Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '10

 
Kategori
Deneme
 

Demokrasi Masalı

Biz küçükken mahallede topu tek vuruşla en yükseğe dikeni mahalle futbol takımına kaptan seçerdik. Futbolculuk beceri ve maharetlerine pek bakmazdık. Yöneticilik vasıflarını umursamazdık. Yamyamların kabilesine başkan seçerken büyük bir olasılıkla azı dişlerin büyüklüğüne baktıklarını kabul edebiliriz. Çoğulcu sisteme dayalı yönetimler, ancak beyniyle, eğitimiyle, çağdaşlık ve gelir düzeyiyle demokrasi düzlemine ulaşmış insanların, sayısal azınlığı değil çoğunluğu oluşturduğu ülkelerde sağlıklı sonuçlar verebilir. Her gün biraz daha ağırlaşan yaşamak yükünün altında ezilme tehlikesiyle yaşayan insanlardan sağlıklı seçimler yapmasını beklemek ütopyadır. Yaşamı sürdürebilmek adına beslenme ve barınma kaygıları olan insanların seçim kriterleri, haklı önceliklerine ve birincil ihtiyaçlarına göre çok farklıdır.

Anaerkil düzeni bastırmaya çalışan kompleksli bir ataerkil yaşam felsefesinin sonucu olarak henüz çocukluğunda cennetten çıkan dayak ile tanışan ve okulda öğretmeninden, askerde komutanından dayak yiyerek susturulan Türk Gençliğinin birey olma hakları, küçük yaşlarda hep daha iyisini bilen bilumum aile büyükleri tarafından ellerinden alındı. Neticede pısırık nesiller yetiştirdik. Ne okuyacağı, hangi mesleği tercih edeceği, ne zaman askere gideceği, kiminle evleneceği, nerede yaşayacağı, hangi evde oturacağına ve çocuklarının adına kadar dikte edilen. Kendi yaşamıyla ilgili hemen hemen hiçbir karara katılmayan, deneyimler edinemeyen, tasarrufta bulunamayan bu insanların sonra sandık başına gidip memleketin kaderini tayin edecek sağlıklı seçimler yapabilmelerini bekliyoruz.

Seçmen çoğunluğunu, müreffeh ülke normlarına göre asgari eğitim, asgari gelir, asgari uygarlık düzeyine çekemeyen toplumlar maalesef yakalandıkları kısır döngüden kolay kurtulamazlar. Böyle ülkelerde popüler kültür, ancak insanları teselli ederek oyalayan bir çeşit afyon işlevinde altı/üstü boş konular üzerine kurulur. Birbirimizi gözetler, kimin kiminle evlendiğine bakar, ekranda üç defa gördüğümüzü omzumuza alır, gurur duyarız. Kağıttan kahramanlar yaratırız. Onlara sarılırız, onlarla yaşarız. Kolay etkileniriz. Özümsemek, neden/sonuç ilişkisini sorgulamak yerine “Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok” anlayışıyla kopya ederiz ama asla kavrayamayız.

Alt kültür-üst kültür çatışmasında altüst olmuş bir kültür, batıya öykünme sevdasıyla kaybettiğimiz manevi değerler. Kolaycılık zırhıyla hiçe saydığımız etik değerler. Rahmetli Özal’ın kol kanat desteğiyle zaten zehirlenmeye çok müsait bir milletin zehirlenme süreci başarıyla tamamlandı. Virüs kanımıza bulaştı bir kere. Varsa, yoksa rant. Kopye edilmeye çalışılan sistemler ne kadar ideal olursa olsun uygulamalar için mutlaka sistemi kavramış ve özümsemiş insanlara ihtiyaç var. İnsanlarınız henüz hazır değilse kopya uygulamalar asla fayda sağlamaz, tam aksine zarar verir.

‘’Herşeyin başı eğitim’’ diyerek durumu özetlemek ve basite indirgemek çok yanlış. Eğitimli olanlar tam aksine çok daha tehlikeli. Dünün kötü eğitilenlerinin verdiği eğitimle programsız, çağdaş müfredat programlarından uzak temel eğitimin 10 yıla çıkarılmasının hiçbir faydası yok. Nicelik değil nitelik önemli.

Biz lider seven bir milletiz. Bize Atatürk ayarında vizyon sahibi, ileriyi görebilen, ufku olan yeni bir lider lazım. Ya böyle bir diktatörle demokrasi çizgisini yakalayacağız ya da ille de demokrasi diyorsak hemen seçim öncesi uygulanacak uzmanlar tarafından hazırlanmış ‘’oy katsayısı’’ belirleme testleriyle seçmenin oyunun oranını belirleyeceğiz. Böylelikle Mehmet Beyin oyu belki sadece 0, 40 ve Emine Hanımın oyu 0, 60 değerinde olabilecek. Her seçmen ayrı ayrı ülke yönetiminde hakettiği oy değeri kadar söz sahibi olabilecek. Kısaca oyu kadar konuşabilecek.

Zamanında inançlarına sırt çeviren aydın (geçinen) kesim, şimdi de fazla kirli bulduğu politikaya küstürüldü ve meydan yine seçim yatırımı yapan vatanseverlere kaldı. Sponsorlarla işi götürüyorlar. Her şeyi yüzümüze gözümüze bulaştırdığımız gibi sponsorluğu da o kadar abarttık ki handiyse silahlı soygunlar için bile sponsorluklar vereceğiz. Ezberci bir düzen, özümsemek yerine sürekli taklit, kırıntı bilgilerle ortalıkta ahkam kesen, gerçek kapasitesinden bihaber bir yığın insan. Herkes yaşamının en büyük fırsatını kolluyor. Şans oyunları ve yarışmaları bu denli bol bir ülkede handiyse fazla seçenek ızdırabı yaşıyoruz.

Oysa biz, Kemalettin Tuğcu çocuklarıydık. Üzerinde kestane kavrulan sobalı evlerde yaşayan, siyah/beyaz televizyon izleyen ama yürekleri sıcacık mutlu insanlardık. Dayanışırdık, dayanışma kavramıyla henüz tanışmadan. Komşuluk ilişkileri bambaşkaydı. Bizi biz yapan, bizi Türk yapan değerleri, Batı bize imrenirken biz maalesef birer, ikişer kaybettik. Bu değerlerden uzaklaşmayı batılılaşmak olarak algıladık. Daha önce de Osmanlılarla islamı, araplaşmak sandığımız gibi. Oysa ne Japonya, ne Singapur, ne de Malezya batılılaşma gereği duymadan ve geleneklerine sırt çevirmeden kalkınmayı başardılar. Japonlar, hala evlerinde kimonolarıyla misafir ağırlıyorlar. Biz, sürekli kimlik bunalımı yaşayan ve hep başkalarına öykünmeyi marifet sayan bir toplum olduk, çıktık. Bir türlü aslımız neyse, neysek, doğru dürüst “onu” olmayı bile başaramadık.

 
Toplam blog
: 8
: 406
Kayıt tarihi
: 11.11.09
 
 

Türkiye'nin ilk ve tek DevreDergi uygulamasını başarıyla sürdürüyoruz. 20 sene Almanya macerasında..