- Kategori
- Gündelik Yaşam
Çiçeklerime aşığım

Evimizin her odasına ayrı ayrı bir çiçek ismi versem yeridir. Çünkü öylesine güzel öylesine muhteşemler ki görmenizi isterdim. Onlar benim herşeyim; Kalbimdeki en büyük aşk onlar için; rüyalarımın en tatlı anları, zevkimin doruk noktsı, sıkıntılarımın lünaparkı...Onlar benim oksijen tüplerim. Nefes alıp verme sebebim. Herşeyim, herşeyim onlar benim...
Gündelik hayatta yaşamın her anında insanlarla beraber olmayı, onları tanımayı ve sahip olduğum değerleri paylaşmak isterim. Onlardan öğreneceğim çok şey var diye düşünürüm hep. Ama narin, alıngan ve çabuk kırılan bir yapıdayımdır. Bir de buna duygusallığımı eklerseniz, artık siz düşünün...
Benimle konuşan nazik, kibar ve de incitmeden konuşmalı, sevgisini ve sıcaklığını sezdirmeli. Aksi halde çiçeklerim gibiyimdir. Hemen solar, darılır bükerim boynumu...Çok güvenirim insanlara ama kimseye kötülük düşünemediğimden, ben de onu kabullenemem.
Evimizin dış kapısından girer girmez, ilk söylenen söz '' Ebru çiçeklerin ne kadar güzelmiş, nasıl bakıyorsun bu kadar çeşit çiçeğe''?.. Bakıyorum işte; Onlar bana, ben onlara bakıyorum. Sade bakmaklada kalmıyor, konuşuyoruz da. Çok denedim inanmayanlar için. 3-5 gün hiç konuşmadan yanına uğramadan geçtiğim çiçeklerin kurumaya yüz tuttuklarını inanın gördüm. Bir daha da denemeye kalkmadım. Neme lazım, hasta falan olup telef olurlar Allah göstermesin...
Onların arasında salınarak yürümek, onlarla konuşmak hatta göz kıpmak benim herşeyim. Topraklarını değiştirmek, ilaçlarını vermek, suyunu gübresini... Sonrasında bir rahatlık, bir hoşnutluk. Üstümden büyük bir yük kalkmış zannederim kendimi. O zevk ve rahatlıkla dalarım uykuya.
Beni uykuda da bırakmaz sevgili çiçeklerim. Bakarım koskoca bir mağaradayım, sağdan ve soldan sular şıkır şıkır akıyor. Karanfiller, kardeleenler, kasımpatı ve küpe çiçekleri adeta dans ediyorlar. Lale beni de dansa kaldırıyor; Açelye, akasya, aslanağzı ve Atatürk çiçeği hep beraber dans ediyoruz...
Annem sesleniyor oradan, Ebru koş mağaraya yeni gelenler var... Bakıyorum, inanmak çok zor; Ateş dikeni, begonya, bonsai, lavanta, leylak ve manolya el ele tutmuş tırmanıyorlar. ''Ben burdayım'' diyerek avazım çıktığınca bağırmak istiyorum. Düşüp bir yerlerini kırmasınlar diye.
Koca mağarada büyük bir halka oluşturup, halay çekiyoruz. Daha sonra halaya fesleğen, fulya, gardenye, gelincik ve kamelye katılıyorlar.
Halaya katılmadan kenarda duran mum çiçeği bizi aydınlatırken, nergis ve orkide, ortanca, papatya el çıpmaktan bi hal oldular. Çok sevindim o gece, mutlu oldum. Ama bir şeye çok üzüldüm, söylemezsem yaşadığım güzelliklere doyamam...
Halay çekerken Kaktüs'te bir hamleyle bize katılmak istedi. Sümbül ve süsen ona el vermediler. ''Dikeni bize batar'' dediler... Kaktüs'e uzattım elimi, '' beni tutun beni tutun'' diye haykırdım.!
Sesime kendim de ev halkı da uyandı... Annem başucuma geldiğinde ellerim hala uzatılı duruyordu.
Sarıldım anneme, ağlayarak ''çiçeklerimi çok seviyorum, anne dedim...
Annem de ''Bende çiçeğimi çok seviyorum, ve o sadece bir tane'', diyerek sardı beni bağrına...