Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '10

 
Kategori
Siyaset
 

Cami duvarı önünde bağdaş kurdular…

Cami duvarı önünde bağdaş kurdular…
 

Sevgili Gazetem…

En son gönderdiğim yazımın arasına girmem gerekiyor. İzninizle elbette…

Çünkü Pazartesi sabahı yine Türkiye “Sarsılarak” güne gözünü açtı. Kuvvet komutanları, ordu komutanları, eski ne kadar orgeneral ve oramiral varsa, hepsi gözaltında…

Hepsi de “Ergenekon” adıyla bilinen davadan dolayı. Yanı; iktidarı silah zoruyla devirmek, değiştirmekten sorgulanacaklar, belki de yargılanacaklar.

İspanya’da bulunan İçişleri Bakanı “Takip ediyorum… Bilgi veriyorlar…” diyor…

Diğer taraftan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ankara'da devam eden arama ve gözaltılarla ilgili olarak ''Bir şey söylemeyeceğim. Yargı süreci devam ediyor. Herkes kuvvetler ayrılığına dikkat etmeli'' diyor…

Başbakan, geçen hafta içinde yaptığı konuşmalarda ise ısrarla “…milletin kararı üzerinde kararın olmadığını…” vurguluyor…

Bu üç sözü, “Örnek” olarak aldım, sıcak diye, yoksa bunlar hemen her gün yaşadığımız ama üzerinde pek durmadığımız şeylerdir.

Sondan başlayalım…

Hangi konu veya konularda “…milletin kararı üzerinde karar…” olmaz?

Yasalar çerçevesinde “Demokratik seçim” yapılır, çıkan sonuç “…Milletin kararı…” olur, onun üzerine söz söylemeye kimsenin hakkı olmaz. Her hangi bir konuda yasalara uygun “Referandum” yapılır, “…Milletin kararı…” karardır, üzerine laf söyleyemezsiniz.

Peki… Millet “Karar” verse, dese ki “Padişahlık dönemine dönüyoruz. Recep Tayyip Erdoğan da Padişahımız efendimizdir, halifemizdir” dese!... Kaldı ki bir pankartla günün birinde bu arzularını belirttiler.

Der mi der… Rahmetli Adnan Menderes de mecliste yaptığı bir konuşmada milletvekillerine hitaben “Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz” dememiş miydi?

O ki TBMM çatısı altında oturanlar, parmak kaldıranlar “Millet iradesini” temsil ediyorlar, yarın “Padişahlığa döndük, Recep Tayyip Erdoğan da padişahımız efendimizdi” diyebilir. Başbakan tarafından baktığımızda, bundan daha doğal bir şey olamaz, çünkü TBMM çatısı altında parmak kaldırabilenler, “Millet iradesi”nin temsilcileridir.

Pratikte olur mu? Şimdilik geriden okuyup üfleyen “Millet” buna ne der?

Demokratik olmayan seçim sisteminde, eğer % 40 oy ile TBMM’nin % 50 üzerinde milletvekiline sahip olmayı “Milletin iradesini temsil ediyor” gözüyle bakarsanız, olur gibi gözükse de olmaz…

O nedenle başbakanın “…milletin kararı üzerinde karar…” olmadığını söyleyen başbakanın bu sözü, milleti uyutmaya ve kendi tabanına “Şirin” gözükmeye yaramaktan başka bir şey ifade etmez.

Gelelim Cumhurbaşkanı’nın sözüne…

“…Herkes kuvvetler ayrılığına dikkat etmeli.''

Elbette etmeli. Bunda şaşıracak bir şey yok. Ancak, “Kuvvetler ayrılığı” kavramını bilmekte yarar var öncelikle… Eğer bilmezseniz, bu sözün bir anlamı kalmaz.

“Kuvvetler ayrılığı”, yani “…dikkat etmeli…” denilen “Ayrılık” ilkesi, anayasanın girişinde Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;” ifadesi ile ve yine girişin son cümlesi olarak; “TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.” Denilerek millete emanet edilen Anayasada belirlenmiştir

Birinci maddesinde belirtilen “Devletin şekli”, ikici maddede belirtilen “Cumhuriyetin nitelikleri”, altıncı maddesinde belirtilen ve “Kayıtsız şartsız” egemenliğin sahibi olan millet tarafından, sekizinci maddesinde belirtilen “Yasama”, dokuzuncu maddesinde belirtilen “Yürütme” ve onuncu maddesinde belirtilen “Yargı” eliyle kullanır.

Bu “Kuvvetler” hiçbir zaman birinden üstün değildirler ve birbirinden emir almazlar. Ama birbirlerini denetlerler…

Hele yargıya;

Anayasa MADDE 138. – Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.

Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.

Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.

Gelelim ilk cümleye…

“Takip ediyorum… Bilgi veriyorlar…” cümlesi, sadece haber almak ve hükümetin bir üyesi olarak “Memlekette n’oluyor” gibisinden ise…

Oysa, yargıya intikal etmiş bir konuda ne bilgi alabilir, ne de takip edebilir. Sadece sonucunu alır ve yine Anayasanın kendisine verdiği yetki çerçevesinde “Mahkeme karalarını” uygulamakla yükümlüdür.

Peki, bunları bilebiliyor muyuz?

Bilebilseydik, bu günleri yaşıyor olmazdık…

Gözaltına alınanlara gelince…

Suçu olan, her zaman cezasını çeker. Ama adaletin hiç zaman “Pardon” demek gibi bir lüksü de olmamalı.

Bana göre iktidar, Caminin güney tarafına bakan duvarına sırtını dayamış, seyrediyor…

22 ŞUBAT 2009

 
Toplam blog
: 146
: 576
Kayıt tarihi
: 17.01.09
 
 

Yazacak belki bir çok şey vardır, ancak sadece "Yazmak en büyük tutkum" desem!... Sonrasında da zate..