- Kategori
- Blog
Eymir'e giden yolun başlangıcı

Başlıktan da anlaşılacağı gibi, Eymir'e giden yolun başlangıcı vardı öncelikle uzun mesafeleri kat ederek aşılması, bir gün önceden yola çıkarak son hazırlıkların gözden geçirilmesi gereken. Günler öncesinden başlayan stresli, heyecanlı, kim gelecek, gelemeyecek bildirimleri son aşamaya ulaşmış, işte yola çıkma zamanı gelmişti nihayet.
Kolay mı, organizasyon ekibinden Fulya ve Seda ile yola çıkarak, varış noktasında Pirmete ve Akdenizli ile buluşacak olmak. Sabah saat 07:00 'de kuzenlerle otogar'da buluştuğumuzda aynı şehirde yaşamamıza rağmen yoğunluktan dolayı görüşememenin özlemini gidermeye çalıştık öncelikle. ''Bu ne hal çok zayıflamışsın? '', ''yürüyorum, halk oyunları var''.. ''Hasta değilsin umarım, yüzün küçücük kalmış'', ''yok canım, iyiyim ben'' .. ''Arabaya geçelim mi artık?'' ''Tamam Seda'cığım, geliyoruz''. ''Yine yoldayız Ahmet Aydın ve Mehmet Eren tabiriyle Osmaniye atlıları olarak kızlar''. Neyse, hareket ediyoruz nihayet. ''Akşam Börek ve kek yapacaktım ama fırsat olmadı bir türlü. Neyse ki mola yerimizin kahvaltıları çok güzel oluyor, biraz sabredersek Torosların eteklerinde yeşilin tonlarına bakarak mis gibi çayımızı yudumlar, lavaş ekmeği ile kahvaltı edebiliriz, ne dersiniz ? Yanaklar beliren tebessümler yanıtların ne olduğunu belli ettiğinden fazla konuşmaya gerek kalmıyordu.
Sabah mahmurluğunun değişik tiplerde insanları gözleyerek atıldığı yolculuğumuzun başlangıcında zihnime en çok yer eden, yaşlı bir amca ile yan tarafındaki gencin birbirlerine yan yan bakmaları ile başlayıp, koyu sohbete dönüşen diyaloglarıydı sessiz gülüşlerle ortak olduğumuz. Sonra.. İşte bundan sonraki dakikalar tam bir komediydi Ankara'ya varışımıza kadar.
Adana'da büyük otogara gitmemiz gerekiyor aktarmalı seyahat ettiğimizden dolayı. ''Şoför Bey, otogara gitmemiz gerek çok kısa sürede, firmanızın servisi var mı? ''Abla, servisler kalktı ama ben size yardımcı olurum, merak etmeyin. Şimdi taksi'ye doğru yürüyelim ama siz konuşma işini bana bırakın olur mu ?'' ''Tamam, öyle olsun bakalım ''. ''Taksiii... Otogar'a yolcumuz var. Yabancı değil ablalarım. Kaça gidersin? ''Ağbi 15 ytl'' bundan uygun olmaz inan ki'' ''Peki, anlaştık. ''Şoför bey, trafiğin daha az olduğu bir istikametten gidebilir miyiz, otobüsümüzün hareket saati geldi, geç kaldık, kaçırmak istemiyoruz. ''Arabanız kaçta hareket ediyor hanımefendi?'' ''10 dakika sonra.''
''Bir dokun bin ah işit'' sözünün doğruluğunu kanıtlarcasına dertlenen şoförümüz bu dakikadan itibaren, Türkiye'nin seçim sürecinden, dünyadaki gelişmelere kadar bilgisi dahilinde her konuda fikrini sormadan, herhangi bir konu olmaksızın kendiliğinden konuşmaya başladı sinirli, öfkeli,sesini duyurmak istercesine. ''Yolları da köstebek yuvasına çevirdiler, ne yapacağımızı şaşırdık. Ne yolların çukuru kapanıyor, ne inşaatlar bitiyor. Yıllardır bir çözüm bulunmadı şehrin alt yapısına.'' Bu nasıl devlet? deyince, suçlu oluyoruz bir de.. Offffff of. Dış politika, AB, derken ülkeyi unuttular. Yine şehit varmış '' ''Çok kötü, gencecik delikanlılar gitti, ocaklar söndü yine'' .
Taksiden inip, koşar adımlarla otobüsün olduğu perona ilerliyoruz. Muavin bizi güler yüzle karşılıyor ama içeri girdiğimizde yolcuların pek de aynı duygularda olmadığını bakışlarından anlıyoruz. İşte Ankara yolundayız. Birkaç dakika da olsa insanları bekletmiş olmanın mahcubiyetini üzerimizden attıktan sonra sohbetimiz başlıyor. Seda'nın fotoğraf merakı ve ilgisi Fulya ve benden sonra diğer yolculara yönelmeye başlayınca otobüste sempatiyle bakanlar ve nereden çıktı bu da şimdi düşüncesini gözleriyle ifade edenler olmak üzere iki ayrı kitle yaratmayı da başarıyoruz. Ön koltukta oturan hafif göbekli, orta yaşlı, güler yüzlü yolcu bizleri gazeteci zannederek, dikkatle konuşmalarımızı dinleyip, sürekli poz verir halde otururken, uykuya dalıyor. Etrafımızda böylesine farklı durumlar yaşanırken, Eymir'le ilgili düşünce ve heyecanları paylaşıyor, kaç kişi olacağız, kimler gelecek, yenilerden kimleri tanıyacağız konuşmalarıyla. Bir, iki,üç derken, yola çıkışımızdan yedi saat sonra Ankara'ya ulaşıyoruz...
Şimdi sıra Aşti'den bizi alacak olan Hakan'la buluşmaya geliyor. Gelen yolcu salonu'nda etrafa bakıp, tanıdık bir yüz arıyoruz. Fulya, telefona sarılıp, ''Hakan nerdesin?'' demeye hazırlanırken Seda'nın, ''Şu gelen Hakan mı? sözü bakışlarımızı hızlı hızlı bize doğru gelmekte olan insana yöneltiyor. Tereddütlü halde, acaba O'mu, değil mi derken, ''Merhaba, yolculuğunuz nasıl geçti arkadaşlar, bekletmedim umarım'' diyen kişinin Hakan olduğunu anlıyoruz şaşkın bakışlar içinde. ''Hakan ne kadar değişmişsin görmeyeli, kilo almışsın'' diyor Fulya. ''Evet, biraz kilo aldım haklısın. Konuşuruz bunları hadi arabaya gidelim, Pirmete ile buluşacağız, bekletmeyelim'' diyor yanımızdaki eşyalardan bir poşet alarak. ''Evet arkadaşlar, Eymir'e hazırlıkların son durumunu kontrol etmeye gidiyoruz şimdi hazır mısınız? diyor, ters istikamete doğru yol alarak. Eyvah, Eskişehir yolu'na döndün, bu trafikten çıkmak zamanımızı alacak derken kıvrak bir manevra sayesinde Eymir yoluna doğru dönüş yapabiliyoruz. Kahkahalar şimdiden başlıyor, yanlışlıkları belgesele dönüştüren kayıtlar fotoğrafçımız Seda'nın deklanşör ve kayıtlarından daha güzel izleniyor.
Eymir'e giden yolun başlangıcında aklımda, unutulmaz yol belgeseli, kahkahalar, sürekli çekilen fotoğraflar, yolu kaybedişimiz ve nasıl geçtiğini anlamadığımız saatler var öncelikle......Eymir toplantısı'na doğru ilerlerken bunları geçmek olmazdı. Unutulmazlık nerede denilebilir bu cümlelerin ardından.
Bu sadece başlangıçtı Eymir toplantısından bir gün önce yaşanan, yıllarca unutulmayacak olan.... Devamı.........Geliyor, merak etmeyin.....
Fotoğraf: Tuğba,Pirmete, Seda
Kolay mı, organizasyon ekibinden Fulya ve Seda ile yola çıkarak, varış noktasında Pirmete ve Akdenizli ile buluşacak olmak. Sabah saat 07:00 'de kuzenlerle otogar'da buluştuğumuzda aynı şehirde yaşamamıza rağmen yoğunluktan dolayı görüşememenin özlemini gidermeye çalıştık öncelikle. ''Bu ne hal çok zayıflamışsın? '', ''yürüyorum, halk oyunları var''.. ''Hasta değilsin umarım, yüzün küçücük kalmış'', ''yok canım, iyiyim ben'' .. ''Arabaya geçelim mi artık?'' ''Tamam Seda'cığım, geliyoruz''. ''Yine yoldayız Ahmet Aydın ve Mehmet Eren tabiriyle Osmaniye atlıları olarak kızlar''. Neyse, hareket ediyoruz nihayet. ''Akşam Börek ve kek yapacaktım ama fırsat olmadı bir türlü. Neyse ki mola yerimizin kahvaltıları çok güzel oluyor, biraz sabredersek Torosların eteklerinde yeşilin tonlarına bakarak mis gibi çayımızı yudumlar, lavaş ekmeği ile kahvaltı edebiliriz, ne dersiniz ? Yanaklar beliren tebessümler yanıtların ne olduğunu belli ettiğinden fazla konuşmaya gerek kalmıyordu.
Sabah mahmurluğunun değişik tiplerde insanları gözleyerek atıldığı yolculuğumuzun başlangıcında zihnime en çok yer eden, yaşlı bir amca ile yan tarafındaki gencin birbirlerine yan yan bakmaları ile başlayıp, koyu sohbete dönüşen diyaloglarıydı sessiz gülüşlerle ortak olduğumuz. Sonra.. İşte bundan sonraki dakikalar tam bir komediydi Ankara'ya varışımıza kadar.
Adana'da büyük otogara gitmemiz gerekiyor aktarmalı seyahat ettiğimizden dolayı. ''Şoför Bey, otogara gitmemiz gerek çok kısa sürede, firmanızın servisi var mı? ''Abla, servisler kalktı ama ben size yardımcı olurum, merak etmeyin. Şimdi taksi'ye doğru yürüyelim ama siz konuşma işini bana bırakın olur mu ?'' ''Tamam, öyle olsun bakalım ''. ''Taksiii... Otogar'a yolcumuz var. Yabancı değil ablalarım. Kaça gidersin? ''Ağbi 15 ytl'' bundan uygun olmaz inan ki'' ''Peki, anlaştık. ''Şoför bey, trafiğin daha az olduğu bir istikametten gidebilir miyiz, otobüsümüzün hareket saati geldi, geç kaldık, kaçırmak istemiyoruz. ''Arabanız kaçta hareket ediyor hanımefendi?'' ''10 dakika sonra.''
''Bir dokun bin ah işit'' sözünün doğruluğunu kanıtlarcasına dertlenen şoförümüz bu dakikadan itibaren, Türkiye'nin seçim sürecinden, dünyadaki gelişmelere kadar bilgisi dahilinde her konuda fikrini sormadan, herhangi bir konu olmaksızın kendiliğinden konuşmaya başladı sinirli, öfkeli,sesini duyurmak istercesine. ''Yolları da köstebek yuvasına çevirdiler, ne yapacağımızı şaşırdık. Ne yolların çukuru kapanıyor, ne inşaatlar bitiyor. Yıllardır bir çözüm bulunmadı şehrin alt yapısına.'' Bu nasıl devlet? deyince, suçlu oluyoruz bir de.. Offffff of. Dış politika, AB, derken ülkeyi unuttular. Yine şehit varmış '' ''Çok kötü, gencecik delikanlılar gitti, ocaklar söndü yine'' .
Taksiden inip, koşar adımlarla otobüsün olduğu perona ilerliyoruz. Muavin bizi güler yüzle karşılıyor ama içeri girdiğimizde yolcuların pek de aynı duygularda olmadığını bakışlarından anlıyoruz. İşte Ankara yolundayız. Birkaç dakika da olsa insanları bekletmiş olmanın mahcubiyetini üzerimizden attıktan sonra sohbetimiz başlıyor. Seda'nın fotoğraf merakı ve ilgisi Fulya ve benden sonra diğer yolculara yönelmeye başlayınca otobüste sempatiyle bakanlar ve nereden çıktı bu da şimdi düşüncesini gözleriyle ifade edenler olmak üzere iki ayrı kitle yaratmayı da başarıyoruz. Ön koltukta oturan hafif göbekli, orta yaşlı, güler yüzlü yolcu bizleri gazeteci zannederek, dikkatle konuşmalarımızı dinleyip, sürekli poz verir halde otururken, uykuya dalıyor. Etrafımızda böylesine farklı durumlar yaşanırken, Eymir'le ilgili düşünce ve heyecanları paylaşıyor, kaç kişi olacağız, kimler gelecek, yenilerden kimleri tanıyacağız konuşmalarıyla. Bir, iki,üç derken, yola çıkışımızdan yedi saat sonra Ankara'ya ulaşıyoruz...
Şimdi sıra Aşti'den bizi alacak olan Hakan'la buluşmaya geliyor. Gelen yolcu salonu'nda etrafa bakıp, tanıdık bir yüz arıyoruz. Fulya, telefona sarılıp, ''Hakan nerdesin?'' demeye hazırlanırken Seda'nın, ''Şu gelen Hakan mı? sözü bakışlarımızı hızlı hızlı bize doğru gelmekte olan insana yöneltiyor. Tereddütlü halde, acaba O'mu, değil mi derken, ''Merhaba, yolculuğunuz nasıl geçti arkadaşlar, bekletmedim umarım'' diyen kişinin Hakan olduğunu anlıyoruz şaşkın bakışlar içinde. ''Hakan ne kadar değişmişsin görmeyeli, kilo almışsın'' diyor Fulya. ''Evet, biraz kilo aldım haklısın. Konuşuruz bunları hadi arabaya gidelim, Pirmete ile buluşacağız, bekletmeyelim'' diyor yanımızdaki eşyalardan bir poşet alarak. ''Evet arkadaşlar, Eymir'e hazırlıkların son durumunu kontrol etmeye gidiyoruz şimdi hazır mısınız? diyor, ters istikamete doğru yol alarak. Eyvah, Eskişehir yolu'na döndün, bu trafikten çıkmak zamanımızı alacak derken kıvrak bir manevra sayesinde Eymir yoluna doğru dönüş yapabiliyoruz. Kahkahalar şimdiden başlıyor, yanlışlıkları belgesele dönüştüren kayıtlar fotoğrafçımız Seda'nın deklanşör ve kayıtlarından daha güzel izleniyor.
Eymir'e giden yolun başlangıcında aklımda, unutulmaz yol belgeseli, kahkahalar, sürekli çekilen fotoğraflar, yolu kaybedişimiz ve nasıl geçtiğini anlamadığımız saatler var öncelikle......Eymir toplantısı'na doğru ilerlerken bunları geçmek olmazdı. Unutulmazlık nerede denilebilir bu cümlelerin ardından.
Bu sadece başlangıçtı Eymir toplantısından bir gün önce yaşanan, yıllarca unutulmayacak olan.... Devamı.........Geliyor, merak etmeyin.....
Fotoğraf: Tuğba,Pirmete, Seda