Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '08

 
Kategori
Futbol
 

Derbi öncesi derin bir analiz ve yüzeysel bir tahmin

Derbi öncesi derin bir analiz ve yüzeysel bir tahmin
 

Umut veren bir derbinin eşiğinde olduğumuzu düşünüyorum. Şartlar çok ideal gibi gözükmese de, bence güzel bir futbol oynanma olasılığı yüksek.

Fenerbahçe – Galatasaray derbisinin, tüm derbiler gibi en güzel yanı bilinmeyenlerin çokluğu. Denklemde bilinmeyenler arttıkça, merak, heyecan ve beklentide artıyor. Tüm bunlarla beraber bilinmeyen, sonuç itibari ile sürprizleri, beklenmeyenleri, düşük olasılıkları da mümkün kılıyor. Her an her şeyin olabileceği, her türlü sonucun yaşanabileceği bir mücadele, aslında yaşam içinde keyfin, heyecanın ve belki de kalitenin anahtarı olabilir.

Bu tip bir derbi öncesinde bilinmeyenlerin artması, insanın öğrenme sürecinde olduğu gibi, verilerin artmasıyla bağlantılı bir şey aslında. Maçla ilgili zihnimizde daha fazla veri giriyor ama bu veriler çözümü kolaylaştırmadığı gibi, denklemi daha da derinleştiriyor. Sonucu etkileyen faktörler sürekli artıyor ve bu faktörler hiçbir zaman tek yönlü işlemiyor.

Örneğin derbiler öncesinde maçın sonucuna yönelik tahmin yaparken en çok kullanılan mantık, hangi takımın puana daha çok ihtiyacı olduğu (hangisinin puan sıralamasında geriden geldiği) ve hangisinin kendisini rehavete sokacak bir avantaja (puan sıralamasında üst sırada bulunma) sahip olduğudur. Puan sıralaması bilgisi, bu konuda yorum yapmak için yeterlidir. Ama bu mantıktan tek bir sonuç elde etme olasılığı olmadığını herkes bilir.

Çünkü puan sıralamasında geriden kalan takım, bu durumu bir hırsa ve motivasyona çevirerek daha baskın bir futbol oynayabilecekken, aynı sebepten dolayı bu motivasyonun stresi körüklemesi ve aklı ve sükuneti devre dışı bırakması ile bir karmaşaya da neden olabilir. Yine rakip takım için, puan sıralamasında önde olmak bir rehavete, karşı tarafın hırsı karşısında tutuk bir oyuna yola açabileceği gibi, kendine güven duyan, maçı kontrol altında tutmasına neden olan aklı selimliğe de yol açabilir.

Bugünkü derbi, ligin henüz ilk çeyreğine denk gelen bir mücadele ve normal şartlarda bu aşama her iki takım üzerinde de puan kaybı üzerinden bir stres yaratmaması gerekir. Ne de olsa geride, oynanacak henüz 24 maç var ve böylesi bir puan kaybı kolaylıkla telafi edilebilir.

Ancak, her iki takımda sezon başında o kadar puan kaybetti ki, bu maçta kaybedilen puanın telafi edilip edilemeyeceği şüphe götürür. Özellikle Fenerbahçe’nin ilk dokuz maçta aldığı, 4 galibiyet, 4 mağlubiyet ve 1 beraberlik, şampiyonluk iddiası taşıyan bir takım için ağır bir tablo. Geçen sene Galatasaray’ın 3 mağlubiyet, bir önceki sene Fenerbahçe’nin 4 mağlubiyet, daha önceki sene yine Galatasaray’ın 3 mağlubiyetle şampiyon olduğunu düşünürsek, henüz hiç derbi oynamadan bu kadar puan kaybeden Fenerbahçe’nin durumu daha iyi anlaşılır. Yine ilk 9 haftada 2 mağlubiyet 2 beraberlik alan Galatasaray’ın durumu da iç açıcı sayılamayabilir. Ancak Fenerbahçe’ye göre daha iyi bir tabloya sahip olduğuna şüphe yok.

Bu durum gösteriyor ki, her iki takımında acilen puana ihtiyacı var ve “ligin henüz ilk çeyreğindeyiz, puan kaybı telafi edilebilir” rehavetine asla sahip olmayacaklar. Özellikle de Fenerbahçe. Bu maçın Fenerbahçe üzerinde daha fazla stres biriktirdiğine şüphe yok. Kendi sahasında yaşayacağı bir mağlubiyet, bu sezona ait hayallerin son bulmasına ve bir kaosun kapısının açılmasına neden olabilir.

Takımların bulunduğu mevzilerin, maç psikolojine olan etkisi elbette önemli. Ancak takımların sahada sergileyebilecekleri güç ve beceri her zaman bu dezavantajları avantaja çevirebilir. Fenerbahçe ve Galatasaray gibi takımlar da, her zaman bu beceri ve gücü gösterebilecek takımlar. Bu nedenlerle bu maçlarda favoriler her zaman kazanamıyor, hatta genellikle hüsrana kapılan taraf oluyorlar.

Saha içi mücadele açısından her iki takım içinde söylenebilecek şey, her iki takımında saha içi düzenlerini ve uyumlarını yeni yeni kurmaya başladıklar. Her ikisi de sezona yeni teknik direktörlerle başladı ve yeni bir teknik direktöre sahip olan takımların ilk 10 hafta gelgitler yaşaması, uyumsuzlukların sergilenmesi oldukça normal.

Şu an itibari ile Galatasaray uyum sürecini Fenerbahçe’ye göre daha erken atlattığı gözleniyor. Gerçi ligin son beş haftasında 2 galibiyet ve 2 mağlubiyet aldılar. Hem de istikrara yönelen bir sırada değil. Yani iki mağlubiyetin ardından 2 galibiyet gelmedi. Sonuçlar zigzak çizdi. Bu tip sonuçlar, futbolcular, teknik yönetim ve taraftar üzerinde her zaman kuşku yaratır. Oysa 3 hafta üst üste galibiyet alan takımda bir güven, “evet, her şey yoluna girmeye başladı” hissini fazlası ile oluşturur. Lig mücadelesi Galatasaray’a bu psikolojik avantajı vermese bile, avrupa mücadelesi fazlası ile veriyor. Galatasaray maça Benfica’yı deplasmanda yenmiş bir takımın güveni ile çıkacağı kesin. En azından son 10 gün içinde moralleri bozacak bir şey olmadı.

Fenerbahçe ise yine son beş haftada, 2 mağlubiyet 1 beraberlik aldı. Eğer son hafta Eskişehir karşısında galibiyet alabilse idi, son üç haftayı galibiyetle geçiren bir takım psikolojisine sahip olacaktı. Ancak Eskişehir beraberliği tahminlerin ötesinde bir moral bozukluğu yarattı. Çünkü 10 kişilik bir rakibe karşı maçın 34. dakikasında 2-1 önde iken, maç sonunda gelen beraberlik, takımda bir güvensizlik, bir şeylerin ters gittiği psikolojisini daha da arttırdı. Arsenal karşısında alınan beraberlik, aslen oldukça başarılı bir skor iken, -daha önceki maç sonuçları gereği- puan tablosuna olduğu gibi takımın psikolojisine de bir avantaj olarak yansımadı.

Ancak tüm bu verileri bir yana bırakarak şu soruyu sorabiliriz; Hangi takım daha iyi top oynuyor, ya da hangi takımın kadrosu diğerini alt edebilecek durumda?

Fenerbahçe ve Galatasaray arasındaki böyle bir kıyaslama yapmak yine çok mümkün değil. Ve yine tek başına sonucu belirleyecek bir kriterde değil. Ancak Galatasaray’ın bu sezon ciddi riskleri göze alan bir kadro kurduğunu ve şu ana kadar bu risklerin olumlu yönde bir sonuca meyil ettiğini düşünüyorum. Harry Kewell ve Milan Baros transferleri ciddi bir kumardı Galatasaray için. Bu futbolcuların düşük bir olasılık, futbol hayatlarının kısa süreçlerine denk gelen başarılarına yaklaşmaları da mümkündü, son yıllarında peşi sıra yaşadıkları başarısızlıkları, hayal kırıklıklarını Galatasaray’da tekrarlamaları oldukça olasıydı. Ama şu ana kadar, son dönem ortalamalarının üzerlerine çıktıklarını söylemek mümkün ve bu durum Galatasaray’da geçen senenin hayal kırıklığı olan Cassio Lincoln’e de nispeten yansımış, onda da bir kıpırdanmayı yaratmış durumda. Bu futbolcuların performansının Arda, Ayhan, Sabri ve Ümit Karan’ın forma girmesi ile daha da arttığını görmek mümkün. Yani Galatasaray’daki saha içinde giderek yükselen bir grafik var. Ancak bu durum ağırlıklı olarak takımın ofans yönü için geçerli. Galatasaray defansında bu derecede ön plana çıkan oyuncu yok. Ligde 13 gol yemiş olan Büyükşehir Belediyespor ile 14 gol yiyen Hacettepe’nin yanında Galatasaray’ında 11 gol yediğini gördüğümüzde takımın defansının seviyesini anlamak mümkün.

Fenerbahçe ise veriler itibari ile en düşük riskli transferi yaptı ve İspanya’nın gol kralını getirdi. Geçen seneyi, dünyanın en mücadeleci liginde oldukça başarılı geçirmiş bir futbolcu transfer ederken elbette ki zihninizde daha az soru olacaktır. Daha doğrusu sorulabilecek soruların çoğu yakın bir zaman diliminde cevaplanmış olacaktır. Ancak bu transferin, Galatasaray’ın daha riskli transferlerine göre daha başarısız olduğu kesin. Daniel Guiza, basitçe “Türkiye'de bundan istemediğin kadar var” denilecek bir futbolcu olmasa da, “Avrupa’da bundan daha ucuz fiyata ve istemediğin kadar var” diyebileceğin bir futbolcu açıkçası. Bu tip bir futbolcununda Fenerbahçe’ye katabileceği fazla bir şey olmuyor elbette. Çünkü Fenerbahçe, Türkiye’de kolay bulunmayanın ötesinde, Avrupa’da da kolay bulunmayan futbolculara sahip olması gereken bir takım. Örneğin Alex de Souza gibi.

Fenerbahçe’nin son maçlarını gözlediğimizde, Galatasaray’daki gibi giderek form düzeyi yükselen bir futbolcuya ya da futbolcu grubuna denk gelmiyoruz. Ancak takım halinde bir futbol kalitesinin artması söz konusu. Örneğin son iki Arsenal maçında da (ilki kötü bir netice ile bitse de) Fenerbahçe’nin belirli bir oyun ortalamasını tutturduğunu, kalite seviyesini de giderek arttırdığını söylemek mümkün. Kanat oyuncuları Gökhan Gönül ve Uğur Boral’da bir kıpırdanma var. Ama Fenerbahçe’nin esas sıkıntısı orta sahasının göbeği. Klasik bir yorum olacak belki ama Mehmet Aurelio’nun eksikliği Fenerbahçe için tahmin edilemeyecek ölçüde büyük oldu. Emre’nin bu açığı kapatacak bir transfer olmadığı son derece açık. Bu maçta da en çok zorlanacakları noktanın bu olduğunu düşünüyorum.

Fenerbahçe’nin defansı da isim isim, Galatasaray’a göre oldukça iyi bir durumda gibi gözükse de, geçen 9 maçlık performansları ne yazık ki, bu izlenime fazlası ile leke düşürecek cinsten. Bu takım, Kocaeli’den 2, Hacettepe’den 2, Eskişehir’den 2, Bursa’dan 2, Sivas’tan 2, Kayseri’den ise 4 gol yedi. Maç başı gol yeme ortalaması neredeyse 2 ve Fenerbahçe defansı gol yeme konusunda iyi takım, kötü takım ayrımı yapmıyor. Dokuz haftada topu topu 7 gol atabilmiş Hacettepe’den bile 2 gol yiyebildiler.

Tüm bu verileri üst üste koyunca Galatasaray’ın bu maça daha avantajlı başlayacağını söylemek mümkün. Ancak iki kriter daha var ki, bunlarda son derece önemli.

İlki maçın oynanacağı saha. Maçın Saraçoğlu’nda oynanacak olması Fenerbehçe lehine ciddi bir üstünlük emaresi.

Diğer önemli kıstas ise, takımlarda bu maçı yüreklerinde yaşayacak futbolcuların sayısı ve durumu. Derbiler bazı zamanlarda tek başına bir futbolcunun taşıyabildiği mücadelelere dönüşebiliyor. Fenerbahçe ve Galatasaray derbileri buna çok fazla örnek sunabiliyor.

Galatasaray’da Sabri, Arda, Ayhan ve Ümit oyuna beceri ve güçlerinin ötesinde katkı yapabilecek futbolcular, çünkü Fenerbahçe maçlarının anlamını gayet iyi biliyorlar. Ancak özellikle Sabri bu motivasyondan fazlası ile ters etkilenebilecek bir futbolcu. Fenerbahçe’de ise, Tuncay’ın motive etme becerisini dolduran bir futbolcu çıkmadı. Ön plana çıkabilecek isimler Semih, Gökhan Gönül ve Uğur Boral olabilir. Lugano’da takıma hırs ve motivasyon katkısı sunabilecek bir futbolcu görüntüsünde. Ancak bu noktada da Galatasaray’ın avantajlı olduğunu düşünüyorum. Teknik ayaklı futbolcuların sayısı daha fazla çünkü.

Tüm bu veriler neticesinde, verilerin önemli bir kısmı Galatasaray’a işaret etse de, insan zihninde Fenerbahçe’nin kazanma olasılığının daha yüksek olduğa dair bir düşünce oluşuyor. Ne de olsa Galatasaray son dokuz yıldır Fenerbahçe’yi Saraçoğlu’nda yenememiş ve tüm bahsi geçen avantajlar son derece kısmi avantajlar. İki takımdan birisini ön plana alan bariz üstünlük söz konusu değil.

Bir Beşiktaşlı olarak maçın beraberlikle bitmesinden daha büyük memnuniyet duyacak olsam da, nedense maçın bir galibinin olacağını ve maçın neticesinde toplam 3 ila 5 gole ulaşılacağını düşünüyorum. İkiyi geçen bir fark öngörmüyorum. Muhtemel sonuçlar 2-1, 3-1 ve 3-2 olabilir. Tahminim Galatasaray’ın galibiyeti, ama bu tahmini maçı seyrederken bana daha fazla heyecan (tahminimin doğru çıkacak olmasının heyecanı) vermesi için yapıyorum. Bu maçtan çıkacak herhangi bir sonuca şaşırmak mümkün değil.

Bu derbiyi ve maçı güzel kılan tam da bu.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..