- Kategori
- Felsefe
Doğru olan eskisi ise, yenisini neden arıyoruz?

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Çok uzak diyarlarda, güzel mi güzel bir bina varmış, atılan sağlam temel üzerine çıkılan birkaç güzel katıyla…
Bu binanın her şeyi varken, bu binaya tanrı her türlü nimeti bahşetmişken, insanlar mutsuz, insanlar huysuz, insanlar pire yüzünden deveyi yakacak kadar özgürlükleri sadece kendisi ve kendisi için kullanıyormuş, bu güzel insanlar ve güzellikler binasında…
Çünkü bu binada insanlar “demokrasi demokrasi” diye bağırırken harcadığı enerjiyi, sadece kendi ve kendi gibi düşünen komşularının haklarını korumak için harcadığından, binanın genel sorunlarına bir türlü kafa yorulamadığından, binadaki çarpıklığı görememişler...
Çok kafalar yorulmuş, binadaki tarikat katında, binadaki kahvehanede, binadaki barda masa başında, binanın yeni katlarının nasıl olması gerektiği hakkında…
Ama insanlar hep paramparça bir şekilde bir tarafa çekiştirmeyi istediğinden binanın şeklini, ne yazık ki çarpıklığa kalıcı çözümler bulunamıyormuş bu masal binasında…
Komşu ya da uzak binalardaki her türlü metot, yaklaşım denenmiş ama bir türlü düzelmemiş işler, yıllar yıllar önce ebediyete göçen çok çok değer verdikleri atalarının temellerini attığı binanın üzerine kendilerince çıktıkları katlarda…
Çünkü bu binada çok az kimse, atalarının attığı temele uygun kat çıkmak için çabalamaktaymış uzunca süredir…
Bu çok az insanın dışında kalan ve çoğunluğu oluşturanlar, özgürlüklerin arkasına sığınarak ve atalarının ebediyete intikal etmesini fırsat bilerek, inşa ettikleri kendi katlarında hiçbir kurala da uymamışlar. Bunun sonucu olarak da, sağdan-soldan çıkıntılı ördüklerinden çıkılan her bir katın tuğlalarını, ev temel ve temele yakın olan ve doğru örülen tuğla ile çıkılan katlar dışında sallanır bir hâl almış zamanla…
Zamanla herkes, bir şeylerin yanlış yapıldığını anlamaya başlamış ama bu arada da batan geminin mallarını kapışırcasına “ne koparırsam o kârdır” diyerek, hiç acımadan yeni katlar çıkma çabası içerisine girmişler kısa zamanda…
Okyanus ötesinden gelen ve yıllardır kendilerini kandıran müteahhit’in sözlerine kanarak inşa etmek istemişler, bu yeni katları ama bir türlü görememişler, o uzaklardan gelenin sadece ve sadece deposundaki malı boşaltmak için böylesine bir tercihin peşinde koştuğunu ve binanın çıkılan katlarının yıkılmasının onun için hiç önemli olmadığını…
Gün gelmiş, Okyanus ötesinden gelene uyarak, binanın temelini (I. Temel) yıkıp yeni temelin (II. Temel) üzerine yeni bina inşa etmeyi denemişler ama becerememişler ama onu da becerememişler...
Sonunda anlamışlar ki binayı yükseltmeyi istedikleri arazi parçasına en uygun temel zaten zamanında, binanın kurucusu tarafından atılanıymış…
Gün gelmiş, Okyanus ötesinden gelenin gerçek yüzüyle karşı karşıya kalmışlar, karanlık tünelden çıkıp gözlerinin kamaşması ortadan kalkar kalkmaz...
Zamanla da seslerini yükseltir olmuşlar, temele uygun olarak tuğlalarını örmedikleri kendi katlarının balkonlarından uzaklardan gelen o adama...
Balkon çökecek diye sürekli korku içinde olduklarından da, Okyanus ötesinden gelen o adama karşı yeterince çıkaramamışlar seslerini aslına bakacak olursanız...
Ta ki temelin hemen üzerindeki katlara, temele uygun olarak tuğla ören insanlar, bu, güzel insanlar ve güzellikler ülkesinin başkentindeki Şafakdoğan Meydanında kendileri gibi düşünen diğer milyonlarla buluşuncaya kadar...
Ama o günden sonra, üst katlardakilerde de korkuyla karışık bir cesaret belirmiş ve Okyanus ötesinden gelene seslerini daha bir yükseltir olmuşlar...
Anlamışlar sonunda, Okyanus ötesinden gelenin gerçek emellerini ve Okyanus ötesinden gelenin kendilerine, kendileriyle aynı apartmanda oturan diğer komşuları kadar yakın olamayacağını…
Hele hele, temeli atan atalarına bu güne kadar yaptıkları haksızlıkları iyiden iyiye görür, O’nun tarif ettiği yönün tersine giderek, kendilerince kat çıkma arzularının hep başlarına çuval ördüğünüde anlamışlar zamanla...
Ancak o güne kadar temele yakın oturan komşularına çok yanlış yapmış olduklarından, onların güvenine hiçbir şekilde sahip olamıyorlarmış...
Temele uygun yeni katlar inşa etmek istedikleri halde, o güne kadar düzenli bir biçimde kat çıkma alışkanlığı edinmemiş olduklarından ve temelin özelliklerini de tam olarak algılayamadıklarından, sürekli hata yapar olmuşlar...
Okyanus ötesinden gelen O adamla beraber yıllardır çıktıkları yanlış katların yıkılma zamanının geldiğinden artık emin olmuşlar sonunda...
Hikâyemizin sonunda, temele yakın oturan insanlar, temele uzak olanlara temelin doğrularını anlatmaları gerektiği yönünde düşünce geliştirir olmuşlar…
Bu arada temele yakın katlarda oturanların da, temele uzak katlar yıkılınca Atalarının attığı temele uygun olarak, yeni katların inşasına başlama düşüncesiyle inşaat malzemeleri sipariş etmeye başlamış olduklarını görüyoruz…
Bu arada temele uzak yerde oturanlar da, temele yakın yerde misafir edilmişler, temele uygun yeni evleri inşa edilinceye kadar…
Eski temelin üzerine gökdelen şeklinde inşa edilecek bu yeni eski binada, her kat sahibi, havadar, bol güneşli eve ve anlayışlı komşulara sahip olacağını bildiğinden, heyecan içinde bekler olmuş bitecek bu yeni evlerini...
İnşa edilecek bu yeni gökdelenin komşu gökdelenlerce ya da gecekondularca rahatsız edilmemesi en büyük isteğiymiş o temeli yıllardır savunanların, yıllardır çektikleri sıkıntıların karşılığı olarak...
Hikâyemizin devamında, eski temel üzerine inşa edilecek bu yeni binanın ne kadar güzel ve binada yaşayanların da ne kadar mutlu olacağının geldiğini belirtmeme gerek yok diye düşünüyorum…
Yanılıyor muyum yoksa? Sizce de böyle bitmez mi, bu hikâye?
Kalın sağlıcakla…