık davalar birinci, ikinci diye numaralanıyor…


İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen “1. Balyoz davası” ile “2. Balyoz davası” bileştirilerek tek bir “Balyoz davası” adı altında toplandı.


Önceki gün yapılan sanırım 30 ncu duruşmada da, her zaman olduğu gibi, sanıklar “Tutukluluk hallerinin kaldırılması” yönünde mahkeme heyetine talepte bulundular. Mahkeme, bir başkan ve iki üyeden oluşuyor, başkan “Kaldırılması” üyeler ise “İçeride tutulması” yönünde oy kullandıkları için “Tutukluluk halleri” devam ediyor.


Sanıkların “Tutukluluk hallerinin aldırılması” yönünde oy kullanan, ancak azınlıkta kalan Mahkeme Başkanı Şeref Akçay 9 sayfalık muhalefet şerhi yazıyor.


Başkanın “Muhalefet şerhi”nin tamamını elde edemedim, ancak gazetelere yansıyan bölümü bile, bu davanın ve benzeri diğer davaların başından beri “Yanlış” olduğunu, böyle bir yargılamanın ve bu kadar uzun süreli “Tutuklama” hallerinin olamayacağını belirtmekte ne kadar “Haklı” olduğumuzu ortaya koyması bakımından ilginçtir.


Yine başından beri belirttiğimiz gibi, içlerinde her hangi bir şekilde “Suç işlemiş” kişiler var ise, bunların da cezalandırılması gerektiğini vurgularken, sadece “Yargılamanın adil olması” üzerinde durmuş, “Savunma hakkına” tecavüz edilmemesini dilemiştik.


Ne yazık ki bu davalarda “Tecavüz edilmedik” yer kalmazken, bunun yanında uzun bir aradan sonra harekete geçilen ve bu gün de Başbakan tarafından Alman vakıfları öne çıkartılarak sulandırılmaya çalışılan “Deniz Feneri” diye bir davamız var. Bu davayı diğerlerinden ayıran özellik, Almanya’da yapılan yargılamada sanıkların hüküm giymesi ve Alman makamları tarafında “suçun asıl faillerinin” Türkiye’de olduğunun resmen bildirilmesi.
 

Gelelim “Muhalefet şerhi”nin (Bilebildiğimiz kadarıyla) içeriğine…


Mahkeme Başkanı Akçay, Türkiye’de ihtilâl ile ilgili daha önce verilmiş örnek bir karar olmadığını belirterek: “Yargıtay’ın görüşü bu şekildedir, diye örnek göstereceğiniz bir karar da yoktur. Belki bu karar Türkiye’de ilk defa verilecek bir karardır. O nedenle bu hususların çok ciddi ve hukuki gerekçelerle tartışılması gerekmektedir. Bu tartışma yapılana kadar da sanıkların tutuklanması değil serbest olarak yargılanmasının asıl olması doğrudur. Çünkü eylemi atılı suçun dışında başka bir suç olarak değerlendirirseniz, tutuklamaları nasıl izah edeceksiniz?" ifadelerini kullanıyor.


Tutukluluk halinin devamı gerçeklerinde “delillerin henüz toplanmamış olmasının" gösterildiğini belirten Akçay şöyle devam ediyor: “Hangi deliller toplanacaktır? Duruşmaların yapıldığı günden beri 30'dan fazla duruşma yapılmış, dosyadaki mevcut delillerin dışında sanıkların suçlarının sübutuna ilişkin delil toplanması yönünde her hangi bir ara karar verilmemiştir. Tutuklu da olsa tutuksuz da olsa resmi kuruluşlara yazılan bu yazıları değiştirme etkileme ihtimali yoktur. Ben sanıklar askerdir, onlar hakkında hiçbir şey yapılmasın, yargılanmasınlar demiyorum. Yargılansın, suç işleyen varsa ceza alsın ama adil yargılansın. Mevcut delil durumuna göre yargılamanın yapılıp sonunda verilecek karara göre sanıkların tutuklanıp tutuklanmayacaklarına karar verilmesi gerekirken, duruşmanın başında savunmalar dahi alınmadan sanıkların dosya oluşuna uygun olmayan gerekçelerle tutuklanmaları ve tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesinin doğru değil. Bu durumun Anayasa ve yasalara, ayrıca AHİM sözleşmesi ile korunan doğal ve insani hakları olan ‘adil yargılama hakkı’nı ortadan kaldırıyor. Sanıkların itirazlarının kabul edilerek serbest bırakılması görüşündeyim.”


Mahkeme Başkanının ortaya koyduğu “Muhalefet şerhi” içinde ifade edilen düşünceler, belirttiğim gibi başından beri bu davalar konusundaki itirazlarımızı içeriyor.


Bu davların bir başka özelliği ise, sanıkların üzerine atılı suçların “Fiilen” işlenmiş olmaması…
İşin ilginç ve bir o kadar da “Komik” olan bir tarafı daha var bu davaların…


Ben, AKP iktidarına muhalif biriyim. Elbette “Muhalif” olarak AKP iktidarını nasıl “alaşağı” edebilirim diye düşünebilirim, düşünüyorum da… Bunun için hemen her ortamda, telefon da dahil konuşuyorum, işte burada da yazıyorum.


Davaların içeriğine, iddianamelere, duruşmalarda olan bitenlere baktığımızda, bir kısım hâkim ve savcılara göre benim bu tavrım “Suç” niteliğini taşıyor…


Yani “düşündüğüm” için suçlu sayılabilir, anam babam diyene kadar yıllarca içeride kalabilirim, bu davada tutuklu bulunan bir çok “Sanık” sıfatındaki kişiler gibi…


Maazallah “Fiiliyata” geçirip AKP iktidarını bir şekilde alaşağı etsek ki ben bunun “sandık” yoluyla yapılması taraftarıyım, sanırım “İdam” ile yargılanmamız ve cezalandırılmamız kaçınılmaz olacak…


Zira Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığındaki AKP iktidarı tarafından ülkede yaratılan “Korku imparatorluğunun” kaçınılmaz sonucu böyle olacaktır, ya da olma yolundadır.


05 EKİM 2011
İBRAHİM PEKBAY 
 

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..