Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Aralık '10

 
Kategori
Felsefe
 

Doğruluk

Doğruluk
 

Bizim içimizde bulunan, toplumsal yaşayış içinde uyandırılmış, yasa, kural ve toplumsal ilkelerin karar alma anında işe koşulmasıdır. Kişi karar alırken kafasının ve kalbinin sesini dinler. Kafasında kendisine o güne kadar öğretilen doğru bildiği gerçekler yatar, kalbimiz ise daha derinlerde yatan, kanunların, kuralların da ötesinde olan bizim öz vicdanımızın sesini söyler.

Yasalara uymaya çalışırız, bize doğru diye belletilen gerçekleri anımsamaya çalışırız ama bazen de karar alma anında bazı şeylerin bize öğretilenlere veya söylenenlere uymadığını, bazı yanlışların olduğunu hissederiz. O zaman, yani karar anında kişi neye uyacaktır. Sadece önündeki yazılı kurallara mı? Yoksa vicdanının emrettiği doğrulara mı? Kişi, karar anında verdiği kararların doğruluğuyla ölçülür.

Sağlam karakterli bir kişi sağlam, herkes tarafından beğenilen kararlar verir. Bu kararların sonucu karşıdaki kişiler ve toplum tarafından onanır ve paylaşılır. Bir insan sürekli toplum tarafından beğenilmeyen kararlar veriyorsa, o kişi doğrulardan şaşıyor, herkese ters düşüyor demektir.

Kişi toplumun tersine bir karar alıyor ve bunun doğru olduğunu savunuyorsa, ya toplum doğrudur, yada kişi. Çünkü burada bir terslik söz konusudur. Eğer toplum kişinin kendisinden hareket ettiği ilkeleri, doğruları bilmiyorsa, alınan karara karşı gelebilir, doğru bulmayabilir. Karar veren kişi, verdiği kararın gerekçesini de açıklamalıdır. Neye göre böyle bir karar vermiştir. Niye karar doğrudur.

Doğruluk, doğruların savunulmasından geçer. Kişinin doğru olduğunu nasıl anlayacağız? Bilimsel gerçeklere bağlı olmasından. Çünkü doğrular çok çabuk demagojik tartışma yöntemleriyle odağından saptırılır. Yanlış olan bir şey , doğru; doğru olan bir şey de yanlış olarak takdim edilebilir. O zaman doğruları açıklayan kişinin kişiliği, karakteri kadar; bizim de, verilen kararların doğruluk derecesini tartacak, anlayacak bilgimizin olması gerekir. Eğer karşıdakinin düşüncesini tartamıyorsak, sürekli onaylıyorsak o zaman bizim karakterimizin zayıf olduğu, edilgen bir yapımızın olduğu anlaşılır.
Doğruluk, doğruları söylediğini iddia eden kişinin karakterine bağlı olduğu kadar, bizim o doğruları anlayabilme, tartabilme ve kabullenebilme gücümüze bağlıdır

Bir söz vardır: “Doğrular, eğilir fakat yıkılmazlar, ” Bu söz sürekli doğruları savunan kişilerin sonunda yenilmeyeceğini gösterir. Fakat bu çeşit bir inatlaşma, “Doğrucu Davut” haline dönüşürse durum üzerinde düşünmek gerekir. Kişi, kendisinin inandığı doğruları mı savunuyor, yoksa salt gerçekleri mi?

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..