Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '08

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

En güzel hikayem

En güzel hikayem
 

mükemmellik..


Şimdilerde yaşamsal boşluğumdan yeni uyandım. Zifiri bir haldi bendeki; kuytu bir köşede kara kalemle çizilmiş bir resmi andırıyordum. Korkulu bir rüyaydı sanki... Bir an hiç bitmeyecek sandım. Peki, neydi bendeki cansızlığa gebe utanç vergisi... Sanki hayatım borsa olmuşçasına inişli çıkışlı grafikler gösteriyor ve buna en çok hayatımda izdüşümleri olan hayatlar seviniyor. Neyse ki bitti.

Uyanış ve silkeleniş tatlı bir rüyayı anımsattı. Ufak bir tebessüm yüzümdeki yerini hemen aldı. Gülümsemek kadar güzel bir sevda bendeki... Sanki ucu ucuna değmiyor düğmelerimin, her biri bin nasihatle naz yapıyor bana. Mutluluk ya ömürde kaç kere yaşanıyor ki.
İnsan büyüdükçe hayallerine de bir şeyler katıyor. Eskilerde çizgi film karakteriydim şimdilerde adı hikâye olarak belirtilmiş mutluluk oyunu. Evet, yaşanmalıydı adı da pek güzel mutlulukla kanka gibi... BENIM EN GUZEL HIKAYEM... Sanki yaşamsal bir tutku bendeki; nesilden nesile. Birden aklım çocukluğumdaki korkulara endekslendi. Şimdilerde korku filmlerine bile güler olduk ve her defasında filmin çirkinliğini belirten o mazlum ama şeker yüz ifadesi... Sanki belirsizliğin birer ödülü, sanki her birinde güzel bir hatıra geçmişte kalan güzel anılar...

Ama bu seferki ne anıydı ne de hatıra bu yaşanacak önümde tepsi gibi duran içinde şekerden hayatları barındıran en güzel hikâyemdi. Bazen içinde belirsizliklerde olsa kabulümdü; çünkü benim hikâyemdi yaşanmalıydı, tadılmalıydı şeker tadında. Zaten hayatımın her anına etkide bulundu. Şimdiye kadar belirsizlik denen soru şekli nereye baksam gidişim oluyordu. Bu birden çok olduğu vakit olduğum yerde de saymama nedendi.

Tıpkı şiir gibiyiz seninle; bir kıtada sanatsal olup diğer kıtalarda yüzeysel bir tartışma alanıydık. Seninle her zaman bir şeker uğruna sınıfta kalandık. Seni izlerken o tatlı gülümsemen yok mu kendimi oldum olası istediğim şekerden yapılmış dünyada buluyorum hemen. Düşünsene şekersiz bir dünya, çocuk gibi ağlarız valla. Düşünmek bile şuan yanımda olan şekerlerime sevgimi arttırıyor, ben onlarsız ne yaparım. Bir de çok şikâyette bulunduğumuz bulutumuz ve onunla gelen gözyaşımız var. Sanki hep bizim tepemizde geziniyor ve hemen hemen her saniye ağlıyor, bizde nasıp olarak hep ıslanıyoruz şemsiye denilen dünya benzeri aygıt bizi korumak istese de bizim ruhumuz o yağmurdan nasibini hemen alıyor ıslanıyoruz doya doya ama dokunamıyoruz o ıslaklıya damla her düştüğünde biraz daha ağırlaşıyor ruhum derin olup kayboluyorum, düşüncelerim bile saydam bir hal alıyor bunu bende anlamıyorum ve sonraları hepsi birer güzel söz olarak geri dönüyor bu da en çok senin hoşuna gidiyor.

Bazen öyle çekilmez oluyor ki yağmur birde yanında kankası eşlik ediyor şarkımıza ve melodi oluyor sallanan kuytu yarınlara o sallandıkça biz daha çok inanıyoruz hikâye denen mutluluğa, o sallandıkça hayallerimiz bir bir gerçek oluyor bir adım sonrası banım en güzel hikâyem, evet duygusal gerçeklere inat bir duruş, yıkıldı, yıkılacak dünyaya güzel bir ders niteliği taşıyor, sanki savaşın tam ortasındayız tek dikili ağaç ve güzellik biziz, biz seninle bir şekerin bir çocuğu mutlu ettiği kadar anlamlıyız, onun anlamı iradesinde saklı masum bir duygu, onun masumiyeti ise dünyalara bedel BENIM EN GUZEL HIKAYEM, şiirsel yalnızlık derler hep, ötesinde aşk vardır sonrasında hüzün bitişinde ikisini de bulamazsın, tıpkı bir film edasında cansız bedenleri anlatır sonu aslında hiç bir film kötü sonla bitmez neyse ki benim eskilerdeki masal gibi olan çocukluk sevdam şimdilerde dünyalara bedel BENIM EN GUZEL HIKAYEM...

Sevdada dile getirilen aksam, sanki duvarlarımı yeşile boyamışçasına bir umut, bir yankı uyandırıyor bende ve direk aklıma nerde o eski sevdalar dedirtiyor, şimdilerde afili denen hüzün sarmış insanları, ne kadar olaylara şemsiye tutsalar da o bir yerlerden sızıp buluveriyor ve sonrasında içinden çıkılmaz sonuçsuz bir kaza.

Hayatta üç olaya mağrur kaldım, ilk olarak yürüdüğüm koştuğum herhangi bir heyecanı yüzümde yansıttığım sokaklar, sokaklarım bostu bu bendeki vakit kaybına kardeşti sanki biraz hüzün kattı yüreğime, şimdilerde herkesten uzaktım, alıntı denen şehrin üstünde hayalet gibi dolaşandım, belki de artık yüreğim kaldırmıyor ve gidiş tek çare olarak önüme sunuluyor, gitmeli miyim yoksa yırtık uçurtmamdaki sevdam gibi en güzel hikâyemi yazmaya devam mı etmeliyim, yazmak ifade etmek kolayda noktadan sonraki cümle kurmak çok zor gözüküyor. Kelimelerimde tıpkı yaşamlar gibi vurgulu, belki de gizli özne görevi üstleniyor ve anlattığı sen bu şehrin azizisin kaleminle o güzelliği rengârenk belirtensin, o halde bir gezinti vakti dolaşalım, uçalım ve izleyelim sebepsiz cinayetleri, anlamsız hikayeleri bilmem, görmem gerek çünkü benim hikayem anlamsızlıya tokat gibi gelmeli ve hiç bir hikayeye benzememeli.

Saldım ipleri uçurttum uçurtmamı, o havada süzülürken ben koca bir yalnızlığa daldım, o özgürdü ama ipi hala benim elimdeydi ve aklımdaki sanırım benim iplerimde hayatın elinde, beni de o yönlendiriyor şekilden şekle sokuyor bozuyor sonra tekrar yapıyor. Beynimdeki ile işleyişim çok farklı uyandım yüzümü yıkadım özgürlük denen abideye ruhsal kaidemle bağlandım, vermedi, alamadım bu kez uçurtmamın ipini çözdüm, bıraktım özgürlük denen afili kente bir zaman sonra kayboldu, bende aynısını yapmalıydım şimdi onun uğraşındayım, hikâyemi özgür kılmalıydım bir şeker mahiyetinde yüzü asılmamalıydı, o hep gülmeliydi uzaktan da olsa bu gönül o ana en çok sevinen olur.

Kimi sevdalar olumsuz hava koşullarına kapılır ve bir daha dönüşü olmayan gidişler yaşanır işte benimki böyle olmamalı sonsuzluk denen şiirde kare kare mutluluğu yansıtmalı ve ardı sıra o kelimeleri bütün dünyaya haykırmalı.
Benim hikayem sahte olmamalı benim hikayem bütün dünyaya bedel olmalı, satır satır okunmalı ve sonrasında koca bir alkış tutulmalı ama bu yalnızlığın alkışı ve sonrası benim en güzel hikayem, seviyorum denmesi Asya’dan Avrupa’ya tek bir kelime ile bir roman olup sunulması lazım , insan kendi içinde bazen yasar bazen de ölür isteklerine bazen karşılık verir bazen veremez.
Benimse bulunduğum çocukluk rüyamdan değişiklik kurgusunun en güzel anını yasıyorum belki gerçekten uzayım, belki kabul etmiyorum hicranı bu yüzden potansiyeli bolca zifiri bir düşüncem ve elimde mutluluğun göz yaşlarını oluşturacak bir kalemim var benim.

Eskilerde yaşadığım şeytan uçurtmam, şimdilerde ise benim en güzel hikayem, bir çığlık gibi seslendiriliyor ama kimse duymuyor, görmüyor , hissetmiyor. Bu gidişler bu isyan dünya sefaletle çalkalanıyor bir yürek bunlara isyan ediyor, çabalıyor , ağlıyor, haykırıyor ama kimse duymuyor ve satır satır gösteriyor sonsuzluktaki mutluluğun anahtarını.

O yaşanası en güzel hikaye, her insanın her varlığın bir hikayesi ve bir sonu vardır iyi veya kotu sonla biten , bitince başka bir rüya istenir ve diğeri çoktan unutulup buruşturulup çöpe atılır. Benim dünyamda bu bir yansıma benim dünyamda bu bir grafik cehaletin ve tanımsızlığın baş yapıtı, o halde şimdi sonsuzluk denen denizde o huzuru seninle bir ömür paylaşmalı, ve bu kez kalemimi sana uzatıyorum , şimdi senin cümlelerinin dans etme zamanı, şimdi mutluluğunu yansıtma anı, sana kelemimi verdim gönlüm gibi koruduğum, sana yırtık uçurtmamı verdim, benim hayatım gibi, sana sevgimi verdim tıpkı kendim gibi şimdi satır bası ve kalem senin elinde bir silah.

Şimdi yazma zamanı , şimdi anlatma zamanı, yaz dök içindeki kuytu ama gerçek yarınları, bu gönül sana yolunu, yorumunu, kalemini, sevdasını önüne sunuyor , yaz ki bu kez bir ilk olsun, yaz ki bu sefer hep kaybeden aşk, biz de mutluluğu bulsun ...

 
Toplam blog
: 29
: 526
Kayıt tarihi
: 31.12.07
 
 

Şafak Soysal Ünıverste öğrencısıyım, yazı yazmayı ve okumayı cok sevıyorum sanırım bu kadarı yeter..