Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '09

 
Kategori
Dilbilim
 

Dilimizi korumak

Dilimizi korumak
 

"Bir ülkenin yönetimini ele alsaydım, yapacağım ilk iş, hiç kuşkusuz dilini gözden geçirmek olurdu. Çünkü dil kusurlu ise, sözcükler düşünceyi iyi ifade edemez. Düşünce iyi ifade edilmezse, görevler ve hizmetler gereği gibi yapılamaz. Görevin ve hizmetin gerektiği gibi yapılamadığı yerlerde adet, kural ve kültür bozulur. Adet, kural ve kültür bozulursa adalet yanlış yollara sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir!" Konfüçyus

Bir ulusun varlığının temel unsuru; onun kültürü ve sesi olan dilidir. Uluslar sonsuza kadar varlıklarını sürdürmek istiyorlarsa, dilini bozmadan gelecek nesillere ulaştırabilmelidir. Bir ulus dilini terkettiğin de milli kimliğini de kaybeder.Türkler dillerinin sonsuza kadar yaşaması için Orhun Kitabelerini yazmışlar. Dillerini Bengi Taşlara kazımışlardır.

Tarih boyunca Türk diline yönelik değiştirme ve yok etme faaliyetleri karşısında milli kimliğini koruyamayan Türk boyları ve onların kurdukları devletler, silinip yok olmuşlardır. Çünkü dilini kaybeden uluslar milli kimliğini ve bütünlüğünü de kaybeder.

1071 yılında Malazgirt zaferiyle Anadolu’yu Türk yurdu haline getiren Oğuz ve Selçuklu Türkleri çeşitli tarihsel olayların etkisiyle 13. yüzyılda diline, töre ve inancına sahip çıkamaması sebebiyle zor durumdaydılar. Anadolu Selçuklu Devleti Farsça ve Arapça’yı yazı ve edebiyat dili olarak kabul etmişti. Bu dönemde Moğolların etkisiyle Selçuklular kendi öz yapısını terk etmeye başlamıştır. Ama Anadolu’ da Türkçe konuşulmaya devam edilmekteydi.

İşte bu dönemde Karamanoğulları Mehmet Bey Bir ulusun ulus olabilmesi için en önemli şartın dil birliği olduğunu bilerek, Anadolu’da bulunan Türk beyliklerini bir araya getirerek bir ordu oluşturmuş. Türk değerlerine bağlı kalma savaşı vermiştir. Bu gerçeği de fermanıyla (Bugünden sonra divanda, dergahta, bargahta, mecliste ve meydanda Türkçe’den başka dil konuşulmayacaktır. 13 Mayıs 1277) duyurması Anadolu Türk Tarihinin en önemli adımlarından biridir. Mehmet Bey sayesinde Osmanlı’ da devlet dili olarak Türkçe’nin kabul edilmesi için zemin hazırlamıştır. O dönemden Cumhuriyet dönemine kadarda başka önemli bir çalışma olmamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde kullanılan dili reddetmek imkanı yoktur. Bir imparatorluğun yüzlerce yıl kullandığı eserler verdiği bir dili kötülemek yanlıştır. Osmanlıca’ da bir çok dilden alınmış çok fazla sayıda kelime vardır. Bu dönemde ki en önemli sorun Arapça ve Farsça gramer yapısının temel alınmasıydı. Bu yapının da kullanımın Türkçe’ye uyumsuzluğu ve yeni kelime türetilmesi konusunda karışıklığa sebep olmasıdır.

Türk Dili yapısı gereği Arap Alfabesine de uygun değildi. Sesli harflerin kullanışıyla ilgili çok çeşitlilik, Türkçe deki bir harfin yerine Arapça da birden fazla karşılık gelmesi öğrenilmesi çok güç bir dil haline getiriyordu. Ayrıca bazı Türkçe Kelimeleri Arap harfleri ile yazma imkanı da bulunmamaktaydı.

Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde aydınlarla halk arasında büyük uçurumlar oluşmuştur. Devlet işlerinde ve Divan edebiyatında farklı bir dil kullanılmaktaydı. Okuma yazma bilmek belli bir kesimin tekeli altındaydı. Halkın ancak yüzde beşinin okuma yazma bilmekteydi.

Bunu en önemli sebeplerinden biride eğitim sistemini günün gereklerine göre geliştirip değiştirememesidir. Bilinçli olarak halkın eğitim görmesi istenmemiştir. Osmanlı imparatorluğu Voltaire tarafından “Okumayan İnsanlar Ülkesi “ olarak adlandırılmıştır.

Halkın okuma yazma bilmemesi ve dildeki bu karmaşa bir çok alanda aksamalara sebep olmaktaydı. Mahkemelerde Adalet bile tam olarak sağlanamamaktaydı. Halka yapılan duyurular Osmanlıca yazılıyor ama sonradan Türkçe’ye çevrilerek duyuruluyordu. Bu arada çeviriden kaynaklanan yanlış anlamalar ve aksaklıklar oluşuyordu.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda bu durumun düzeltilmesi için Atatürk bu konuda çalışmalar yaptırmış. Osmanlıca, her şeyiyle yepyeni, yüzünü çağdaş uygarlığa çevirmiş, çok büyük hedefleri olan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ihtiyaçlarına karşılık verecek düzeyde değildi. Türk Dil kurumu kurulmuş .Halkın okuma yazma oranını artırmak için çareler düşünülmüş araştırmalar yapılmıştır.

Türk Dil devrimin gerçekleşmesi ve benimsenmesi konusunda Atatürk’ün çok büyük katkıları olmuştur. 1932 ‘de Türk Dil Kurumu’nu kurdurmuş. Kendiside bizzat çalışmıştır. Geometri de Atatürk’ ünde çalışmaları olmuş günümüzde kullanılan açı, yüzey dörtgen.. v.b terimler Atatürk tarafından Türkçe’nin yapısına uygun olarak türetilmiş günümüzde de kullanılmaktadır.

Dil devriminin gerçekleşebilmesi için Harf devrimi de gerekliydi. Böylelikle Türk dilinin yazımına ve ifadesine daha uygun Latin alfabesi kabul edilmiş. Latin alfabesi alınırken Türkçe ye özgü bazı harfler kullanılmış bir anlamda özgünleşmiştir. Bir ulusun sadece yüzde beşinin okuma yazma bilmesi harf devriminin daha kolay kabul edilmesini sağlamıştır.

Yapılan Devrim sonucunda büyük bir okuma yazma seferberliği yapılmış. Çok kısa süre halkın okuma yazma oranı artırılmış. Bu devrimin bu kadar başarılı olmasında ki en büyük etkenlerden biri halkın okuma yazma oranındaki düşüklüktür. Halkın yüzde 90 ının okuma yazma bildiği bir yerde alfabeyi değiştirmek çok güç olurdu. Halkın okuma yazma bilmemesi bu devrimin başarısında çok etkili olmuştur.

Türk Dil devrimine karşı çıkanlar olmuş. Özellikle Divan edebiyatındaki Osmanlıca’ nın zenginliğinden sonra Türkçenin yabancı kelimelerden arındırılmış halinin çok sade oluşu konusunda itirazlar olmuştur. Atatürk’te Türkçe’yi anlatım özellikleri açısından zengin bir dil haline gelmesini izliyordu. Ama çok uzun yıllar kullanılmış Osmanlıca dan sonra yeni dilin zenginleşmesi de hemen olacak bir şey değildi.

Türk Dil Kurumunda çok büyük bir çalışma yapılmış bir çok Arapça ve Farsça sözcük Türkçeleştirilmiştir. İlk Türkçe sözlük çalışması bu dönemde yapılmıştır. Türk Dil Kurumu sayesinde Türkçe konusunda araştırma ve çalışmalar süreklilik kazanmış. Çok kısa bir süre içerisinde dilimize sağladığı katkıları daha önceki hiçbir dönemle karşılaştırılamayacak kadar fazladır.

Türk Dil devrimi yapılırken en büyük sorunlardan biride yasaların Türkçeleştirilmesi ve bilim alanında kullanılacak kelimelerin seçilmesidir. Yasalar sadeleştirilmeye çalışılmıştır. Ama bu konuda günümüzde de sorun devam etmektedir.

Günümüzde de Türkçe’nin önlemler alınmazsa farkına varılmazsa bozulma tehdidi altında olduğu konusunda endişeler vardır. Böyle bir tehdidin var olduğunu bilmek bile bunu önlemek için çok büyük bir adımdır. Bu tehdit dil kurallarında (söyleyiş, yazım) ve başka dillerden alıntılarda görülmektedir.

Yabancı kelimeler öncelikle teknolojik gelişmeler sonucu yeni bunan aletlerin ismiyle girmiş: televizyon monitör, cd, video... Yeni bulunan aletlerin isimleri girmekle kalmayıp bu aletlerin özellikleri ve kullanımlarıyla ilgili kelimelerde girmeye başlamış. Bu kelimelerin çok azının Türkçe karşılığı bulunabilmiş .İşin kolayına kaçılarak Bu aletlerin isimleri Türkçe söyleniş şekilleriyle kullanılmaya başlanmıştır.

Bir süre sonra yabancı kelimeleri kullanmak bir özenti haline gelmeye başlandı. Bazı kelimelerin Türkçe karşılığı olmasına rağmen yabancı karşılıkları kullanılmaktadır. Bu da bazı Türkçe kelimelerin zamanla unutulmasına kullanımdan düşmesine yol açmaktadır.

Özenti sebebiyle kullanılan bazı yabancı kelimeler Türkçe o kelimenin anlamını daha iyi karşılayan bir çok kelime olmasına rağmen kullanılmamakta bu da dilimizin fakirleşmesine sebep olmaktadır.

Bazı yabancı sözcükler ise anlamlarının dışında farklı anlamlar yüklenerek bozularak kullanılmaktadır.

Yabancı kelimelerin söylenişi ile ilgilide problem vardır. Bazı sözcükler İngilizce okunuşuyla, bazıları Türkçe okunuşuyla kullanılmaktadır. Hareket anlamına gelen ekşın kelimesi aksiyon olarak ta kullanılmaktadır. Buda dilde karışıklığa sebep olmaktadır.

Özellikle çeşitli yabancı markaların isimlerinden oluşan mağaza isimleri sanki yabancı bir ülkede olduğumuz hissine kapılmamıza yol açıyor. Yabancı mağaza isimleri yerine Türkçe isimlerin kullanılması konusunda yasal bir düzenleme yoktur. Ancak yerel düzeyde bazı çalışmalar bulunmaktadır. Bazı belediyeler iş yeri açma izni alınırken Türkçe isimlerin kullanılması konusunda çalışmalar yapmaktadır. Ülkemizde de bu konu üzerinde dilimizi koruma amacıyla bir yasa tasarısı bulunmaktadır. Gerçi bir dili yasaklar koyarak koruma olanağı var mı dır buda ayrı bir sorundur. Çünkü bir dile yerleşen bir kelimenin benimsenmesi ve kullanılmaya başlanması konusunda kesin kurallar bulunmamaktadır.

Yabancı dillerin tehdidi altında olan sadece Türkçe değildir. Bir çok dilde bu problem vardır. Ama günümüzde bir çok ülke İngilizce’den yapılan alıntılar sebebiyle dilinin tehdit altında olduğu konusunda endişeleri bulunmaktadır. Bu İngilizce son derece soylu, kullanımı kolay, çok üstün bir dil olmasından kaynaklanmamaktadır. Sadece Teknolojik, ekonomik ve siyasi alanda üstün bir ülke olan Amerika tarafından kullanılıyor olmasından kaynaklamaktadır.

Amerika için de her şey güllük gülistanlık değildir. Onlarda dillerine giren İspanyolca kelimelerin çokluğundan ve anlatım bozuklukları yüzünden dillerinin tehdit altında olduğunu öne sürmektedir. Fransızlar çok radikal kararlar almışlar hatta bu konuda yasal düzenlemeler yapmışlardır. Almanlar dillerine giren yabancı sözcüklerin sayısı ile endişe taşımaktadır.

Dünyada tek değişmeyen şey değişimdir. Dillerinde değişmesi ve gelişmesi kaçınılmazdır. Günümüzde ki teknolojik gelişmeler sayesinde dilimize bir çok sözcük girmiş. Dilimiz deki kelime sayısı da gün geçtikçe artmaktadır. Türk Dil Kurumu Cumhuriyetin yılarında çıkardığı sözlükte yaklaşık 20.000 kelime bulunmaktaydı .En son 2000 yılında bastırılan sözlükte 75.000 kelime bulunmaktadır. Bu da cumhuriyetten günümüze Türkçe’mizin sözcük dağarcığının arttığının ve anlatım konusunda eskisine göre Türkçe’nin bir incelik ve çeşitlilik kazandığının göstergesidir.

Dilimizi koruma konusunda herkese görev düşmektedir: Basın, üniversiteler, Türk Dil Kurumu, sivil kuruluşlar, dil dernekleri... Çünkü bir şeyleri fark etmek için tetikte olmanın önemi büyüktür. Endişe içinde olmak gelecek tehlikelere karşıda uyanık olmayı sağlar.

Önemli olan tek şey dilimize sahip çıkmamız ve dilimizi önemsememizdir. Biz dilimize gereken özeni gösterirsek toplum olarak dilimizi korumak içinde yasalara ihtiyaç duymayız. Küreselleşen dünyada, her konuda etkileşim içinde olan insanların dil konusunda etkileşim içinde olmaları da doğaldır. Ama burada tehlike arz eden şey ulus olma bilincini yitirmek , ulus olmanın öneminin farkında olmamaktır.

Dillerin birbirinden etkilenmesi doğaldır. Türkçe çok eski dönemlerden beri bir çok dilden yabancı kelimeler almıştır. Ama Atatürk’ün dediği gibi «Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı diller boyundu­ru­ğun­dan kurtarmalıdır.»

 
Toplam blog
: 72
: 3894
Kayıt tarihi
: 20.09.09
 
 

Evli bir çocuk annesiyim. Eğitim alanında çalışıyorum. Felsefe, sosyoloji, edebiyat alannda atöly..