- Kategori
- Kitap
Bukowski: Günce

google görsel
Bukowski, günceden ve onu yazanlardan nefret edermiş ama hayret ki o da giderayak günce yazmış: Bir yaşamın dönülmez ufkunun özyaşam öyküsü…
Bukowski’nin ‘roman’ dedikleri de, özyaşamöyküsüdür aslında: ‘Ekmek Arası’, ‘Factotum’, ‘Postane’, ‘Holywood’, ‘Kadınlar’… Eh, güncesi de özyaşam öyküsü olacaktı elbette…
İnsan ölümü ne zaman düşünür? Ne zaman düşünmeli? Ölüm tehlikesi yaşayınca mı, yaşlanınca mı, asla mı?
İçmek, yaşlanmak ve yazmak… Sıradan insanların bu üçüne yaklaşımları çok basmakalıp… İçen, yaşlanan ve yazan birininki bile… Bukowski’ninki bile… İşte o nedenle, yumurta kapıya dayanmadan, bunlar hakkında serinkanlı kafayla düşünmek yeğdir…
Bukowski’de yumurta kapıya dayanmış, hatta küfe darmadağın… Bukowski de, Henry Miller da, 80’inde sevişmek isterlermiş. Bukowski, yeni milenyumu göremedi; Miller, ancak ‘Clichy’de Sessiz Günler’i yazabildi ve yaşayabildi (80 yaşında 18 yaşında bir gençkızın yanında iktidarsızca yattı). Öyle yaşarsan, böyle ölürsün…
Yaşamı sanat gibi yaşamanın uygunsuz yanı, onu yazdığında onun sanat olmaması… Yaşamı yaşarsın, içkiyi içersin, ölümü ölürsün… Hepsini birbirine karıştırırsan, hiçbirini beceremezsin…
Günce… Dürüst müdür? Ve alkolik, ve yazar, ve yaşlı, ve Bukowski?
Bukowski, darma duman dağıtıyor son deminde… Ve onun yazdıklarını okumak, çook acı verici...