Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Aralık '13

 
Kategori
Deneme
 

Farklılık ve farkındalık...

Söze nereden başlayacağını bilmemek, uzun zamandır bir şey yazamayan yazarların durumu herhalde ya da söylenecek söz çok olduğu zamanlar nereden başlayacağını bilemez insan.. Bazen hayat seni öyle yerlere sürükler ki, hayalini kursan bu kadar olmaz diyebilecek duruma gelebilirsin. Sevmek, değer vermek kavramlarının gün geçtikçe önemsizleştiği, çıkarlara döndüğü ya da artık insanların senden beklentilerini karşılayamayacak duruma geldiği zaman sana arkasını döndüğü bir deviri yaşıyoruz. Bazen diyorlar ya “anlat, açılırsın; anlarım seni” diye.. Kimse kimsenin derdinden de halinden de anlayamayacağını hepimiz biliyoruz. Yaşamak gerekir anlamak için. Aynı şeyleri sende yaşayacaksın ki bakalım aynı tepkiyi verebilecek misin demek gerek. Herkes insanların dışardan göründüğü hayatı yorumlamakla kalıyor. Kimse demiyor ki, “yahu ne yaşadı acaba? Ben yaşasam kaldırabilir miydim? Ya da acaba ben yaşasam nasıl bir karar verirdim hayatımı idame etmek için” diye.. Sadece gördüğün şey neyse, gördüğünüzün içinden bir oluş görüp ona odaklanıp; ona yorum yapmak ve öyle yargılamak biz “insan”ların mesleği.

Uzun zamandır yazmadım. Yazmayı çok seven ben, yazmamayı tercih ederek izlemeye yöneldim. Hayata, dışardan bakılan bir pencereden baktım. Gördüğüm şeyler, acı, ızdırap, ve kimsenin kimseye dost olamayacağını anlamak oldu. Yeni bir şehirdeyim, Trabzon’da. İstanbul’dan ayrılmamın 3. ayını yaşıyorum. Mezun olmamın ise 6. ayındayım. Yeni bir hayatımın bitmesi ve farklı yolların bana açılmasının başlangıcında İstanbul’da yaşadığım talihsizliklerin haddi hesabını kime anlatsam anlamadı. Anlayamaz da; dediğim gibi, insan yaşadıkça ancak anlayabilir. Ve yaşadıkça farklı kararlar tepkiler yansıtabilir. Ben başka bir şehirde, başka bir hayat ve başka insanları yeniden tanıma kararı aldım. Çok parlak bir karar değildi belki, doğup büyüdüğün ve alıştığın hayatı bırakıp sıfırdan başlamak fakat belki iyi de gelebilirdi. İyi gelip gelmemek şuan karar verebileceğim bir durum değildi, sonuçta alışma ve adapte süreci hala devam etmekte. Trabzon’a geldiğim gün, büyük umutlar besleyerek, uçakta mutluluk naraları atarak toprağına bastığımda öptüğüm günlerim oldu. Yeni umut ve yeni başlangıcımdı, bir nevi belki de kurtuluşumdu diye tabirlendireyim. Herkesi, her şeyi silerek geldim bu şehire. Sıkıntılar yaşamadım değil. İnsanlar değişikti. Farklı bir yöreydi ve herkesin cesaret edipte yerleşemeyeceği bir yerdi. Kitapsız ve kahvesiz bir şehirdi. Kimse kimsenin halinden, vaktinden, hobilerinden, sevdiği şeylerden anlamayan bir toplumdu. Yalnızlık burada da sürüyordu fakat tatlı bir yalnızlıktı benimki. Deniziyle ve kahvesiyle olan bir yalnızlıktı. Eskiden iki dostum vardı, şimdi üç dostum oldu. Hırçın Karadeniz, kahvem ve kitaplarım. Biz üçümüz çok iyiyiz aslında fakat sosyal olmak istedik başaramadık. Dışarısı sana öyle bakmadı. İstanbul’dan neden geldiğini sorguladı ve kendi düşüncesiyle yorumladı. Halbu ki öyle değildi olanlar ama bir faydası yoktu. Bir kere işlendi insanların kafasına senin hangi sebeplerle buraya geldiğin. Kimse anlamadı beni anlayacağınız.. Herkes bir yara aldığımı ve başımdan büyük olaylar geçtiğini empoze etti beyinlerine. Evet, yaralarım büyüktü fakat Trabzon’un anlayacağı türden değil. Kalp yaralarımdı.. Dost kazıklarımdı.. İnsanlardı en büyük yaram..

Ben Trabzon’a gelirken, artık kendime değer vermeye, zamanı kendime yontmaya karar vererek geldim. Yeni şeyleri kendime yonttum. Dersler çıkardım. Yeri geldi sınavlara hazırlandım. Kitap okudum, bir çok yeri gezdim. Yeni bilgiler edindim. Yeni insanlar tanıdım, tanıdıkça farklı şeyler öğrendim o insanlardan. Zaman böyle geçti ve geçiyor da.. Bu zamana kadar hep başkalarına değer vermekten, kendime değer vermeyi unuttuğumdan dolayı geldim. Unutmuşum kendimi değerli görmeyi. Gerçekten kim dostummuş, kim değilmiş bunu anlamaya geldim. Çok güzel bir şekilde de gördüm bunu. Meğer, o kadar kalabalığın arasında yalnızmışım haberim yokmuş. Bunca seneler, bunca dostluk adına verilen yeminler boşaymış. Verdiğin boş emeklerde cabasıymış. Meğer insanlar sadece anlık yaşıyorlarmış dostluk ve aşk ilişkilerini. Kimse senin gibi bakmıyormuş meğerse… Kimseye yaranamadım. Ne yapsam da ne etsem de, iyilikse iyilik kötülükse kötülük; kimseye yar olamadım. Artık sadece tek pencereden bakıyorum herkese. Farklı alternatifler sadece benim olmalı, farklı pencereler. Mesela yuvarlak tarzı çerçeve pencerelerden insanlara bakıyorum. Çift kapılı uzun boylu pencerelerden ise kendime. Ve böyle daha mutluyum sanki. Çünkü kendime verdiğim değerde karşılığını alıyorum. Farklı olmak ve farkındalığımın farkına varıyorum. Etrafımdaki insanlarda biliyor farklı olduğumu. Onlar farklılık istemedikleri için belki böyle davranıyorlar bana. Alışagelmiş insan tanımak istiyorlar. Kendileri gibi, kendi zevkleriyle uyuşan insanlarla tanışmak istiyorlar. O zaman bende sıyrılıyorum köşeme.. Denizim, kitabım ve kahvem…

Başım ağrımıyor artık eskisi gibi, gözyaşlarım bende kalıyor. Düşünmüyorum onun sıkıntısını “ne yapmalıyım da o dostumun derdine derman olmalıyım” diye kendimi hırpalamıyorum mesela. İnsanlar yalnız kaldıklarında beni arayamıyorlar çünkü sıfırlandı her şeyim ulaşım zor. Ben, kahvem, kitabım ve Karadeniz’im takılıyoruz birbirimizle. Bazen iniyorum sahile, kış olması umrumda değil; konuşuyorum Karadeniz’le. Ya ben boğulacağım seninle ya da sen durgunlaşacaksın diyorum. Cevap veriyor hafif dalgasıyla bana. Huzur.. Aradığım şey sanırım tam da buydu diyorum..

Özlediğim insanlar olmuyor değil. Eski bir dostum vardı hala adını duyduğumda irkildiğim. Beni her ne kadar anlamasa da, aynı kafada olmasak da gülüşünü özlediğim bir dostum var ki; baktığım yerlerde görmüyor değilim ara sıra ama yapacak bir şey elden gelmiyor. Acısıyla tatlısıyla geçmişi sildiğin için pek önemsemiyorsun özlediklerini..

Konuşacak çok konu, söylenecek çok söz var aslında.. Bu sadece bir tanesiydi.
Sevgiyle kalın.

 
Toplam blog
: 99
: 7049
Kayıt tarihi
: 07.08.11
 
 

Bir garip bankacı olmanın yanı sıra, yazarlık yapan; her şeyi olduğu suret için seven bir insanım..