- Kategori
- Kent Yaşamı
Dünyanın en eski kentinde yaşamak

Dünyanın en eski kentinde, insanoğlunun en eski mesleklerinden birisi; yemenicilik
Dünyanın en eski şehrinde yaşadığınızı öğrenseniz neler hissedersiniz? Soluğunuz havada insanoğlunun binyıllar süren macerasının kokusunu duyumsar mısınız? Her adımınızda, insanların ilk yerleşik hayat deneyimlerinin izini sürer misiniz?
Bulunduğumuz coğrafyanın insanlık tarihindeki önemi dolayısı ile kentlerimizin birçoğu tarihi nitelik taşır. Bu nedenle birçoğumuzun yaşamı tarihten gelen izlerle iç içe geçer. Ve ne yazık ki bu durum çoğumuz için kanıksanmıştır. Ayrıcalığımızın farkına bile varmayız.
Dünyanın en eski kentinde yaşasanız ne hissederdiniz? Kendinizi tarihin sahnesinin değerli bir figüranı, insanoğlunun yerleşik yaşam deneyiminin son temsilcisi olarak görür müydünüz?
Üzerinde halen insanların yaşadığı dünyanın en eski yerleşim yerini merak ettiniz mi?
İsterseniz teknolojinin kolaylığından faydalanın ve google’da “oldest city in the world” cümlesini yazarak bir arama yapın. Sıralanacak olan listede ilk sıradan itibaren girmeye başlayarak, sitelerde yeralan kent isimleri listelerine bir göz atın. Tanıdık ve sizi şaşırtacak kent isimleri ile karşılaşacağınızdan emin olabilirsiniz.
Aslında halen üzerinde tartışmalar devam etse de, benim şehrim, Gaziantep, UNESCO kayıtlarında dünyanın en eski şehri olarak gözüküyor. Gaziantep’in mevcut yerleşiminin 12 km kuzeyinde, şu anki Organize Sanayi Bölgesi ile kent yerleşimi arasında kalan Dülük harabeleri, antik zamandaki ismi ile Dolichenos yerleşimi, şehrimin bu unvanı taşımasına gerekçe olmakta.
Kentin tarihçesini detaylandırmak istemiyorum çünkü her işin olduğu gibi kent tarihini aktarmanın, çözümlemenin de kendine özgü bir tekniği var ve ben bu tekniğe oldukça uzağım. Zaten internette de basitçe aramalarla bu detaylara kolayca ulaşabilirsiniz.
Benim üstünde durmak istediğim aslında bu gerçeğin bir Gazianteplinin olduğu gibi, Anadolu coğrafyasında yaşayan büyük bir çoğunluk için bilinmiyor oluşu. Birkaç kez gezdiğim harabelere dair ne detayl ı bir kazıya, ne bölgeyi çekici hale getirecek bir sayfiye yeri düzenlemesine, ne bir tanıtım ve bilgilendirme çabasına, ne de turizm acenteleri tarafından o bölgeye yönlendiren bir programa tanık oldum.
Bunları da bir yana bırakacak olursak, yaşanılan şehrin tarihsel konumunun ayırdın da olmamak, aslında dünyanın en eski şehirlerine sahip olsak da hala şehirli olamadığımızın en güzel göstergesi. İstanbul’da tarihi Bizans sarayının kalıntılarının üzerinde otel yapmaya kalkmakta benzer bir durumun ifadesi değil mi?
Ancak bizler hissetmesek de, kent kendi kültürünü içten içe geliştiriyor, katmanlaştırıyor ve zenginleştiriyor. Gerçi bu insan yaşamının en temel ihtiyaçları üzerinden gerçekleşiyor ama olsun kültür kültürdür ne de olsa. Bunun en güzel örneği ne midir? Elbette Ankara Ticaret Odası (ATO) ile Ankara Patent Bürosunun, 81 ili kapsayan bir çalışma ile çıkardığı Türkiye'nin lezzet haritası. Söz konusu çalışma ile Türkiye’de her ilin ve bölgenin sahip olduğu yemek, tatlı ve içecek sayısı çıkarılmış ve bilin bakalım yemek çeşidi sayısında en önde yer alan il hangisi? Elbette dünyanın en eski yerleşimi olan şehrim Gaziantep. Hem de kapanması mümkün olmayan bir farkla. Araştırmaya göre, Gaziantep mutfağı tam 291 çeşit yemek, tatlı ve içecekten oluşuyor. İkinci sırada en fazla yiyecek ve içecek sayısına sahip olan il Elazığ ve çeşit sayısı 154. Yani Gaziantep yemek çeşidi konusunda, en yakın rakibine iki katına yakın fark atmış durumda.
Eh, insanoğlunun ilk yerleşik yaşamından beridir ocak dumanının tüttüğü bir kentte bu kadar geniş bir mutfak zenginliğinin olması hiçte garip değil aslında.
Tüm bunların üzerine Cumhuriyetimizin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk nüfus kayıt işlemleri esnasında, Gaziantep kütüğüne kaydolduğunu söylesem, gerekçeleri üzerine çokta düşünmezsiniz herhalde. Kim dünyanın en eski şehrinin ve bu coğrafyanın en zengin mutfağının bir üyesi olmak istemez ki?