Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

05 Mart '12

 
Kategori
Mizah
 

Bugün Doktora gittim

Bugün Doktora gittim
 

Bu bir doktora gidişin kısa serüvenidir aynı zamanda serencamıdır. Bu bir Diş Doktorunu ziyarettir yanlış anlaşılmasın. Ama belli ki üç aşağı beş yukarı diğerlerinde de aynı şeyler oluyor.

Günlerdir üst azı dişim beni avundurup duruyor; Aspirin’ler, ağrı kesiciler filan hikaye… yarım saat, bir saat geçirir gibi oluyor, sonra zırlayıp duruyorum. Ondan sonra bir de sağ taraftaki dolgu yerinden bozuk sesler gelip beni dürtmeye başlayınca; gece yarısı hanımı uyandırdım, “Ben mahvoldum.. ne yaparsan yap…”  diyerek kendimi onun hazik ellerine teslim etmek istedim. Ama nerede?

“Dur seni rakı paklar..” diye rakı şişesini gözümün önüne dayadı. Sonra : “Senin hiçbir şey yok… Nevazil olmuşsun, besbelli. Biraz rakıyla ağzını çalkala geçer…” Hanımın her şey için genel geçer öyle reçeteleri vardır. Doktora gitmeden önce onları mutlaka uygulamalısın. .. Ağzımı rakıyla çalkaladım… Bir iki yudum da boğazıma kaçtı mı ne? Tövbe, tövbe.. Neyse, Allah bu kadarına günah yazmaz.. Biraz ağrım geçer gibi oldu, sabahı ettim ama, sabahleyin yine uğunma başladım… Uuuuuu…. Uuuuu … İşte kurtlar gibi sesler çıkarıyorum.

Hanım artık benim yavaş yavaş kurtlar familyasından bir fert olacağıma inandı ki bu noktada, “Hadi telefon et de , bari dişçiye gidelim…” dedi. Şimdiye kadar telefondan hiç randevu almamıştım. Şu, “182” meselesi var ya, orayı bir arayayım dedim. Aradım, çok nazik bir bayan, hemen tık diye cevap verdi… “Buyurun efendim, sorun nedir?” Kendimi tanıttım, Bandırma’da olduğumu, dişimin ağrıdığını, acilen bir Diş Doktorunu görmem gerektiği söyledim. Bayan karşılık verdi:
“Efendim, görmek , görüşmek istediğiniz bir Doktor var mıdır”
Hani şimdi hastanelerde kocaman yazılarla yazıyorlar ya: “Hastaların, Doktor seçme hakları vardır…” mealindeki sözler. Kızcağız onlara uyuyor… Ne güzel. Bildiğim birkaç ismi saydım.. Dr.Nuran Gülmez ..? Yok… Dr. Hilal Cebeci ..? İki hafta meşgul…. Dr. Güler Kazmaz. (isimler hep uydurmadır…!) O da izinli … Bana, yapacak başka iş kalmadı. Telefondaki bayana:
“Kızım, dişim ağrıyor, bugün acil olarak bana bakacak bir Doktorun ismini istiyorum..” Dedim. O da hemen…
“Dr.Mehmet Ali Binserencam bugün boş. Saat 10.30’a randevu verebilirim…” dedi . Teşekkür ettim. Telefonu kapattım. Bu işlerin bu kadar kolay olmadığını bildiğimden; tam bir buçuk saat önceden hastaneye damladım. Doğru 24 nolu doktorun odasını buldum. Kapısının önünde bulunan nazik hemşire,
“Efendim randevu aldınız mı?” dedi. Ben de..
“Efendim, telefonda randevu almıştım; isterseniz bir bilgisayarınıza bakın… “dedim. Hemşire de…
“O değil efendim bir de aşağıdan Hastane randevusu alacaksınız..” diye yanıt verdi. Peki’ledim.. Hanımla aşağı indik. O beni katiyen yalnız bırakmaz (ne olur ne olmaz… değil mi?) Benden de telaşecidir. Aşağı iner inmez, doğru Randevu Masası’na seğirtti ama; oradaki görevliyi aradıysan bul.. Bizim gibi bir sürü uğunanlar, Masanın çevresinde dört dönüyorlar, fakat heyhat.. Havalarını alıyorlardı… Bir on dakika bekledikten sonra (benim hanım iyice fitili almıştı, gelecek kim olursa olsun, eliden çekeceği vardı…) Neyse, onu oturtarak ben Randevu almaya gittim.
“Sen dur bakalım, “ dedi Hemşire bana..!
“Önce saat 10’da girecekler gelsin;  10.10; 10.20’ye Randevusu olanlar şu sırada otursunlar, beklesinler…” Bir iki kişinin adını yazdı. Sonra yine bir dost sohbeti için , diğer bir erkek hemşirenin odasına gitti…

Öyle sabırla sıramızı bekledik. Hanımefendi, sıramızın geldiğine hükmedince, elimize bir kağıt verdi, yukarı kata çıkıp, doktorun muayene odasının önünde oturmaya hak kazandık..
Bekliyoruz. Yanımızda da üç-dört yaşlarında, sarışın, güzel mi güzel, yaramaz mı yaramaz bir kız; herkese hüküm yürütüyor… “Sen de dişlerine iyi baksaydın..” diyerek. Kendisine laf atana, o gidip tekme atıyor… Neyse bağıra çağıra içeri girdi. Bağıra çağıra çıktı :” bu ne biçim dişçi, elime bir Diş macunu verdi, bizi dışarı çıkardı…” diye ver yansın etmeye başladı. Annesi : “Ayıp kızım..”diyor ama… O bildiğini okuyor.

“Ne güzel, Doktor Amca sana diş macunu vermiş… her sabah dişlerini fırçalarsın..” diye laf atacak oldum. Hemen cevabı aldım.
“Salak mısın sen be .. Benim  yaşımda bir çocuğun dişlerini fırçalaması nerde görülmüş..! Zaten sende de diş kalmamış, sen de fırçalayamazsın…Eeee…”

Ne diyeceğimi şaşırdım. Şimdiki çocuklar bir harika. Ne desen; şak diye cevabını bastırıyorlar. Yalnız benim ağzımda diş kalmadığı konusunda yanılıyordu. Ben, sağda solda birkaç diş kaldığını acısından biliyordum.

Neyse.. Bekle… Bekle … Tam zamanında  içeri girdik.

Baktım Doktor benden biraz daha yaşlıca. Tam emekliliğini bekleyen bir pir-i fani…
“Hoş geldin ağabeyciğim… derdin nedir, Şu koltuğa otur bakalım…” diyerek beni dişçi koltuğuna oturtmasın mı? Alt , üst karıştırıyor… Ben de o arada, hangi dişlerden mustarip olduğumu anlatmaya çalışıyorum. Bana :
“Ağabey.. sen çok mu rakı içiyorsun. Maşallah ağzın mis gibi rakı kokuyor..”  demesin mi? Vallahi anladı. Nasıl anladı… Hemen açıklamaya çalıştım:

“Doktor bey, ben akşamleyin, canımın acısından, ağzımı rakıyla çalkaladım. İnanmazsan hanıma sor. O da burada…Deyince:
“Hadi hadi abi, biz insan halinden anlarız.. Olur arada sırada böyle şeyler..” demesin mi ! İşte böylece adımız, içkiciye de çıktı…
“Dişlerden ne haber ..”dedim…
“Buyurun böyle … “diyerek beni Dişçi koltuğundan indirdi..
“Sayın ağabeyim, önce size Sağlık Bakanlığı’mızın hediyesi olan bir adet Diş Macunu hediye ediyorum, dişleriniz berbat vaziyette, benim bütün bu dişlere, şu bana tanınmış 5 dakikalık süre içinde bakmam mümkün olmaz, takdir edersiniz ki… Çünkü görüyorsunuz. Daha dışarıda öğleye kadar bakmam gereken 54 tane daha hasta var. Onun için size çok iyi marka bir Diş Macunu daha yazacağım (O marka macun, o günlerde, televizyonda sabah akşam reklam ediliyordu…) bunu da sabah akşam yemeklerden önce ve sonra kullanmaya dikkat edeceksiniz, böylece diş etlerinizi sarmış olan dert bir süre sonra pir-ü pak olacaktır. Diş problemleriniz için sizi, İstanbul’da çok tanınmış bir dişçi olan, Hocam Sayın… havale ediyorum. Çok kolay gitmeniz…Feribota biner, gider gelirsiniz…. Takdir edersiniz ki, şu beş dakikalık süre içinde onları tedavi edemeyiz. Kusura bakmayın. Bu diş macununu kullanın ve lütfen bana, Pazartesi günü nasıl olduğunuzu söylemek üzere mutlaka uğrayın… ve ekledi:
“Sayın ağabeyim , size yazdığım , diş macununu da tam karşımızda bulunan Eczaneden almayı unutmayın… Size iyi günler, mutlu yaşantılar diliyorum. Muayenemiz bitmiştir. Teşekkürler.. Sıradaki…”
“Ben… Ughaaaa…. Uuuuu…” diye sesler çıkararak, dışarı çıktım. Demin ki sarışın kızı hatırladım. O kızın yerinde olsam, Doktora da iki tekme atardım. Ama içerde o ne yaptı bilemiyorum.
Şimdi söylediği diş macunlarını bağıra çağıra kullanıyorum. Bu arada “Rakı”ya da devam… Bence, Rakı diş macunundan daha etkili oluyor.

Bana sormayın, “Niye ağzın hep rakı kokuyor…” diye. Doğrusu sinirleniyorum. Ayrıca
Pazartesi günü, Diş Doktorumu söylediği gibi ziyaret edeceğim ve ona bir büyük şişe “Yeni Rakı” götürüp, Rakının Diş Macunundan daha etkili olduğunu söyleyeceğim. Macunla herkesi kandırmasın… Hem kim bilir. Gün olur, ona da lazım olabilir…
 

 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara