- Kategori
- Eğitim
Bu karanlık ne böyle?

“Ne oldu yıldızlarıma
Ne oldu güneşime
Kara kapkara ufuklarım
Kara kapkara gündüzlerim
İstikbalim
Azgını açmış mezar bakın şimdi
Düşenlerime yanarım
Düşenlerime yananlara yanarım
Yanmakla geçiyor günlerim
Askerlerim
Polislerim
İnsanlarım
Canlarım
Canlarım benim
Sizleri yutan mezarlar değil
O mezarları kazanları görmeyenler
Benim öfkelendiklerim
Asıl onlar girsin o mezarlara isterim
Çekin şu perdeleri
Çekin şu kara kapkara bulutları
Aydınlansın ufuklarım
Aydınlansın geleceğim”
Evet, böyle duygularla kahrolup gidiyorum işte!
Suçlu aramıyorum!
Biliyorum suçluyu!
Saygıyı unutan siyasetçi bu kara günlerde suçlu!
Ahmet Hikmet Müftüoğlu, “Çağlayanlar”da “Altın Ordu” adlı hikâyesinde Türk Kültürünün iki temel öğesi:
Saygı ve sıra bilinci der…
Ne kadar yerinde bir saptama!
Saygıyı göz ardı eden kimse duygudaşlık yapamıyor!
Duygudaşlık yapmayan insan ancak kendi başına gelirse işin vahametini görür, anlar, yanar yıkılır!
Bugünkü siyasilerimiz maalesef ki böyle!
Kendi canları yanmadığı için hiçbir şey olmamış gibi yönetiyorlar ülkeyi!
Yoksa siyaset asla kötü değildir!
Siyaseti kötü gösteren duygudaşlığı bilmeyen siyasetçilerdir!
Bu yaşanılanlar kendi başlarına gelseydi…
Bugüne kadar bin defa çözülürdü bu çözülemeyen sorunlar!
Ne diyor atasözümüz: “El elin eşeğini ıslık çala, çala ararmış!”
Saygıyı yeniden inşa edemedikçe daha çok canlar düşer şu ağzı açık mezarlara!
Daha çok yanar benim yüreğim…