- Kategori
- Gezi Rehberleri
Dağa kaçtım -Tire Eğridere vadisinde Manastır mevkiine doğru

Bentler
Bu hafta Tire yakınlarında Eğridere Vadisi’nde yürüdük. Tireli dostlarımızla Tire’de buluşup Tire – Ödemiş asfaltını takiben Eğridere sapağından vadiye girdik.
Yürüyüş rotası 18,5km
Eğridere, Tireli yerel tarih araştırmacısı Munis Armağan’a göre; Şeyh Bedrettin’in babası İsrail Bey’in Batı Anadolu’da ilk gelip yerleştiği ve bir zaviye kurduğu yer olmalı. Şeyh Bedrettin’in Mısır dönüşü, ailesinin bulunduğu Edirne’den önce Tire’ye uğramış olması da bu bölgeyle daha önceye dayanan bir ilişkisi olabileceğini aklına getiriyor. Bugün Eğridere’nin hemen yakınlarında bulunan Peşrefli’de bu aileye ait bir unvan olan “Beşe” sözcüğü ile birlikte anılan bir dedenin; Veli Beşe’nin kabri yörede çok önem taşıyor. Yağmur dualarında, şükür dualarında ve diğer etkinliklerde bu kabir başında yemekli anma törenleri gerçekleştiriliyor. Mezarın başında bulunan dev kara servi de aşağı yukarı bu olaylarla zamandaş bir yaşa sahip görünüyor. Peşrefli köyünde bir semtin Kanlıdere olarak da anılması, bu yöredeki kanlı çatışmaları hatırlatması açısından manidardır.
Eğridere Vadisi’nden Koyuncular Yaylası’na bakış
Ayrıca; yine Eğridere’de; köyün yaşlılarından Kasım Amca’nın bize önceki yıllardaki ziyaretlerimizden birinde gösterdiği, otlar ve çalılar içinde kaybolmuş çok eski bir mezarlığın parçası olan bir kabirde de; Şeyh Bedrettin’in oğlu ve Menakıbname’nin yazarı Hafız Halil’in babası olabilecek Seyyit İsmail diye birinin yattığına dair nesiller boyu aktarılan bir söylence var. Bilindiği üzere Şeyh Bedrettin; İznik’de sürgünde iken oğlu Seyyit İsmail, Menderes katında (yani üstünde bir yerde) Tire civarında bir yerde vefat ediyor ve Börklüce Mustafa, Şeyh Bedrettin’in torunu Hafız Halil’i Tire yakınlarından İznik’e at sırtında götürüyor. Bu yolculuğu, Rus yazar Radi Fiş “Ben de Halimce Bedreddinem” isimli romanında ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Tabii ki; bu köyün Eğridere olduğu hakkında; Menakıbname’de Küçük Menderes katında diye ifade edilen belli belirsiz satırlar ve Eğridere’deki köylülerin gösterdiği mezar dışında doğru dürüst bir somut kanıt da ne yazık ki, yok. Menakıbname’de bu satırlar şöyle geçiyor:
“Vefat itdü Şeyh’in ogulı dahi
İsmail Beg dirler ana iy sahi
Künyesin Seyyid Beşe dirler anın
Atamdır ben fakıyr Hafız Halil’in
Menderes Suyu katındadır mezar
Karye içindeki ismidir Nizar
Defnidüp anı Nizar’ın Hazreti”
Börklü Mustafa’yı gönderdi biti
Gelüben bizi aluban gitdiler
Girü Börklü Mustafa’ya iltdiler
İki kız kardaşıla olduk yetim”
(Menakıbname; Hafız Halil’den aktaran Munis Armağan; Tire’den Darağacına; Şeyh Bedrettin; sayfa:123-124)
Fransız araştırmacı Michel Balivet, “Şeyh Bedrettin; Tasavvuf ve İsyan” isimli araştırmasında bu Nizar’ın Büyük Menderes’e yukarıdaki bir düzlükten bakan Nysa ve Hisar sözcüklerinin birlikte söylenişinden türemiş olabileceğini ve bu nedenle, Menakıbname’de sözü edilen Nizar’ın Nysa harabeleri civarında olması gerektiğini ileri sürüyor. Ama gerek Munis Armağan’ın ve gerekse bizim bu sav, pek aklımıza yatmıyor. Çünkü Karaburun’dan Aydın Dağları’nın kuzey eteklerine kadar uzanan ve Ortaklar ile sonlanan Şeyh Bedrettin müritlerinin ayaklandığı coğrafyanın bu kadar güneye ulaşmadığı kanaatindeyiz. Zaten, Osmanlı ordusunun bu ayaklanmayı bastırırken yine Tire – Ödemiş ekseninde, Küçük Menderes Ovası’nda Börklüce kuvvetleri ile karşı karşıya geldiği ihtimali, Küçük Menderes Ovası’na tarihte verilen Kaz Ovası isminin Menakıbname’de de anılması ile kuvvet kazanmaktadır. İfade aynen şöyledir;
“Ceng idübdür Kazovası’nda gelüb” (a.g.e)
Velhasıl; sözü çok uzattık ama bu soru işaretini hepimizin kafalarına koymak açısından bir hatırlatma idi yaptığımız. Bugün böyle bir coğrafyada ve tarihsel derinliği olan bir alanda dolaştık.
Aydın Dağları’ndan ovaya doğru akan onlarca dereciğin beslediği Eğridere’nin yatağı yakınlarda ıslah edilmişti. Çıktığımız en üst noktada; 900 metrelerde 9 adet bent; köyün hemen üstünde iki adet bent ve aşağıda devam eden diğer bentler, akan suya bir anlamda gem vurularak ovaya yönelik taşkınları ve erozyonu önlemek açısından çok büyük bir önem taşıyordu. Bu bayındırlık eylemi, aynı zamanda da suyun belli bir rejimde akarak tabiattaki tüm canlıların sudan daha fazla ve etkin bir şekilde faydalanmasına da yardımcı oluyor denilebilir.
Yazan ve Fotoğraflayan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC