Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '11

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Finans kapital (bankalar krallığı) 2 : Dün ve bugün

Finans kapital (bankalar krallığı) 2 : Dün ve bugün
 

kapitalist modernitenin argumanları


Selam blog okurları…

Yazı dizisinin ikinci kısmını hızlandırılmış bir şekilde; finans kapitalin tabiri caiz ise bankalar krallığı döneminin yansımalarına ayırdım bilinçli okumalar…

Dünya tarihinin hiçbir döneminde insanlık bu denli ucuz olmamıştır. Finans kapital çağının Lord’ları olan bankalar ve kontları olan uluslararası şirketler hegemonyasında dünya ülkeleri; toplumların gelişimlerini sağlık, mutluluk, güven, sosyo – kültürel istikrar ile ölçmüyor; aksine tamamı ekonomik ölçümler olan gayri safi milli hâsıla, enflasyon, menkul kıymetler borsa değerleri gibi ölçümlerle ölçüyor. Bunlar bize yaşam kalitemizi açıklamıyor. Sadece ekonomik yönünü açıklıyor. Gelin görün ki dünya ülkelerinin gözünde halk değil bu ölçümlerin muhatabı sermaye sahiplerinin saadetleri daha önem arz ediyor.

Size Santiago Alba Rico’nun yazısından kısa bir örnek vereyim; kapitalist kriz nedir?

Dünyada 950 milyon aç varsa Kriz değildir.

Dünyada 4 milyar 750 milyon yoksul varsa bu bir Kriz değildir.

Dünyada 1 milyar işsiz varsa bu Kriz değildir.

(…)

113 milyon çocuk eğitimden yoksunsa, 12 milyon çocuk tedavi edilebilir hastalıklarda ölüyorsa bu bir kriz değildir.

(…)

Dörtte biri memelilerden oluşan dünyada 16 bin 306 tür yok olma tehdidi altındaysa bu bir kriz değildir.

 (…) artık 1000 çok uluslu şirket ve 2.5 milyon milyoner için yeterince kâr yok ise… İşte o zaman kapitalist krizden bahsedebiliriz. (kaynak:sendika.org)

Finans kapital işte; insanları ekonomiye tâbi kılıp içi boş maaşlı köleler haline getirmiş kölenin yaşam hakkıymış dinlenme, tatil, sağlık, güvenlik haklarıymış hiç olur mu öyle şey? Köle maaşa bakar, maaş patrona bakar, patron bankaya, borsa yine bankaya bakar. Önemli olan bankaların saadetidir. Şimdilerde ABD gençliğinin sokaklarda haykırdıkları sloganların içeriğinde de bulunan; krizde halktan vergi alıp banka ve büyük şirketlere yardım peşkeşini çeken, Wall Street sakinlerini kurtarmaya çalışan ve çoğunluğu şirket ve bankaların kontrolünde olan ABD maliyesinin densizliğin resmine bakalım. Hatırlarsınız daha dün yani(dikkatinizi çekerim) Arap baharı dediklerinin daha hemen evveli, ABD krize girmişti! değil mi? (hatta bazı Avrupa ülkeleri de dâhil) Ne olmuştu bankalar birer birer iflas bayrağı çekiyordu. Sonra hükümet açtı devletin vanasını. Desem de inanmazsınız ama bankalar bazen kendileri kriz ortamı yaratmaya çalışırlar da neyse.

Bir diğer konu sürekli büyüme paradoksu! Yahu bir kere sistemlerin doğasına aykırı bir sistemin büyüme evresi vardır. Optimuma ulaştıktan sonra yavaşlama hatta gerileme evresine geçer. Nereye sürekli büyüme diyorsun. Müslüman olsan derim ki; Allah rızkı gönderiyor zaten. Tövbe! Ülkelerin büyüme endeksli olması, aslında ülkelerin günahı değil. Şeytan yaptırıyor! Yani sermaye yaptırıyor. Bunu da hatırlarsınız; çok sayın başbakanımız ağzından düşürmediği “büyüyoruz!” kelimesi hep büyüyoruz zaten. Allah aşkına bu büyüme kime yarıyor. Hangi fakir ya da orta halli vatandaşa yaradı “mürşitler” hariç tabi! Kendi zenginlerini çıkardı. Verdi Allah verdi. Hasılı bir ülkenin büyümesi demek, toplumun kalkınması anlamına gelmediği gibi ( Ki kalkınma sadece ekonomik değildir). Toplumun çoğunun yaşam kalitesinin düşmesi, daha çok işçi köle ve zenginlerin daha çok zengin olması anlamına gelir.

Amerika’ dan trajik bir örnek vereyim, şu anda bile ABD de hapishane ve özellikle ıslah evleri özelleştirilmiş. Ve bugün tutuklu sayısı 2 milyondan daha fazla bir rakama denk geliyor. Arkadaşına eşek şakası yapan birini aylarca içerde tutarak devletten parasını alabiliyor. Artık özelleştirme ve ekonomik büyümenin ne anlama geldiği ve ne gibi sonuçlar doğurabildiğini tahmin edebiliriz. Bizden de bir şeyleri çağrıştıracağını umuyorum!

Ve artık iktidarların ikide bir sarf ettiği ekonomik büyümenin kime yarayıp kime yaramadığı tahmin edilebilir. O zaman sıkı durun! Bir soralım; kardeşim, sürekli büyüme diyorsun, birde ekonomik diyorsun utanmadan. Bu düpedüz israf değil mi? Ekonominin kelime anlamı tasarruf değil mi? (lütfen içinizden küfür ediniz sayın okur) neymiş ekonomi? Yeteri kadar üretim, ona paralel tüketim. Yersen. Maalesef sadece sözlük anlamında kalır. Ve hayat dâhil her şeyin içini, anlamını boşaltan finans kapital Leviathan’ının, rekabetçi piyasa ve diğer argumanlarını da sonraki yazıya bırakalım. Hoşça kalın! Dostça kalın…

 
Toplam blog
: 5
: 893
Kayıt tarihi
: 04.10.11
 
 

Üniversite öğrencisiyim. Bilişim alanında okuyorum. İlgi alanım mesleğimin dışında siyaset. Demok..