Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Eylül '08

 
Kategori
İzmir
 

Çıkartmam şortumu direnirim

Çıkartmam şortumu direnirim
 

“<ı>Ya kış, hemen geliverirse” diye çıkıştım karıma; gayri ihtiyari, biraz da panik halde, istemeden. Ya kış, hemen geliverirse...


Serindi, oldukça serindi dün gece hava. Müzeyyen’i dinlerken, burnuma toprak kokusu geldi. “Bir k<ı>ızıl goncaya benzer dudağın”ı söylüyordu. Bininci kez dinlesem de, bininci defa tüylerimi ürperten şarkılarım vardır. İşte bu da onlardan biri, “<ı>açılan bir gülüsün sen bu bağın”.


Burnuma toprak kokusu geldi. İzmir, çağırdı yine kollarına beni. Sev, dedi. Sarıl bana, ısıt beni. İçine doldur kokumu, hücrelerinin arasında dolaştır, kanına karıştır sevgimi.


Atletimin üzerine, kabanımı çektim. Altta şort, çıplak ayakta şipidik terlik, soluğu balkonumda aldım. Biraz önce, Müzeyyen’i dinlerken genzime çalınan koku; şimdi çarptı yüzüme, yerle yeksan edecekti nerdeyse beni. “<ı>Eh be İzmir, eh be sevgimin ve sevgilimin şehri; kokun da bir başka, kokuşunda” diye inledim. Sürdüm, sürüştürdüm, bulaştırdım yüzüme; toprağının rayihasına, denizinin iyotu ve sokaklarının melisası karışmış tenini.


Burnuma, ıslak kaldırım kokusu geldi. Terkedilmiş, öksüz ve yetim kaldırımların kokusu. Daha düne kadar, gece yarılarına dek, çocukların çığlıklarını yapıştırdıkları parke taşlarında, şimdi sadece mahallenin köpeklerinin dolaştığı; ıslak, yalnız ve dağılmış kadın saçlı kaldırımların, o, muhteşem hüzünlü kokusu.


Gözlerim, tek zinciri kopuk salıncağa takıldı sonra. İki salıncak vardı; biri sarı, diğeri kırmızı. Sarı sağlamdı da, kırmızının yıkılmış bir yarısı. Başında çocuk, hatta büyümüş çocuk eksik olmayan kanadı kırık salıncak; bak, sen de kalmışsın yalnız, boynun bükük, ıslak ve demir gibi paslı soğuk. Ben daha fazla dayanamam, bekle, gelirim birazdan, sararım yaranı, ılık ılık.


Şöyle, helalinden bir cigara tellendirmek geldi içimden. Bir de buz gibi, şerbet gibi, ilaç gibi, tek kadeh rakı. Yine beynimden, yine gönlümden geçenleri anlamış olacak ki balkonun kapısında beliriverdi canımın içi:


“<ı>Üşüteceksin bitanem, ne yapıyorsun bu soğuk havada balkonda, hem de şort-terlik, gir içeri Allahaşkına yahu.”


Panikledim, daral geldi içime, dökülüverdi kelimelerim; soğuk, serin, toprak kokan, İzmir kokan geceme:


“<ı>Ya kış, hemen geliverirse. Ya bir daha oturamazsam, bu balkonda ta bahara kadar. Altımda şort, ayağımda şipidik terlik.


Güldü, kafa salladı, girdi içeri. Biliyorum, yarın grip olursam, çıkaracak acısını benden ama değer be kardeşim. Ki ben, defalarca hastalanmama rağmen, her sene, yılbaşı gecesine kadar şortundan ve terliğinden vazgeçmeyen bensem eğer; bu İzmir, sonuna dek bu refakati hak ettiği içindir.


Bu sene de direneceğiz kışa. Kabullenmeyeceğiz geldiğini bir türlü, tüm Akdenizli halimizle. En çoğu; ıslak ve kimsesiz kaldırımlara bakıp hüzünlenecek, eşlikçisi mahallemiz köpeklerine yemek vereceğiz. Tek kanadı kırık salıncaklarla sohbetteyken, diğer taraftan.



@Geçen sene bugün "Ben Bu Sözü Haketmedim !": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=64854

@İki sene önce bugün "Sabah Sabah 'Asfalya'larımı Attırdılar": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=7661

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..